Odun ateşinin hâlâ kullanılmakta olduğu kırsal bölgelerde, korlar geceleri kül’e gömülerek saklanır. Böylece sabahleyin ateşi kolayca canlandırmak mümkün olur. Kibrit, ağaç dallarından yontularak kürdana benzetilen ve başına sıvı yapışkan bir madde sürüldükten sonra, üzerine fosfor içeren bir katı karışım konularak oluşturulan yanıcı maddedir. Anlamı kükürt olan kibrit kelimesi Arapçadan Türkçeye geçmiştir. Türkiye Türkçesindeki eş anlamlıları alışkan, çalma ve kükürt kelimeleridir.
Romalıların kullandığı türden ilk kibritler, ateş çıkarmıyordu. Bunlar, uçlarına kükürt sürülmüş büyük değneklerdi. Ayak satıcıları onları sokakta satardı. Bu kibritler bir alevle tutuşturulduktan sonra, ateş istenilen yere taşınabilirdi. Kendi kendine yanan ilk kibritler Fransa’da, Birinci İmparatorluk devrinde ortaya çıktı. Bir Fransız kimyacısı, 1809 yılında özel bir karışım sürdüğü bir ağaç çubuğunu, sülfürik asite batırarak tutuşturmayı başardı. Böylece kendiliğinden bir alev elde edilmiş oluyordu; ancak, bu yöntem tehlikeliydi ve uygulanması kolay değildi. 1816 yılında Fransız Derosne, sürtmeli kibritleri icat etti. Bunlar adamakıllı tutuştukları zaman, İngiliz Congreve’in füzeleri gibi bir dizi şiddetli kıvılcım çıkarıyorlardı. Bu nedenle kullanılmaları tehlikeliydi. Avusturyalı Von Roemer ve Fransız Sauna, 1831 yılında fosforlu kibriti icat ve imâl ettiler. Alman Kammerer, bu kibriti bol miktarda üretti. Ama, fosforlu kibritler de en beklenmedik zamanda ateş alıyor ve dolayısıyle tehlike yaratıyordu. Nihayet 1852 yılında İsveçli Johan Lundström, kendi başına tutuşmayan emniyet kibritini gerçekleştirdi. Bugün, ağaçtan ya da kartondan yapılan ve kutular, kılıflar ya da poşetler içinde piyasaya sunulan İsveç kibritleri, bütün dünyaya yayılmış bulunuyor.
Türkiye’de kibrit yapımı, 1932 yılında Tekel Genel Müdürlüğünün İstanbul’daki fabrikasında başladı. 1956 yılında Tekel Kibrit Fabrikası’nın yanı sıra, özel teşebbüsün açtığı fabrikalarda da kibrit üretimine geçildi.
BENZER HABERLER