Lakayt; kayıtsız, ilgisiz, aldırışsız, umursamaz gibi anlamlara gelir. Lakayt kalmak ise; ilgisiz kalmak, ilgilenmemek, alâka göstermemek demektir. İşte lakayt kelimesi ile ilgili cümleler.
– Mesai sonuna doğru gittim sanırım, memurlar çok lakayt kalmışlardı.
– Tenkit yazanların o tercümeye lâkayt kalmaları, o beş kişinin de benim gibi yazı hayâtının dışında bulunduklarına delil olabilir. (P. Safâ)
– Yüzündeki gülümseyiş geçti, yeniden lakayıt, uzak ve donmuş hâlini takındı. (S. F. Abasıyanık)
– Bu sûretle lâkaytlığını tehevvüre tahvil eyledi. (N. Kemal)
– Lâkayt ve şefkatsiz insanlar. (R. N. Güntekin)
– Bu romanın câzibesine karşı hangi zekâ lâkayt kalabilir? (C. Şahâbeddin)
– Ben, ayakta sırtımı duvara dayayarak, lakayt seyrediyordum. (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Sokakta bulunan halk, herifin böyle lâkaydâne duruşuna taaccüple berâber kendisini kurtarmak için telâş ettiklerinde… (F. Reşat)
– Şimdi dudaklarında hep o lakayt ve her şeyi bilen tebessüm vardı.
– Kız, kendini mümkün olduğu kadar sakin, lakayıt gösterebilmek için elinden geleni yapmaya çalışmaktadır. (E. M. Karakurt)
– Âdeta sokaktan geçermiş gibi lâkayt geçerler. (S. Fâik)
– Kaybetti asrımızda ölüm eski hüznünü / Lâkayt olan mühimsemiyor gamlı bir günü. (Y. Kemal)
– Sen benim isteklerime lakayt kalırsan, ben de seni umursamam.