Övünmek; sâhip olduğu veya kendine pay çıkardığı bir şeyden gururla ve abartılı bir dille bahsetmek, öne çıkan bir niteliği dolayısıyla kendini üstün yada yücelmiş sayarak bundan abartmalı bir biçimde söz etmek, iftihar etmek, kendi kendini övmek, tefâhür etmek gibi anlamlara gelir. İşte övünmek kelimesi ile ilgili cümleler.
– İstanbul bütün imparatorluğun ve müslüman dünyâsının gurûru idi. Onunla övünüyorlar, güzelliklerini övüyorlar, her gün yeni bir âbide ile süslüyorlardı. (A. H. Tanpınar)
– Övünmek gibi olmasın, ama ben çok kitap okurum.
– Övünsem, hem senin karşında övünmek istesem bu içinde aptallığın, temizliğin bağdaştığı “saf” kelimesini kullanmazdım. (S. Fâik)
– Daha şimdiden benimle övünüyor gāliba. (Y. Z. Ortaç)
– Övünmek gibi olmasın, sesim güzeldir.
– Ben hiçbir zaman bu işi en iyi ben yaparım diye övünmedim.
– Daha şimdiden övünmeye başlama. (A. M. Efendi)
– Övünmek gibi olmasın, kızım resim yarışmasında birinci oldu.
– Orhan her yaptığıyla övünür.
– Sonra oyuncakları ile övünen bir çocuk gibi gülümseyerek ilave ederdi. (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Şimdiden yeni arabası ile övünmeye başladı.
– Ben kendimi övünmekten her zaman kaçınmışımdır.
– Ağabeyimiz övünmeyi çok seviyordu. (A. Kutlu)
– İran’lıların en meşhur özelliklerinden biri övünmek, bir şeyi överken abartmaktır.
– Benim için övünmek ancak acizlerin yapacağı bir iştir.
– Yaptığı fedakârlıktan övünüyor diye kadına kızardık. (A. Gündüz)
– Bilgisiyle övünmek onun da hakkıdır.
– Övünmeyi sevmiyorum ama ben oldukça iyi bir klarnetçiyim.
– Ben övünmem rahş-ı tab’ı her kimin çâlâk ise / İşte meydân-ı hüner olsun benimle hem-rikâb. (Nef’î)
– İstanbul eskisi gibi bir pâyitaht değil ki onunla övünelim. (B. Felek)