Eski; çok zamandan beri var olan, üzerinden zaman geçmiş olan, kadim, bir zamanlar var olup şimdi mevcut olmayan, şimdikinden önce olan, önceki, sâbık, kullanılmayan eşya, zamanın etkisiyle veya kullanıla kullanıla yıpranmış, bozulmuş, yeniliğini kaybetmiş, köhne, geçmiş zamâna âit olan, geçmiş zaman özelliklerini taşıyan, atik, geçmiş zamanda yapılmış veya teşekkül etmiş olup bir devrin üslûbunu aksettiren, klasik bir değer kazanmış olan, geçmiş döneme âit olan, geçmişin özelliklerini taşıyan şey, hükmü geçmiş, yürürlükte olmayan, rağbet edilmeyen, değişmeyen, aynı şekilde devam eden, uzun zamandan beri aynı şeyi yaptığı için o işte tecrübe kazanmış, kıdemli, bir meslekte uzun müddet çalıştıktan sonra artık o işi bırakan, emekli olan gibi anlamlara gelir. İşte eski kelimesi ile ilgili cümleler.
– Eski defterleri karıştırmayı bırak artık.
– Köy aynı, insanlar aynı, eski hamam eski tas.
– Eski kafalı insanlar gittikçe azalıyor mu ne?
– Çok insan anlayamaz eski mûsikîmizden / Ve ondan anlamayan birşey anlamaz bizden. (Y. Kemal)
– Ben ne anlarım oğlum internetten? Ben eski kafalıyım gazete okumak bana kafi gelir.
– Ben de kimsesiz, dostsuz yaşayan bir eski askerim. (K. Nâdir)
– Sen eski topraksın, bizim gibi birkaç genci daha cebinden çıkartırsın.
– Onun muhabbete inanmamak eski âdetidir. (N. Kemal)
– Bu eski paraları nereden buldun.
– Büyük kapıya doğru hafifçe eğilir ve tekrar eski vaziyetine döner. (P. Safâ)
– Şiir yazıp eskiler alıyorum. (O. V. Kanık)
– Eski muhâsebecidir, ona güvenirim.
– Yirmi yaşında bir genç kız olmasına rağmen eski kafalılıkta babasına taş çıkartıyordu. (R. N. Güntekin)
– O eski toprak, ona hiçbir şey olmaz.
– Nerîman, bu düşünceleri arasında yine eski hanımı merhûme Nevber’i tahattur etti. (H. R. Gürpınar)
– O da eski kurtlardandır.
– Eski zamandan beri tanıyorum. (R. N. Güntekin)
– Eski Ankara mahalleleri, çarşıya ve kaleye çıkan yollar, Cebeci tarafları gibi üzerimde hep bu tesîri yapardı. (A. H. Tanpınar)
– Hâlâ eski nâdan kafayı güdüyor. (S. Erol)
– Eski huyundan daha vazgeçmemiş.
– Eski kurt o, işini bilir.
– Bu odanın tavanını eski bir Türk konağının harâbesinden satın aldım. (A. Hâşim)
– Eski defterleri yoklarsak, biraz sıkıntıya girebilirsin.
– Eski defterleri karıştırmak için biraz geç kalmadınız mı?
– Ve karşısında cihânı hayran bırakmış eski güzelliğinin gurûru içine sıkışıp kalarak etrâfında yeni doğup serpilen rakiplerini farkedemedi. (S. Ayverdi)
– Eski kıyafetlerin içinde dilenciye benziyordu.
– Alan aldı, veren verdi. Eski defterleri yoklamaya kalkışma.
– Yoksa eski şan ve efsâne şehri halkının nekbetine mi âh u vâh etti? (R. E. Ünaydın)
– Ne yazık ki bilgisayarım eski olduğu için yavaş çalışıyor.
– Eser eski ve ağır bir dille yazılmış.
– Babaları eski kafalı bir ihtiyar, anaları âciz bir kadındı. (R. N. Güntekin)
– Eski arabasını düzlük boyunca sürdü.
– İnsanın bugünkü kıymeti eski zamanlardaki bahâsından pek çok yüksektir. (C. Şahâbeddin)
– İflas eden tüccar, eski defterleri yoklarmış.
– Eski rütbesini tekrar alıncaya kadar… (N. Kemal)
– Şirketle ilişkin kalmamış, eski defterleri yoklamaya gerek yok.
– Eve geldiğim zaman bu elbise bu kadar eski değildi. (Y. Z. Ortaç)
– Eski kıyafetlerimi ihtiyaç sahipleri için ayırdım.
– Biz hep burada buluşuruz, farklı yer söyleyip eski köye yeni âdet getirme.
– İstanbul çok eski bir şehirdir.
– Bu yaştan sonra eski köye yeni âdet getirmek olmaz.