Nükleer silah, nükleer reaksiyon ve nükleer fisyon birlikte kullanılmasıyla ya da çok daha kuvvetli bir füzyonla elde edilen yüksek yok etme gücüne sahip silahtır. II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, ABD’de büyük bir gizlilik içinde çalışan değişik uluslardan birçok bilim adamının işbirliğiyle ilk atom bombası yapıldı. Aynı konuda yoğun araştırmalar yapan Nazi Almanya’sının böyle bir silahla bütün dünyayı tehdit edeceğini düşünen bilim adamları, bu atom bombasının caydırıcı bir denge öğesi olacağına inanıyorlardı. Oysa bu bombalardan iki tanesi, 16 Temmuz 1945’te New Mexico’nun Alamogordo yöresindeki denemeden sonra iki Japon kentine atıldı. 6 Ağustos’ta Hiroşima’ya atılan ilk bomba yaklaşık 75 bin kişinin, 9 Ağustos’ta Nagasaki’ye atılan ikinci bomba da yaklaşık 39 bin kişinin ölümüne neden oldu.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Büyük Okyanus’un güneyinde ve Nevada eyaletinde daha güçlü atom bombası denemeleri yapan ABD, 1952 yılında bundan çok daha etkili ve yıkıcı bir silah olan hidrojen bombasını geliştirdi. Atom bombasının olağanüstü patlama gücü, uranyum ve plütonyum atomlarının bölünmesi sırasında açığa çıkan enerjiden kaynaklanır. Hidrojen bombasının ürkütücü boyutlardaki patlama gücü ise, hidrojen atomlarının birleşerek helyum atomlarına dönüştüğü termonükleer tepkimeden doğar. Kısacası, atom bombasının patlaması bir çekirdek bölünmesi (fisyon), hidrojen bombasınınki ise bir çekirdek kaynaşması ya da birleşmesi (füzyon) olayıdır.
SSCB ilk atom bombasını 1949 yılında, ilk hidrojen bombasını 1953 yılında yaptı. İngiltere ilk atom bombasını 1952 yılında, ilk hidrojen bombasını 1957 yılında patlattı. İlk atom bombasını 1960’ta patlatan Fransa’yı 1964’te Çin izledi.
Bugün bombardıman uçaklarıyla da nükleer bomba atılabiliyor. Ama, yeraltından ya da denizaltılardan fırlatılan nükleer başlıklı güdümlü füzeler, özellikle ayrı hedeflere yöneltilebilen çok sayıda hidrojen bombası taşıdığında çağımızın en korkunç silahlarıdır.
Bir tek nükleer patlamadan doğan patlama dalgaları ve açığa çıkan ısı bütün bir kenti yok edebilir. Daha da kötüsü, çevreye yayılan radyoaktif ışınlar, yani radyasyon bütün canlıları öldürür ya da kuşaktan kuşağa geçecek onarılmaz zararlar verir. Atmosferde uzun zaman kalan bu ışınlar ve rüzgârla savrulan radyoaktif tozların yeniden yeryüzüne inmesi (radyoaktif serpinti) canlılar için sürekli bir tehlikedir.
1963 yılında ABD, SSCB ve İngiltere atmosferdeki atom bombası denemelerini yasaklayan bir antlaşma imzaladılarsa da yeraltı denemelerinden vazgeçmeye yanaşmadılar. O zamandan bu yana nükleer silahları kısıtlamak, bu tehlikeli ve pahalı silahlanma yarışına bir son vermek için girişimler sürdürülüyor. (temel britannica)