Gözler son derece iyi yapılmış organlardır. Zira bir dürbün ya da bir fotoğraf makinesi gibi ayarlanabilirler. Bununla birlikte bazı bozuk ve yorgun gözler, işlevlerini yeterince yerine getiremezler. XIII. yüzyıl sonundan beri, insanın gözlük denilen göze yardımcı mercekler kullanması mümkün olmuştur. Gözlük; camları gözlere gelecek biçimde bir çerçeveye yerleştirilmiş çift camdan oluşan ve görme bozukluğu olan gözlerin daha iyi görmesine yarayan ya da gözleri dış etkilerden koruyan araç demektir.
Eskiçağ’da, insanlar, kaya kristalini yontup cilalamayı biliyorlardı. Ama, anlaşıldığına göre, bu sanattan büyültücü camlar yapmak için yararlanmayı akıl edemediler. 1280 yılına doğru, Avrupa’da ilk gözlükler ortaya çıktı. O devirde, camı cilâlamak için yeni bir yöntem keşfedildi. Tarihçiler bu buluşu iki İtalyandan birine, 1317 yılında ölen Salvino degli Armati ya da 1313 yılında ölen Alessandro del la Spina’ya borçlu olduğumuzu ileri sürüyorlar.
Ne var ki, bu ilk gözlükler büyültücü camlardan, yani büyüteçlerden başka bir şey değildi. Düzeltici camların yapılması için, SicilyalI Maurolycus’un (1494-1575) çalışmalarını beklemek gerekti. Bu mucit, bir gözü kesip inceleyerek, göz merceğinin oynadığı rolü anladı. Nesnelerin görüntüsünün ağtabaka önünde oluşmasıyla miyopluğun, ağtabaka arkasında oluşmasıyla da hipermetropluğun meydana geldiğini kanıtladı. Bu görüntüyü tam yerine getirmek için, düzeltici camlar kullanmanın yeterli olduğunu gösterdi.
Kırılmaz reçineden yapılan ve doğrudan doğruya gözbebeğinin üzerine yerleştirilen kontakt camları ise, gözlüğü çirkin ya da kullanışsız bulanlar tarafından benimseniyor.