Hicrî tarih, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in Medine-i Münevvere’yi teşrif ettikleri senenin muharrem ayından itibaren başlar. Peygamber-i Zîşan hazretleri, Rebîülevvel ayının sekizinde Pazartesi günü Medine-i Münevvere’ye ulaşmış ise de o senenin muharrem ayında hicrete niyet etmişti. Muharrem ayı geçmişten beri, hac ibadetlerinin yerine getirildiği aya (zilhicce) bitişik olduğundan muhterem bir ay kabul edilirdi. Hem muharrem ayının saygınlığı hem de hicrete bu ayda niyet edilmesi sebebiyle hicrî takvimin başlangıcı sayılmıştır.
Hicret tarihinin tesbiti ve kabulü, Hz Ömer’in halifeliği zamanında, hicretin on yedinci senesinde ashâb-ı kirâmın onayıyla kabul edilmiştir. Asıl hicret tarihi ise milâdın 622. senesinde, Temmuz ayının on yedinci gününe tesadüf etmiştir. Tekrar belirtmek gerekirse Hicri Takvim, Hz Muhammed’in (s.a.v) Mekke’den Medine’ye hicret etmesiyle başlamıştır. Bu tarih, miladi 16 Temmuz 622’dir. Hz Ömer zamanında Peygamberimizin hicreti İslami takvime başlangıç olarak kabul edildi. Buna göre 1 Muharrem hicri takviminin ilk günü oluyordu. Hicri takvimde de on iki ay vardır. Bunlar sırasıyla Muharrem, Safer, Rebiulevvel, Rebiulahir, Cemazeilevvel, Cemazeilahir, Recep, Şaban, Ramazan Şevval, Zilkade ve Zilhicce aylarıdır.
HİCRİ TAKVİM HAKKINDA BİLGİ
Hicri Takvimi Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç kabul eden ve ayın dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir. Hicri Takvim; Hicri Semsi ve Hicri Kameri Takvim olmak üzere ikiye ayrılır:
Hz Peygamber, Safer ayinin 27. günü Hz. Ebubekir ile birlikte Medine’ye hicret etmek üzere Mekke’den ayrılmış, 4 gece Sevr Mağarası’nda kalmış. 1 Rebiülevvel Pazartesi günü Sevr Mağarasından Medine’ye doğru yola çıkmışlardır. 8 Rebiülevvel / 20 Eylül 622 Pazartesi günü Küba köyü’ne gelmiş. Burada Küba Mescidi’ni inşa etmiş ve 12 Rebiülevvel Cuma günü Medine’ye doğru hareket etmişlerdir.
1- Hz. Peygamberin Küba’ya geliş günü olan 20 Eylül 622 tarihini, Hicri sene başlangıcı
olarak kabul eden ve dünyanın güneş etrafındaki dolanımını esas alan Takvim sistemine Hicr-i Semsi Takvim denilmektedir.
2 -İslamiyet’ten önce, her önemli olay tarih başlangıcı olarak kabul edilirmiş. En son Fil Vakası da takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bu uygulamada seneler, her önemli olaya göre sayılarak geldiğinden birçok karışıklıklara sebep oluyordu. Hz. Ömer zamanında Hicretin 17. yılında alınan bir kararla Hicretin olduğu sene Hicri Takvimin 1. yılı ve o yılın Muharrem ayı da Hicri Kameri takvimin yılbaşısı kabul edilmek suretiyle, o yıl 1 Muharrem’in rastladığı 16 Temmuz 622 tarihi de Hicri Kameri Takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Biz bunu Hicri Kameri Takvim değil Hicri Takvim olarak bilmekteyiz.
Hicri Kameri Takvimde aylar; Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Saban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce seklinde sıralanırlar. Hicri takvimlerde, miladi takvimlerde olduğu gibi artık yıllar mevcuttur. 30 yılda yaklaşık 11 günlük bir gerileme yapmaktadır. Bu gerilemeyi düzeltmek için 30 yıllık dönemlerin 2, 5, 7, 10, 13, 15, 18, 21, 24, 26 ve 29 yılları 355 gün, diğer yıllar ise 354 gündür.
Ay, dünya etrafında 12 defa döndüğü zaman bir Kameri sene olur ve 354.367 gün veya 354 gün 8 saat 48 dakika 34.68 saniyedir. Dünya, güneş etrafında 1 defa döndüğü zaman da bir Miladi sene olur ve 365.2422 gündür.
Hicri takvimde yılbaşı Muharrem ayının 1. günüdür. Muharrem ayını, Safer, Rebiyülevvel, Rebiyülâhır, Cemaziyelevvel, Cemaziyelâhir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları takip eder.
Hicri tarih, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Mekke’den Medine’ye hicretiyle başlar. Ancak takvim başlangıcı olarak bu tarih, Hz. Ömer devrinde kabul olunmuştur. Ondan önce arapların belli bir tarihi yoktu. Bazı önemli hadiseleri (Hz. İbrahim’in ateşe atılışı, Fil vakası vb.) tarihe başlangıç olarak gösteriyorlardı.
Hicretten on altı yıl sonra (638), dönemin halifesi Hz. Ömer’in emriyle Medine’de bir meclis toplanarak, tarih meselesine bir çözüm bulunması istendi. Hz. Ali’nin teklifi ve mecliste bulunanların kabulü ile Hz. Muhammed (a.s)’in hicreti, İslâm tarihine başlangıcı ve Muharremin de bu yılın ilk ayı olması kararlaştırıldı. Böyle bir uygulamanın konulmasına sebep olarak şu iki husus gösterilmektedir. Hz. Ömer devrinde ibraz edilen bir borç senedinde ödeme için vâde tarihi olarak gösterilen Şaban ayının, geçen yılın mı yoksa gelecek yılın mı olduğu kestirilememişti. Ayrıca aynı dönemde Basra valisi olan Ebu Musa el-Eş’arî’den gelen bir yazıda; Hilâfet makamından gönderilen kâğıtların hangisi önce hangisi sonra olduğu ve hangisinin hükmüyle hareket edilmesi gerektiğinin bilinmediği cihetle, bu sorunun acilen halledilmesi isteniyordu. Bu nedenlerle Hicret İslam tarihine başlangıç teşkil etmişti.
Hicrî-Kamerî yıl, on iki aydır. İlk ayı olan Muharrem ile birlikte Receb, Zilkade ve Zilhicceye Araplar “eşhur’i hurum” adı verir ve bu aylarda savaştan ve her türlü şiddetten uzak dururlardı.
Hz. Muhammed (s.a.s), bu ayın dokuz, on ve on birinci günleri oruç tutmayı ashabına tavsiye etmişti. Peygamber Efendimiz buyurur ki: “Ramazan orucundan sonra, tutulan oruçların en faziletlisi Allah’a izafet ile şereflendirilen Muharrem ayındaki oruçtur” (Riyazü’s-Sâlihin, II, 504). Diğer hadislerde, Muharrem ayının onuncu gününe rastlayan ve pek çok önemli olayın cereyan ettiği “Aşûra günü’nde tutulan orucun, bir yıl önce işlenen hata ve günahların bağışlanmasına vesile olacağı müjdelenmiştir” (Riyâzü’s-Salihin, II, 509).
Emevilerin ikinci hükümdarı Yezid zamanında ve hicri 61/milâdi 680 yılı Muharrem ayının onuncu cuma gününde vuku bulan Hz. Hüseyin’in şehadeti meselesinden dolayı Şiilerce o gün matem günü sayılmış ve bu matem daha sonraları geniş çapta ve resmi bir hüviyete bürünmüştür.
Aşura günü denilen Muharrem ayının onuncu gününde, tarihte pek çok önemli olayın meydana geldiği rivayet edilmektedir. Bunlar arasında şu olayları saymak mümkündür:
– Nuh (a.s)’un gemisinin tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine oturması bu güne rastlar. Bilindiği gibi bu olay, Hz. Nuh’a inananların bir gemi vasıtasıyla kurtulduğu ve inkarcıların da bütünüyle yok olup gittiği bir olay olmuştu.
– Bunun yanında, Hz. Adem’in tevbesi,
– Hz. İbrahim’in ateşten kurtulması ve- Hz. Yakub’un oğlu Hz. Yusuf’a kavuşması bu güne rastlar.
– Öte yandan Muharrem ayının on altıncı günü Kudüs’ün kıble tayin edildiği ve- On yedinci günde Fil ashabının geldiği gün olduğu nakledilenler arasındadır.
Muharrem ayının Osmanlılar devrinde de ayrı bir yeri vardı. Bu ay dolayısıyla şairlerin yazdığı ve “Muharremiye” adı verilen manzum şiirlerin sayısı oldukça kabarıktır. Ayrıca yeni sene başı olması hasebiyle bu ayda, devlet erkanı, padişahın huzuruna çıkarak yeni yılı tebrik eder ve padişahın “Muharremiye” denilen hediyelerini alırlardı.