Yer yarılıp içine girmek deyiminin anlamı
* Utancından dolayı ezik duruma düşmek.
* Çok utanmak.
* Göz önünden kaybolmak.
* Yitirilen şey bir türlü bulunamamak (aramakla bulunamamak).
Örnek: Yer yarılıp içine girdi sanki, önceki gün şurada duruyordu.
Örnek 2: Hanımların içinde rezil olmuştur, yer yarılsa da içine geçsem diye aklından geçmiştir. (H. Taner)
Yoluna girmek deyiminin anlamı
* İstenilen biçimi almak, gerekli olan şekilde gelişmek.
* Bir iş bir girişim düzene sokulmak iyi bir duruma getirilmek.
Örnek: Göreceksin, bu konaktan çıkar çıkmaz her şey öyle bir yoluna girecek ki! Bütün uğursuzluklar bu evden geliyor. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Yük altına girmek deyiminin anlamı
* Ağır bir sorumluluk almak.
* Üzerine ağır bir görev almak.
* Sorumluluk gerektiren, ağır bir görevi kabul etmek.
Örnek: Durup dururken yük altına girmek istemiyordu.
Örnek 2: Desene boş yere yük altına girmişiz biz.
Utancından yerin dibine girmek deyiminin anlamı
* Çok utanmak.
* İstenilen biçimde ve nitelikte olmama karşısında üzüntü duymak, aşırı utanmak.
* Kaybolmak, göze görünmez olmak.
Örnek: Süleymaniye’nin avlusunu dolaşırken, utancımızdan yerin dibine gireceğimiz geldi. (B. R. Eyuboğlu)
Örnek 2: Şuradaydı ama bulamıyorum, yerin dibine geçti sanki!
Renkten renge girmek deyiminin anlamı
* Korku ve utançtan dolayı yüzünün rengi değişmek.
* Utanç ya da öfke duyarak yüzünün rengi değişmek, çok utanmak ya da çok öfkelenmek.
Örnek: Genç kız, renkten renge giriyor, verecek cevap bulamıyordu. (R. N. Güntekin)
Masrafa girmek deyiminin anlamı
* Bir iş ya da yapım için çok para harcamak.
* Bir maddi külfetin altına girmek,çok para harcamak, bütçeyi aşan harcamalarda bulunmak.
Örnek: Evi yaptılar ama çok da masrafa girdiler.
Örnek 2: Düğün yaparken çok masrafa girdim.
Örnek 3: Hayırsever iş adamımız bu okulu inşa edene kadar çok masrafa girdi.
Kıran girmek deyiminin anlamı
* Bir durum karşısında en küçük bir tepki bile göstermemek.
* Hiçbir şey yapmamak, harekete geçmemek.
* Daha önce bulunan şey bulunmaz olmak.
* Hayvanlar ya da insanlar arasında öldürücü bir hastalık yayılmak, kısa bir zaman içinde çok sayıda ölmek.
Örnek: Kıran girdi, bütün koyunlar telef oldu.
Örnek 2: Bu yıl sığırlara kıran girdi.
Kanına girmek deyiminin anlamı
* Birisini kandırmak, aldatmak veya öldürtmek.
* Bir şeyi boşa harcamak, ziyan etmek.
Örnek: Barbarlar masum askerin kanına girdi.
Kalıptan kalıba girmek deyiminin anlamı
* Her duruma uyum sağlamak, günün adamı olmak, sık sık değişmek.
* Çıkar sağlamak için değişik kılıklara girmek.
Kafese girmek deyiminin anlamı
* Hapse girmek.
* Kandırılıp çıkar sağlanmak.
* Aldatılmak, hile yoluyla kendisinden çıkar sağlanmak, oyuna gelmek.
Örnek: Zavallı kafese girmekten kurtulduğunu sanmıştı.
İki ayağı bir pabuca girmek deyiminin anlamı
* Aşırı acelesi olma durumu. başka birisi tarafından acele ettirilmek.
* Bir kimseyi, bir işi yapması için zorlamak, sıkıntıya sokmak.
Örnek: Hem sabah sabah iki ayağımı bir pabuca sokuyorsunuz hem ortalarda görünmüyorsunuz.
Gözüne girmek deyiminin anlamı
* Bir kimsenin sevgi ve ilgisini kazanmak veya saygınlığı ya da başarısı olan kimse tarafından kabul edilmek.
* Yetenekleri ve davranışları ile çevresinde, bulunduğu yerde sevgi ve güven kazanmak.
Örnek: Kısa zamanda göze girmeyi başardı.
Günaha girmek deyiminin anlamı
Dini bakımdan suç sayılacak bir iş yapmak ya da söz söylemek.
Örnek: Sebepsiz yere adam öldürmek, günaha girmek demektir.
Göze girmek deyiminin anlamı
* Yaptığı olumlu bir davranışla beğeni kazanmak.
* Davranışları ya da yeteneğiyle sevgi ve güven kazanmak.
* Yetenekleri ve davranışları ile çevresinde, bulunduğu yerde sevgi ve güven kazanmak.
Örnek: Çocuk, göze girmek için çabalıyordu.
Örnek 2: Kısa zamanda göze girmeyi başardı.
Örnek 3: Usta blr haftadır senin gözüne giremedim.
Gırtlağına kadar borca girmek deyiminin anlamı
* Çok fazla borcu olmak.
* Pek çok, ödenmesi zor olacak şekilde borçlanmak.
Örnek: Nasıl gülerim, gırtlağıma kadar borca girdim.
Çıkmaza girmek deyiminin anlamı
* Çözümlenemeyecek, içinden çıkılamayacak bir duruma düşmek.
* Kişinin bir konuda yolunda devam ederken artık daha fazla ilerleyemeyeceği bir duruma düşmesi, herhangi bir yol seçememesi durumu demektir.
Örnek: İşler, hiç ummadıkları bir anda çıkmaza girdi.
Boğazına kadar borca girmek deyiminin anlamı
Çok fazla borca girmek, Ödeyemeyeceği kadar borçlu olmak.
Birbirine girmek deyiminin anlamı
* Karışmak.
* İplik vb. şeylerin birbirine dolaşması.
* Kavga etmek.
* Aralarında çıkan anlaşmazlık kavgaya dönüşmek, çarpışmak, saldırmak.
* Bir kaza sonucu araçların birbirine çarpması.
Örnek: Su yüzünden sokak sakinleri birbirine girdi.
Örnek 2: Bunun için sabır, sükûnet, soğukkanlılık gerek hâlbuki biz birbirimize giriyoruz. -H. R. Gürpınar.
Bir yaşına daha girmek deyiminin anlamı
* Çok şaşırmak, imkânsız olduğunu düşündüğü yeni bir şeyle karşılaşmak.
* Şaşılacak bir durumla, yeni bir şeyle karşılaşmak.
* Şimdiye değin görmediği şaşılacak yeni bir şeyle karşılaşmak.
Örnek: Aman yarabbim, onu o kılıkta görünce bir yaşıma daha girdim.
Örnek 2: Ah anacığım bir yaşıma daha girdim, dünyada her şey aklıma gelirdi de tefle ayı oynatmak gelmezdi.
Beklentiye girmek deyiminin anlamı
* Bir durum karşısında iyi şeyler umut etmek.
* Kendine bir menfaat sağlayacağını ummak.
Örnek: Özellikle bu seçki tamamen yeni öykülerden oluşuyorsa böyle bir beklentiye hiç girmemeli.
Ağzının içine girmek deyiminin anlamı
* Bir kimseye çok yanaşmak.
* Bir kimseyle aşırı ilgilenmek, her istediğini yapmak. Bir başka şekli; ağzının içine girmek.
* Dinlenirken konuşana doğru oldukça fazla yaklaşmak.
* Hayranlıkla, büyük bir zevkle seyredip dinlemek.
Örnek: Çocuklar, masal anlatan dedenin, neredeyse ağzına gireceklerdi.
Beynine girmek deyiminin anlamı
* Bir konuyu kısa bir sürede unutmayacak şekilde öğrenmek.
* Herhangi bir konuda bir kimseyi yönlendirmek.
* Akla uygun gelmek.
* Bir kimseyi türlü yollara baş vurarak bir şey yapmaya inandırmak, kandırmak.
* Ezberlemek, aklında tutmak.
Örnek: Ne kadar okursam okuyayım beynime girmiyor.
Araya girmek deyiminin anlamı
* Bir kavgayı durdurmak için tarafların arasına girmek.
* Bir kimsenin bir yere kabul edilmesi için etkide bulunmak.
* İki kişinin arasındaki bir işe karışmak.
* Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak.
* Yapılmakta olan bir işin yapılmasını geciktirmek.
Örnek: Araya başka işler girince seninkini yapamadım, kusura bakma.