Tabancanın dolusu bir kişiyi, boşu kırk kişiyi korkutur
* Tabancayı, sinirli olunan durumlarda lüzumsuz yere kullanmak sahibinin başına dert açar. Ama tabanca; taşıyan kişinin belinde iken çok kimse bu durumdan ürker.
* Kişi, gücünü kullanarak istediği şeyi elde edebilir. Ama bunu yapmayıp çevreyi eylemegeçme korkusu içinde bırakırsa daha çok şeyler ele geçirir. Nitekim dolu tabanca ile ancak birkişi vurulabilir. Bunu gören kimseler artık ondan korkmazlar. Ama boş tabancadan herkeskorkar. Çünkü dolu sanılır ve kime karşı kullanılacağı bilinmez.
Sarımsağı gelin etmişler kırk gün kokusu çıkmamış
* İnsanlar kötü yanlarını kolay kolay belli etmezler. Bunun için haklarında yargıda bulunmakta acele etmemek gerekir.
* Uzaktan gelenin yalan söylemesi kolay olur. Çünkü onu daha önce bir gören ve tanıyan yoktur. Bundan dolayı bir topluluğa yeni girmiş olan kötü kimsenin foyası ilk günlerde ortaya çıkmaz. Fakat çok zaman geçmeden ne mal olduğu anlaşılır. Hiç kimse sırrını ve öz karakterini uzun süre gizleyemez.
Rençber kırk yılda, tüccar kırk günde
* Rençberin büyük emek harcayarak kazandığını, tüccar küçük bir ticaret oyunu ile kazanır.
* Çiftçilik zor bir uğraştır. Rençberler yılın her mevsiminde çalışsalar da karınlarını ancak doyururlar. Tarımla geçinen ülkelerin geri kalmasının sebebi, toprak ürünlerinin fazla gelir getirmemesindendir. Peygamberimiz, “rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurmuştur. Rençberin ancak kırk yılda kazanabileceği parayı, tüccar kırk gün gibi kısa bir sürede kazanır.
Kırk yıllık kani, olur mu yani
* İyi alışkanlıklar edinmiş ve bunu uzun yıllar sürdürmüş kişi, kolay kolay bu yapısından vazgeçip de kötülük edemez.
* Uzun bir süre iyi insan olarak yaşamış olan kimsenin, artık kötü olması ve değişmesi düşünülemez. İnsanlar, handiyse bir ömür boyu peşinden koştukları ülkülerden ve kendilerini adadıkları inançlarından asla taviz vermez ve artık değişmezler (Kani müslüman özel adı, Yani hristiyan özel adıdır).
* Yaşlanan kişinin davranışları değiştirilemez. Kişinin eğitilebildiği, istenen düşünce ve davranışların verilebildiği belirli bir dönem vardır. Genellikle bu dönem, çocukluk çağıdır. Alınan eğitim ve çevre şartlarına göre kişi bazı davranış biçimleri geliştirir, değiştirme gereği duyarsa da bu gelişme çağında değiştirir. Kişi olgunluk çağına gelince de artık davranışları kesin olarak şekillenmiş olur. İyi ise iyi, kötü ise kötü insan olarak tanınır gider. Zaman onun davranışlarını iyice kemikleştirmiştir. Atasözümüzde «KÂNİ», bir müslüman adı, «YANİ» hıristiyan adı olarak kullanılmıştır. Kırk yıllık bir müslümanın bir hiristiyan yapılamayacağı gerçeği ile düşünce ve davranışlarının değiştirilemeyeceği anlatılmaktadır.
Kırkından sonra azanı teneşir paklar
* Yaşlandıktan sonra yaşına uymayan davranışlarda bulunan, ahlâksız bir yola sapan, kötü işlere bulaşan insanları doğru yola getirmek çok zordur. Bu gibi kimselerin sonu da iyi değildir.
* Çocukluğunda ve gençliğinde taşkınlık yapan ve çizgi ötesine atlayan kimseler, yaşları ilerledikçe ve hayat deneyimleri arttıkça akıllanır ve normal ve olumlu bir çizgide yürüyebilirler. Yaşlanınca ahlakları bozulanlar ise, doğru yola getirilemezler; ölünceye kadar o yolda ilerlerler.
* Yaşlılığında ahlakı bozulan, doğru yola getirilemez. Kişinin düşünce ve davranışları, olgunluk çağında tam rayına oturur. Kişiliği tamamen belirlenir. Ancak çevre şartları elvermediği için kimileri kişiliklerini dengeli olarak geliştiremezler. Yaşı geçip tam bir olgunluğa ulaştığı düşünüldüğü bir anda, gerekli şartlar oluşunca, ortaya çıkamayan bazı özellikleri kendini göstermeye başlar. Yeni oluşan bu özellikler davranışların da değişmesine yol açar. Gençliğinde yadırganmayacak olan bazı davranışları olgunluk çağında yadırganır. Özellikle de ahlaki davranışlar oldukları için de toplum tarafından hoş karşılanmaz. Fakat bu davranışları değiştirmeğe kalkışmak yararsız olur. Ölünceye kadar kişi aynı davranışı sürdürür.
Kırk yıl ecel yağsa eceli gelen ölür
Allah’ın verdiği ömrü hiçbir şey değiştiremez. Salgın ve ölümcül hastalık da olsa, çok tehlikeli olaylar da yaşansa, eceli gelmeyen ölmez. Böyle zamanlarda çok kişinin ölmesi, ecellerinin o zamana denk gelmesindendir.
Kırk hırsız bir çıplağı soyamamış
* Çalışıp çabalamadan yaşamaya alışmış, insanları sömürenler, hırsızlık yapanlar ne kadar uzman olurlarsa olsunlar, malı, mülkü, parası olmayandan bir şey elde edemezler.
* İnsan ne kadar yetekli olursa olsun gücünün yetmediği, imkansız bir işi yapamaz.
* Sömürücüler ne denli usta olurlarsa olsunlar, sömürülecek bir şeyi olmayandan yararlanamazlar.
Bir yiğit kırk yılda meydana gelir
Toplumsal duyarlılığı olan, sözüne güvenilir, çevresindekileri düşünen, mert, insanlara hep iyilik yapmaya çalışan kişiler, kolay yetişmez, uzun zamanda yetişir.
Bir koyun başı pişinceye kadar kırk kuzu başı pişer
* Hayatta yanlış yola sapmış, doğruluktan uzaklaşmış insanlardan bazılarına, iyilik için ne kadar çok nasihat edersen et, gittikleri yanlış yoldan onları çevirmekte bu nasihatler, uyarılar bir işe yaramaz.
* Yanlış bir yol tutmuş kimi insanlar vardır ki, onlara ne kadar çok öğüt verirsen ver, tuttukları yanlış yoldan onları çevirmekte bu öğütler bir fayda temin etmez.
Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış
* Aklî dengesini yitirmiş kimi insanların yaptıkları öyle işler vardır ki, bunu akıllı insanlar bir araya gelse ne yorumlayabilir, ne de çözebilirler.
* Kimi zaman bir insan öyle delice bir iş yapar ve zarara yol açar ki, pek çok akıllı kimse bir araya gelir ama bu zararı gideremez; işi de düzeltemez.
* Birinin yaptığı olumsuz ve yersiz bir iş, birçok kimseye zarar verebilir. Onu düzeltmek de zordur.
* Akılla yapılmayan bir iş bazen o kadar karışır ve zorlaşır ki, çözümü olanaksız duruma girer. Bundan sonra işin içine akıl da karışsa, deneyimliler de uğraşsa kolay kolay düzeltilemez.
* Delice yapılmış bir iş, bazen birçok akıllı tarafından bile düzeltilemez.
* Zaman zaman dengesiz davranışlarıyla büyük zararlara yol açan kişileri eleştirmek için kullanılan bir sözdür. Zararsız gibi görünen bu kişilerin yapacakları mantıktan uzak, olumsuz işlerden etkilenmemek için,, hazırlıklı olmalıyız. Onları tanımalı, güç ve yetenekleri ölçüsünde iş vermeliyiz. Böyle yapmadığımız taktirde, yapacakları kötü işleri düzeltmek için çok uğraşmak gerekecek, bizler de istemediğimiz durumlarla karşılaşmamızın sonunda üzülmek zorunda kalacağız.
Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır
* İnsanlar kendilerine yapılan en küçük bir iyiliği kolay kolay unutmazlar. Birisi size bir fincan kahve içirmek gibi küçük bir iyilik etmiş ya da sizinle bu kadarcık bir dostluk kurmuş olsa, bunu unutmamanız, o kişinin her zaman hatırını saymanız gerekir.
* Bize yapılan küçük bir iyiliği gösterilen dostluğu asla unutmamalıyız.
* Toplumumuzda kahve, çok değer verilen kişilere sunulur. Sunulan kahve ile yeni dostluklar kurulur, dargınlar barışır, büyük antlaşmalar, kahve ile pekiştirilir. Saygı ifadesi olduğu için de küçükler büyüklerin yanında kahve içmez. Burada bütünüyle iyilik, dostluk anlamında kullanılmıştır. Kendimizden küçük bile olsa dostluk veya yardım gördüğümüz kişiye karşı davranışlarımızda saygılı olmamız gerektiği, yapılan iyiliklerin unutulmasının, iyi insanlarm davranıp özelliği olduğu anlatılmaktadır.
* İyilik küçük de olsa unutulmaz.
* İyilik küçük de olsa aklımızda kalır çünkü iyiliği yapan kişi iyilik yapılan kişiye giderse o kişi de elinden geleni yapar ve bunun karşılığında hep iyilik almaya devam eder.
Bir adama kırk gün deli desen deli olur
* İnsana yapılan sürekli telkinler sonunda bir neticeye ulaşmak mümkündür. Çünkü insan etkilenen bir varlıktır. Birtakım iyi ya da kötü duygular, düşünceler ve inançların sürekli telkin edilmesiyle insanlar biçimlendirilip yönlendirilebilirler.
* Bir kimsenin bilinç altına sürekli telkinle birtakım inançlar, duygular yerleştirilebilir.
* Sürekli tekrarlanan sözler insanları, toplumları etkiler. Bir çiçeğe bile sen kötüsün her gün sen kötüsün dersen solar. Bunun gibi insanlara söylenen iyi ve kötü sözler onları etkiler.
Baban bana öğüt verirken, ben inek gözünde kırk sinek saydım
* İnsanlar ve özellikle gençler kendilerine nasihat edilmesini pek sevmezler, çoğu zaman da nasihat edeni dinlemezler ve dikkatlerini başka şeylere verirler.
* Babalarımız, büyüklerimiz, öğretmenlerimizin sözlerini dinlemek gerekir. Onların nasihatlerini kulak ardı etmemek gerekir. Onların bizim için söyledikleri şeyler bizim iyiliğimiz içindir.
Ekincinin karnını yarmışlar; kırk ”bu yılcık”, kırk ”bıldırcık” çıkmış
Çiftçilik zor bir iştir. Çiftçilikten kazanç sağlamak için hava şartlarının uygun olması gerekir. Çiftçiler, kötü iklim koşulları ve maddî olanaksızlıklar yüzünden bazı dönemler beklediği verimi alamaz; umudunu daha sonraki yıllara bağlar.
Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş
Allah’ın verdiği ömrü hiçbir şey değiştiremez. Salgın ve ölümcül hastalık da olsa, çok tehlikeli olaylar da yaşansa, eceli gelmeyen ölmez. Böyle zamanlarda çok kişinin ölmesi, ecellerinin o zamana denk gelmesindendir.
Sıtma; ben tuttuğumu kırk yıl sonra tanırım, demiş
İyileşip sağlığına kavuştuktan uzun yıllar sonra bile sıtma hastalığına yakalanmış kimse, sarı, soluk yüzünden belli olur.
Yüzü güzele kırk günde doyulur, huyu güzele kırk yılda doyulmaz
Kişinin fiziki güzelliğinin olması, insani ilişkilerinin de güzel olacağı anlamına gelmez. İnsan ilişkilerinde önemli olan huy güzelliğidir. Huyu güzel olan bir kimseyle kurulacak ilişkiler kolay kolay bozulmaz, yıllar boyu sürer gider.
Kırkından sonra saza başlayan kıyamette çalar
Yaşlandıktan sonra insanın bir şey öğrenmesi, yeni bir iş kurması çok zordur. O kişinin ömrü bunu başarmaya yetmez.
Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat üstüne
İnsanlar, hangi konuya daha çok önem veriyorlarsa hep o konu üzerinde konuşma ihtiyacı duyarlar. Bazı insanlar, kafalarına taktıkları bir şeyi her zaman ve her yerde tekrarlayıp dururlar.
Çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane ”gelecek yıl” çıkmış
Çiftçilik zor bir iştir. Çiftçilikten kazanç sağlamak için hava şartlarının uygun olması gerekir. Çiftçiler, kötü iklim koşulları ve maddî olanaksızlıklar yüzünden bazı dönemler beklediği verimi alamaz; umudunu daha sonraki yıllara bağlar.
Dervişlik olaydı taç ile hırka, ben de alırdım otuza kırka
Yüksek ve önemli bir dereceye erişmek görünüşle gerçekleşebilseydi, özellikle zengin olan herkes kolayca bu derecelere ulaşırdı.
Sıtma ”ben tuttuğumu kırk yıl sonra tanırım” demiş
İyileşip sağlığına kavuştuktan uzun yıllar sonra bile sıtma hastalığına yakalanmış kimse, sarı, soluk yüzünden belli olur.
Kırk gün taban eti, bir gün av eti
Avcılık bir tutkudur, avcılar bir av için günlerce dere, tepe, dağ, taş demeden gezerler. Bunca uğraşıya rağmen nadiren av yakalayıp, keyifle ziyafet çekebilirler.
Kırk yılda bir ölet olur, eceli gelen ölür
Allah’ın verdiği ömrü hiçbir şey değiştiremez. Salgın ve ölümcül hastalık da olsa, çok tehlikeli olaylar da yaşansa, eceli gelmeyen ölmez. Böyle zamanlarda çok kişinin ölmesi, ecellerinin o zamana denk gelmesindendir.
Soğuk; ”kırk kat keçe, ben ondan geçe; bir kat deri, ben ondan geri” demiş
Deri özellik olarak suyu geçirmez ve insanı sıcak tutar. Ancak keçe kaç kat olursa olsun suyu emdiği için, kişiyi yağmurun ıslatmasından ve soğuğundan kolay kolay koruyamaz. Benzer şekilde hayatımızda ne kadar doğru önlemleri alırsak zarara uğrama riskimiz o derece azalır.
Bir fincan acı kahvenin, kırk yıl hatırı vardır
İnsanlar kendilerine yapılan en küçük bir iyiliği kolay kolay unutmazlar. Birisi size bir fincan kahve içirmek gibi küçük bir iyilik etmiş ya da sizinle bu kadarcık bir dostluk kurmuş olsa, bunu unutmamanız, o kişinin her zaman hatırını saymanız gerekir.
Bir adama kırk gün deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur
İnsana yapılan sürekli telkinler sonunda bir neticeye ulaşmak mümkündür. Çünkü insan etkilenen bir varlıktır. Birtakım iyi ya da kötü duygular, düşünceler ve inançların sürekli telkin edilmesiyle insanlar biçimlendirilip yönlendirilebilirler.
Güzele kırk günde doyulur, güzel huyluya kırk yılda doyulmaz
Yüz güzelliği önemli değildir, fiziksel güzellikten kısa zaman sonra bıkılır. Önemli olan huy güzelliğidir. Huyu güzel olandan kimse bıkmaz, usanmaz. Huyu güzel olan insanlarla sağlam ve sürekli dostluk kurulabilir.
Kırk serçeden bir kaz iyi
Küçük küçük çeşitli işler yapmaktansa bir büyük iş yapmak daha iyi olur.