Asıl adı Ahmed Agâh olan Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884 yılında Kuzey Makedonya’nın başkenti ve en büyük kenti Üsküp’te dünyaya gelmiş Türk şair, yazar, siyasetçi ve diplomattır.
Çağdaş Türk şiirinin oluşum evresinde kendisinden en çok söz edilen şairlerden biri olan Yahya Kemal Beyatlı’nın çocukluğu ailesinin çiftliğinde doğayla iç içe geçti. Varlıklı olan ailesi bir Osmanlı sancakbeyinin soyundan geliyordu. Annesi geleneklere bağlı, duygulu bir kadın, babası, bir ara Üsküp belediye başkanlığı da yapan ileri görüşlü bir adamdı. Yahya Kemal önce mahalle mektebine gönderildi; okulun dayakçı hocasından çok korkar ve onu sevmezdi. Üç yıl süren başarısız bir öğrencilik döneminden sonra, babası onu çağdaş eğitim veren bir okula yazdırınca okumayı sevmeye başladı.
Yahya Kemal Beyatlı, 12 yaşındayken ailesi Selanik’e yerleşti. Bir yıl sonra annesini yitirmesi Yahya Kemal’de şiirlerine de yansıyan derin bir acı yarattı. Babası gittiği arkadaş toplantılarına onu da götürürdü. Bu toplantılardaki tartışmalar onun siyaset ve edebiyata genç yaşlarda ilgi duymasına yol açtı. O yıllarda Muallim Naci’nin, Tevfik Fikret’in şiirlerine öykünen şiirler yazıyor, sevdiği bir kıza duyduğu ilgiyi şiirlerle dile getiriyordu.
1902 yılında okumak için geldiği İstanbul’da, evine sanatçıların gidip geldiği bir akrabasının yanında kalan Yahya Kemal, eğitimini Robert Kolej’de sürdürmeye hazırlanıyordu. Bu dönemde Türk müziğinin ünlü bestecisi Hacı Arif Bey’in yönettiği fasılları ve müzikle ilgili söyleşileri dinleyerek derin bir müzik duyarlığı kazandı.
1903 yılında Yahya Kemal, o yıllarda tanıdığı Jön Türkler’in de etkisiyle izinsiz olarak yurtdışına çıkıp Paris’e gitti. Şairin Paris’teki yaşamı, siyasal inançlarının oluşmasında, batı edebiyatını da tanıyarak kendine özgü bir edebiyat beğenisinin doğmasında çok etkili oldu. Siyasal Bilgiler Okulu’na giren Yahya Kemal, tarih dersinde Osmanlılar’dan çok az söz edilmesinden etkilenerek Osmanlı tarihinin, özellikle yükseliş dönemine büyük bir merakla eğildi. Ne var ki, 1912 yılında yurda döndüğünde Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı İmparatorluğu küçülmüş; doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği yerler ülke sınırları dışında kalmıştı.
Yahya Kemal, yayımladığı ilk şiirleriyle üne kavuşmuş, yapıtları elden ele dolaşır olmuştu. Yazdığı şiirler edebiyat çevrelerinde ilgiyle izleniyordu. 1912 yılında Darüşafaka Lisesi’nde ve daha sonra da Darülfünun’da (İstanbul Üniversitesi) tarih ve edebiyat dersleri öğretmenliğine başladı. Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştı. Yurdun yabancı devletlerce paylaşılıp işgal edilmesinden sonra, Kurtuluş Savaşı yıllarında öğrencileriyle birlikte bu ulusal savaşı destekledi. 1921 yılında Ati (İleri) gazetesinde başyazar olarak Kurtuluş Savaşı’nın övücü, destekleyici yazıları yayımlanıyordu. 1921 yılında dönemin genç yazarlarından Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç ve Mustafa Nihat Özön ile birlikte çıkardığı Dergâh dergisinde yayımlanan yazılarında, kültür ve edebiyat konularını tartıştı. 1922 yılında Lozan Barış Konferansına danışman olarak katıldı ve bir yıl sonra Urfa’dan milletvekili seçilerek meclise girdi. 1926 yılında Varşova’da, 1929 yılında Madrid’de elçilik görevlerinde bulundu. 1934-1943 yılları arasında önce Yozgat sonra Tekirdağ milletvekili olarak yeniden meclise girdi. 1948 yılında atandığı Karaçi büyükelçiliğinden ertesi yıl emekli oldu. Çok sevdiği İstanbul’a yerleşerek yaşamının sonuna kadar şiirleriyle ilgilendi. yahya Kemal Beyatlı 1 Kasım 1958 yılında İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde yaşamını yitirdi.
Yahya Kemal, yaşadığı dönemde hiç kitap yayımlamadı, kitapları ölümünden sonra yayımlandı. Şiirleri İstanbul semtlerine, Boğaziçi’nin güzelliğine, Osmanlı müziğine ve mimarisine duyduğu hayranlığın dile getirilişidir. Tarih, özellikle de Osmanlı tarihinin parlak dönemleri, doğa, aşk ve ölüm onun sürekli işlediği konulardı. Şiirlerini pürüzsüz bir İstanbul Türkçesi’yle yazdı. Dizelerinde özellikle bir sşs uyumu kurmaya, döneminin açık, anlaşılır Türkçe’sini kullanmaya özen gösterdi. Yahya Kemal aruz veznini Türkçe’ ye ustalıkla uyarlayan son şairdir. Hece ölçüsüyle yalnızca “Ok” adlı şiiri yazmıştır. Dizelerdeki anlam bütünlüğünü şiirin tümünde sağlamaya önem verdi. Bu özelliğini batı şiirini iyi bilmesine borçluydu. Divan ve batı şiirinin olumlu özelliklerini ustalıkla birleştirerek kendine özgü bir şiir anlayışı geliştirdi. Gerek şiirin konularına getirdiği zenginlik, gerek bu konuları işlemedeki ustalığıyla döneminin ve daha sonra gelen şairlerin üzerinde derin bir etki yarattı. Şiirlerinin birçoğu bestelenmiştir.
Yahya Kemal’in Divan şiiri etkisiyle yazdığı Eski Şiirin Rüzgârıyla (1962) adlı yapıtının dışındakiler, yeni bir anlayışa yöneldiği şiirlerdir. Bu şiirler Kendi Gök Kubbemiz (1961), Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş (1963) adlı kitaplarda toplanmıştır. Ayrıca tarih, İstanbul, edebiyat ve siyaset gibi konularda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan yazılan Aziz İstanbul (1964), Eğil Dağlar (1966), Edebiyata Dair (1971) ve anıları Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım (1973) adlı kitaplardadır.
Yahya Kemal Beyatlı Edebi Kişiliği
– Asıl adı Ahmet Agâh’tır.
– Şiirleri Milli Edebiyat akımına uymaz, makale ve konferanslarında bu akımı desteklemiştir.
– Geçmiş değerlere bağlı, kendine özgü bir şiir oluşturmuştur.
– Çağdaş Batı şiiriyle eski Türk şiirinin birleşimini sağlamıştır.
– Bir dönem Nev-yunanilik akımından etkilenmiştir.
– Neoklasisizm akımının etkisinde kalmıştır. Neoklasizm, 20. yüzyıl başlarında Simgeciliğe bir tepki olarak doğan klasik beğeniyi, klasik söyleyişi canlandırmayı amaçlayan sanat ve edebiyat akımıdır.
– Türk tarihi ve kültürü ile Akdeniz havzası kültürü arasında ilişki kurmaya çalışmıştır. Bu düşüncesinden kısa sürede vazgeçmiştir. Sonra Türk tarih ve medeniyetinin Anadolu’da oluştuğu düşüncesini savunmuştur.
– Şiirlerinin ana temalarından biri, Osmanlı Devleti’nin tarihi ve medeniyetidir.
– Şiirlerinde Osmanlıya olan hayranlığını yansıtmıştır.
– “Ok” şiiri dışındaki bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.
– Aruz ölçüsünü Türk aruzu haline getiren şairlerdendir.
– Aruz ölçüsünü başarıyla Türkçeye uygulamıştır.
– Saf(öz) şiir anlayışının temsilcilerinden biridir.
– Şiir ile düz yazının tamamen birbirinden farklı olduğunu düşünmüştür. Bu yüzden nazmı nesirden uzaklaştırmıştır.
– Şiirlerinde biçim mükemmelliği vardır. Şiirlerinde dil ve üsluba önem vermiştir. En uygun sözcüğü bulana kadar şiiri bitmiş kabul etmez. Sözcüklerin yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir.
– Şiirlerinde parnasizm akımının etkileri vardır. Bu akımın edebiyatımızdaki en önemli temsilcisidir.
– “Ahenk” ile ölçü ve uyağa büyük önem vermiştir. Şiiri musikiden başka bir musiki saymıştır. Şiirlerinde musikiye verdiği önemle sembolistlere yakındır ancak anlam açıklığı yönüyle onlardan ayrılır.
– Toplumsal konulara yer vermemiştir. Daha çok lirik şiirleriyle tanınmıştır.
– “Aşk, lirizm, ölüm kaygısı, sonsuzluğa ulaşma duygusu” gibi temaları şiirlerinde işlemiştir.
– Lirik şiirlerinin yanında epik şiirler de yazmıştır. Akıncı, Mohaç Türküsü gibi şiirlerinde kahramanlık konusunu işlemiştir. “Sessiz Gemi, Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirleri ünlüdür.
– İstanbul’un doğa güzelliklerini yansıtan şair olarak tanınmıştır. “İstanbul şairi” olarak tanınmıştır, İstanbul’un semtleri şiirlerinin adı olmuştur. Tabiatı tasvir etmek için yazdığı şiiri yoktur.
– Eski şiiri tekrar yaşatmış bir şairdir. Divan şiirini çağdaş bir yorumla veren şiirleri vardır. Şarkı, rubai, murabba ve gazel gibi nazım biçimlerinin yanında Batılı nazım biçimlerini de kullanmıştır.
– “Türkçe ağzımda annemin sütüdür.” diyen şair, şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır. Eski tarzdaki şiirlerinde dil biraz ağırdır.
– Ölümünden sonra şiir ve düz yazıları kitap haline getirilmiştir.