Serdar; başkomutan, önder, başbuğ, askerin başı, sefer zamanında pâdişah yerine ordunun başında sefere giden vezîriâzamlara verilen unvan, serdâr-ı ekrem, bir topluluğun başı, en ileride geleni gibi anlamlara gelir. İşte serdar kelimesi ile ilgili cümleler.
– Serdarla asker kemikle ilik gibidir. (S. Erol)
– Süleyman Nazif kelimelerin serdârı idi. Kelimeler şimdi onsuz başı boş bir sürüdür (Ahmet Hâşim)
– Taşımış harcını gāzîleri, serdârıyle / Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmârıyle. (Y. Kemal)
– Ruslara karşı yirmi dört sene şan ve şerefle harp eden Kafkas cengâveri İmâm Şâmil de, bu silsilenin berekâtındandır. İfâde etmelidir ki, daha böyle nice mücâhid serdarlar yetiştiren tasavvuf, bâzı gâfillerin iddiâ ettikleri gibi kendini toplumdan tecrîd edip bir kenara çekilmek değil, zâhirî ve bâtınî cihâdı müştereken yürüten ulvî bir dinamizmdir.
– Kim ki aşkın dârına berdâr olur / Cümle uşşâk içre ol serdâr olur. (Niyâzî-i Mısrî)
– Velhâsıl son sözümüz şudur ki, Yıldırım Bâyezîd Han, gâziler ve mücâhidler sultânı olarak esârette teslîm-i rûh eylemekle şehâdet rütbesine nâil olmuş büyük bir serdardır.
– Pâdişahlar seferi terkettikten sonra vezîr-i azamlar serdâr-ı ekrem olarak giderler, kazaskerler ise pâdişahla berâber kalırlar. (İsmâil H. Uzunçarşılı)
– Cennet-mekân babamız bu vazifeyi sana tevdî buyurdu. Onun duâ ve himmetleri senin üzerindedir. O, kendi zamanında seni nasıl askerin başına serdar yaptıysa, şimdi dahî aynı vazife senindir; beylik sana yaraşır…
– Bu serdar, İznik’in müdâfaasını imkânının ötesine kadar îfâ ettikten sonra eli altında bulunan küçük Türk ordusuyle Haçlılar’ın muhâsara hattını yardı ve Eskişehir önlerine kadar çekildi. (Y. Kemal)
– Bu selvi ormanının içinde nice vezirler, serdarlar, kazaskerler metfundur. (S. M. Alus)