Üç çeyrek yüzyıl, yani aşağı yukarı bir insanın yaşamı süresi kadar önce dünya, elektron ve elektronik konusunda hiçbir şey bilmiyordu. Oysa, bu yeni keşif, her geçen gün hayatımızı kökünden değiştirmeye devam ediyor ve onun uygulamaları, bütün alanlarda çoğalıyor.
Elektron, eksi bir temel elektrik yüküne sahip atomaltı parçacık demektir. Maddenin en küçük yapı taşı atom’dur. Elektronlar ise, atomu meydana getiren parçalardır. Elektronlar, elektrik yüküne sahip olan parçalar olup atom çekirdeğinin etrafında sürekli olarak dönmektedirler. Atomlarda farklı sayıda elektron bulunmaktadır.
İlk olarak 1838 yılında Richard Laming tarafından atomların kimyasal özelliklerini açıklamak için elektron yükünün bölünemez bir özelliğinin olması kavramı hipotezleştirilmiştir. Elektronun keşfi, bilgince bir eğlenceden doğmuştur. Havası boşaltılan bir Geissler tüpü, elektirik kıvılcımlarını geçirir ve hoş bir ışık verir. 1879 yılında William Crookes, tüpteki boşluğu atmosfer basıncının milyonda birine kadar vardırdı ve negatif elektrottan, yani katottan bir ışık sütunun çıktığını gördü. Bu tüpün içine bir küçük çark yerleştirince, katottan çıkan görünmez güçlerin etkisiyle, çarkın döndüğüne tanık oldu. 1895 yılına doğru, Fransız Jean Perrin, akımın yönünü bir magnetik alan etkisine alarak, bu akımın negatif elektrik mermiciklerinden oluştuğunu ortaya koydu. Bu mermiciklere daha önce 1891 yılında İngiliz bilgini Johnstone Stoney’in tasarladığı bir sözcük olan elektron adı verildi. Elektrik geçerken tellerde dolaşan işte bu elektronlardır. Televizyon ekranının aydınlatan ve bilgisayarlara bilgileri götüren de yine onlardır.
Yeni tekniklerin doğup gelişmesine yol açan yeni bir bilim, elektronik doğdu. Biz bu bilime sık sık, hattâ hiç farkında olmadan başvuruyoruz. Örneğin transistorlu radyomuzu dinlerken, ondan yararlanıyoruz.
BENZER HABERLER