Duymak; işitmek, sağır olmamak, ses olarak algılamak, ses almak, öğrenmek, haber almak, işitmiş olmak, hissetmek, duyular aracılığıyla algılamak, nesnelerin fizik durumlarından duyular aracılığıyla bilgi edinmek gibi anlamlara gelir. Duymak mecaz anlamı ise; çok açık, ortada ve belirli olmayan bir şeyi sezmek, var olduğunu farketmek, anlamak demektir. İşte duymak kelimesi ile ilgili cümleler.
– Hayatta yakınlık duyduğum tek insandı.
– İkisi de birbirlerine yakınlık duyuyorlardı. (R. H. Karay)
– Günlük türüne karşı duyduğum yakınlık, Salah Bir-selin Günlük’ünü okuduktan sonra daha da arttı.
– Bu okulun en iyi öğretmenlerle çalıştığını daha önce de duymuştum.
– Aysun’a karşı yakınlık duyduğum, bir kişiydi.
– Bir anlık öfkeyle, daha sonra pişmanlık duyacağın sözler söyleme.
– Bu duyduğum en güzel şarkılardan biridir.
– Göreceksin ruhu bile duymayacak, onu bir güzel ıslayacağız.
– Sağır değilsen fısıltıyı duyarsın.
– Birinin yukarıdan topladığını öteki sokağa taşır, konak soyulduğu hâlde, kimsenin ruhu bile duymaz. (H. E. Adıvar)
– O kırıcı sözleri duymazlıktan geldim.
– İyice çıldırmış olmalısın. Çünkü ağzından çıkanı kulağın duymuyor.
– O kadar sinirliy diki ağzından çıkanı kulağı duymuyordu.
– Söylediğim yalan için azap duymaya başladım.
– İstemeden bu olaya dahil olduğum için azap duyuyorum.
– Bana seslenen birkaç sincabın sesini bile duyar gibiyim.
– Çok sıcakladım, dondurmaya arzu duyuyorum.
– Matematik dersine hiç alaka duymuyorum.
– Çocuğa ilk rastladığımda antipati duymaya başlamıştım.
– Yeni öğretmene bazı çocuklar antipati duymaya başladı.
– Kazadan sonra çok acı duydu.
– Yüzümde esen yeli duydum.
– Öğretmenlerin meslekten atılmasıyla ilgili yeni düzenlemeler duymaya başladım.
– Eşini kaybedeli on yıl oldu, ama o hâlâ acı duyuyor.
– Çocuğun acısını içimde duydum inan.
– Bu aralar bizim valide, bilgisayara merak duymaya başladı.
– Son sınıfta, İngilizceye merak duymaya başladı.
– Araba sürmeye merak duyduğundan, on sekiz yaşına girince ehliyet aldı.
– Bizim hanım bu günlerde pasta börek işine merak duymaya başladı.
– Ben bu filmden hiçbir zevk duymadım.
– Sen beni kızdırmaktan zevk mi duyuyorsun?
– İki personele ihtiyaç duyuyoruz.
– Yolculuk boyunca bu haritaya ihtiyaç duyabiliriz.
– Evlatlarıyla her zaman gurur duyardı.
– Bu başarınla gurur duymamak mümkün değil.
– Bu mahalleye bir çocuk parkı gereksinme duyuyorum.
– Bu bahçeye her geldiğimde, bir ferahlık duyuyorum.
– Kıyafetlerimden dolayı bir eziklik duydum.
– Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra avuçlarımızın içinde duyabilecektik. (B. R. Eyuboğlu)
– Önceleri bu takıma sempati duymaya başladım, zamanla fanatik oldum.
– Ben bu sanatçıya hiç sempati duymuyorum.
– Bana sempati duyman için her şeyi yaparım.
– Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor. (Y. Z. Ortaç)
– Sana sempati duymaya başladım.
– Bu davranışınızdan hoşnutluk duyduğumu açıkça ifade etmeliyim.
– Elimin üzerinde bir böceğin gezdiğini duydum.
– Size karşı böyle bir saygısızlık yapmaktan hicap duyarım.
– Tören yaklaştıkça heyecan duymaya başladım.
– Yaptıklarını duydum.
– İnsan sevdiğini görünce heyecan duyar.
– Hakiki bedbahtlar, sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar. (R. N. Güntekin)
– Duygusal kitaplar okumaktan çok haz duymaya başladım.
– Ben bu filmden hiç haz duymadım.
– Duyduk duymadık demeyin, bu kızla evlenirse onu mîrâsımdan mahrum edeceğim.
– Onun üstün zekasına her zaman hayranlık duydum.
– Dizideki oyunculuk yeteneğine hayranlık duydum.
– Bu kadar sabrınıza hayranlık duymamak mümkün değil.
– O satıcıya güvensizlik duymakta haklısın.
– Güzel olmasın fakat ruhu olsun, bir şey duysun. (H. C. Yalçın)
– Eşler birbirine karşı güvensizlik duymaya başlarsa, o ailede sorunlar başlar.
– Böyle örnek evlatlarla kıvanç duymak hakkınız.
– Sizin yanınızda olmaktan kıvanç duydum.
– Doktor ameliyattan sonra duyabileceğini söylüyor.
– Bazen memleketime iştiyak duymaya başlıyorum.
– Yalnızlığımın acısını iliklerimde duydum.
– Matematik dersine hiç ilgi duymuyorum.
– Bizlere gösterdiğiniz misafirperverlikten dolayı sizlere minnet duyuyorum.
– Doktora minnet duyduğu için, organik ürünlerinden paketleyip hediye vermiş.
– Merhamet duymadan, o çocuğu nasıl döversin?
– Fakat ben bu yırtılan perdenin arkasında çok kederli, gizli bir hakîkatin varlığını duyuyordum. (K. Nâdir)
– Biraz merhamet duysan, o insanlara kötülük yapmazdın.
– Dünkü konuşmalarından sonra, açıkçası kuşku duymaya başladım.
– Bir şeyler saklıyorsunuz, ama ben bir koku duyuyorum.
– Hoş bir koku duydum, parfüm mü sıktın?
– Gözlerimin yüzünde yürüdüğünü duydu gāliba. (Y. Z. Ortaç)
– İşten çıkarılınca, müdüre kin duymaya başladı.
– İyi niyetimi kötüye kullanan insanlara, kin duymak en doğal hakkım.
– Bu takıma kin duymaya başladı.
– On sene evvel müphem olarak duyduğum hislerin kıymetini bu tesâdüfün tesîriyle takdir ediyordum. (R. H. Karay)
– Ödevini yapmadığı için rahatsızlık duyması normal.
– Rahatsızlık duymayın lütfen, biz az sonra gideceğiz.
– Daha ilk günde, yanında olmak özlemini duymaya başladım.
– Çocuklarıyla hep övünç duymuştur.
– Ve dizimin acısını duymayarak yürüyorum. (P. Safâ)
– O karlı dağlarda mahsur kaldık, bir ara ölümün soluğunu ensemizde duyduk.
– Hastalık ilerlemeye başlayınca, ölümün soluğunu ensesinde duymaya başladı.
– Yeni kitabımı sizlere sunmaktan onur duyarım.
– Yıl sonu etkinliklerimize katılmanızdan onur duyarız.
– Gol atamadı diye futbolcuya nefret duymak da neymiş.
– Bu hayat kalp kırmak, nefret duymak için çok kısa.
– Çevremde nefret duyduğum birini hatırlamıyorum.
– Ayrıldığı sevgilisine nefret duysa da, bir yandan özlüyordu.
– İnsanları dolandırmışsınız, nedamet duymuyor musunuz?
– Bir yıl oldu taşınalı, bu mahalleye hala yabancılık duyuyorum.
– Vicdan azabı çekmek istemiyorsan, git o silahı sakla.
– Eğer duyar da benden sonra kendini öldürürse. (N. Kemal)
– Maç yüzünden ders çalışmadım, şimdi vicdan azabı çekiyorum.
– Yaptığı yanlışın farkında, iki gündür vicdan azabı çekiyor.
– Haberi bütün şehir duydu.
– Ansızın bu haberi / Duyunca döndüm geri. (O. S. Orhon)
– Ödevlerini hiç yapmıyorsun, biraz utanç duyman lazım.
– Tedirginlik duymanızı gerektirecek bir durum yok.
– Ortaya çıkan bir durumdan tedirginlik duyan sensin.
– Hayatta yakınlık duyduğum tek insandı.
– İçeride anahtarın acı bir gurultuyla döndüğünü duydum. (Y. Z. Ortaç)
– Sen bu şekilde davrandıktan sonra, sana karşı saygı duymamı bekleme.
– Benim yüzümden hasta olduğunu öğrenince, gerçekten yeis duydum.
– Kulağım duymuyor bir ezan sesi / Minâreden salâ verenler hani. (Karacaoğlan)
– Sen yeis duyma, senin hiçbir suçun yok.
– Göreceksin ruhu bile duymayacak, onu bir güzel ıslayacağız.
– Hırsız cüzdanı çantamızdan almış, ruhumuz bile duymadı.
BENZER HABERLER
Kulak ile ilgili atasözleri ve anlamları
Kulak ile ilgili deyimler ve anlamları
İşitmek ile ilgili cümleler
İşitmek ile ilgili deyimler ve anlamları
İşitmek ile ilgili atasözleri ve anlamları