Fransa’da yapılan bir ankette, “En büyük Fransız kimdir?” sorusuna, çoğunlukla “Louis Pasteur“diye cevap verilmişti. Böylece büyük insan, büyük bilgin ve mucit, insanların kalbinde ve tarihte hak ettiği yeri almıştı.
Louis Pasteur, birçok keşif ve icat yapmış, ama kuduz aşısını bulması diğer keşif ve icatlarını biraz gölgelemiştir. Çünkü o yıllarda kuduz insanlığı tehdit eden en büyük tehlikelerden biriydi. Her yıl binlerce insan kudurarak ölürdü. Bu hastalığa yakalananlar suyu görünce, korkup bağırmaya başlar, hastalık had safhaya gelince çevrelerine saldırır, rastladıkları kimseyi ısırmaya, parçalamaya çalışırlardı.
1822 yılında doğan Louis pasteur, tabiatı ve insanları çok severdi. Öğretim üyeliği ve profesörlük yaptığı yıllarda bile fırsat buldukça doğduğu şehre gider, kırlarda gezinir, küçük çocuklarla şakalaşırdı. Bir yandan da bilimsel problemlerle uğraşıyor, insanların dertlerini azaltmayı başlıca amaç sayıyordu. Evleneceği gün bile laboratuarda işine daldığını ve evlenme törenini unuttuğunu belirtirler. Karısı onun hem eşi hem de yardımcısı olabilmiştir.
Pasteur bir bira fabrikasını gezdiği zaman mayalanma olayı üzerinde durdu ve havadaki bazı bakterilerin buna yol açtığını keşfetti. Havadaki ve kullandığımız eşyadaki mikropları keşfetmesi tıp biliminde çığır açtı. İngiliz cerrahi Lister bu buluşa dayanarak, kan zehirlenmelerini önledi, ilâçlı sargı bezlerini ve anestezi metodlarını ortaya koydu.
Daha sonra Pasteur hayvanlarda öldürücü bir hastalık olan şarbon mikrobunu buldu: tavukları, sığırları ve koyunları öldüren bu hastalığa savaş açtı. Önce Pasteur’e inanmadılar O da bir iddiaya girişti. Bu hastalığa yakalanmış koyunlardan hangisini aşılarsa onların kurtulacağını, diğerlerinin öleceğini söyledi. Gerçekten, Pasteur’ün aşıladığı hayvanlar kurtuldu, aşılanmamış olanlar öldü. Bu olay Pasteur’e büyük ün kazandırdı.
VE BÜYÜK BULUŞ
Daha sohra Pasteur, kuduz hastalığına karşı bir silâh aramaya başladı. Kuduzdan ölen bir çocuktan aldığı mikropları, tavşanlara aşıladı. Ölen tavşanların vücudunda yaptığı deneyler sonunda kuduz mikrobunu buldu. Sonra bu mikrobu üretip kuduz aşısını yapmayı başardı. İşte o günlerde Pasteur’e Joseph Meistter adlı dokuz yaşında bir çocuğu getirdiler. Çocuk bir kuduz köpeğin saldırısına uğramış ve birçok yerinden ısırılmıştı. Anası ile babası Pasteur’ün ününü duydukları ve başka hiç bir ümitleri kalmadığı için ona koşmuşlardı. Çocuklarını nasıl korkunç bir ölümün beklediğini bildikleri için deli gibiydiler. Pasteur önce duraksadı. Çünkü, bu aşıyı insanlarda hiç denememişti. Ama başka çare kalmadığını düşünerek çocuğa aşıları yapmaya başladı. Tehlikeli süre geçti ve çocukta hiç bir tehlike belirtisi görülmedi. Joseph Meister ile beraber milyonlarca insan da kurtulmuştu.
Bu olaydan sonra binlerce hasta Pasteur’e akın etti. Fransız Akademisi Pasteur’e kapılarını açtı. Yetmişinci yaş günü bütün dünya bilginlerinin katılmasıyla törenle kutlandı. Pasteur 27 Eylül 1895 yılında insanlığa karşı bütün görevlerini fazlasıyle yerine getirmiş olarak öldü.