Akrabalık; bir kişiye ya da bir topluluğa, kan ya da evlilik ilişkisiyle bağlı olma durumudur. Yani akraba, birbirine yakın kimseler, aralarında, nesep, süt veya evlilikten doğan bir yakınlık bulunanlar demektir. Tekrar belirtmek gerekirse, birbirinin soyundan gelmek veya evlilik sebebiyle eşlerden birinin kan hısımları ile diğer eş arasında meydana gelen yakınlığa akrabalık; bu durumda olan her bir kimseye de akraba denir.
Akrabalık ve akrabalık sistemleri çağdaş antropoloji ve sosyolojinin en önemli çözümleme konularından biri olmuştur. Bu ilginin nedeni, herhangi bir toplumsal yapıda açığa çıkartılan akrabalık ilişkileri ve bu ilişkilerin oluşturduğu sistemle, o toplumsal yapının kültürel biçimlenişleri (dil, müzik, ekonomi, yönetim yapıları) arasında görülen benzerlik ilişkisidir. 1930’lu yıllarda Tikopia Adası’nda yaşayan Polinezya toplumunun evrimini ve toplumsal ilişkilerin işleyişini inceleyen R. Firth, çalışmalarına önce toplumsal yapının, özellikle de akrabalık yapısının çözümlenmesiyle başladığını belirtir. Firth’e göre birçok toplumsal oluşumun özü akrabalık yapısının çözümlenmesiyle daha açık duruma gelmektedir.
20. yüzyılın antropoloji ve sosyoloji araştırmalarında akrabalığın ve ailenin örgütlenmesiyle ekonomik yapının biçimi arasındaki ilişkiler, Malinowski ve Radcliff Brown gibi işlevselci; Claude Levi-Strauss, Edmund Leack, E. E. Evens-Pritchard gibi yapısalcı akım temsilcileri ve Maurice Godelier, Claude Meillassou; Emmanuel Terray, M. Sahlins gibi antropologlar tarafından araştırıldı. Terray’a göre “ilkel” diye nitelenen toplumlardaki akrabalık ilişkileri; köleci, feodal ya da kapitalist üretim biçiminin egemen olduğu toplumsal bütünlerde görülen sınıf ilişkilerinin karşılığıdır. Ancak akrabalık ilişkileriyle sınıf ilişkileri aynı şey değildir. Akrabalık düzenlerinin çözümlenmesi incelenen topluluktaki ekonomi, politika, hukuk ilişkileriyle düşünce biçimlerinin çözümlenmesini sağlar. Özellikle “ilkel” denilen toplumlarda akrabalık ilişkileri toplumsal ilişkilerin ve biçimlerin gerçekleşme alanıdır. Godelier de Avustralya toplumlarında kan ve evlilik bağıyla ortaya çıkan akrabalık ilişkilerinin, söz konusu toplumlarda hem üretim yapısını hem de kültürel üst yapı kurumlarını belirlediğini söyler. Levi-Strauss’un araştırmaları sonucu, değiş-tokuşa dayanan akrabalık düzeni topluluğun ilişkilerinin biçimini de gösterir. Dışarıdan evlenme kuralına göre, A grubu erkekleri B grubu kadınlarıyla, B grubu erkekleri C grubu kadınlarıyla evlenmek zorundadır. Böylece topluluk genelleşmiş bir akrabalık ilişkisiyle biçimlenmiştir. Meillassoux da Fildişi Kıyılarında Guro Toplumu adlı kitabında Guro toplumunun Goniwuo’larin (erkek yanından geçen akrabalık bağıyla birleşmiş aile birimi) yan yana gelmesinden oluşan parçalı bir yapı olduğunu söyler.
19. ve 20. yüzyıl boyunca yapılan araştırmalar, insan topluluklarının temel toplumsal biriminin kandaşlık ya da evlenme sonucu olan akrabalık sistemlerinin evriminin de incelenmesidir. Toplumsal bütünde bir alt yapılanma olan akrabalık ilişkileri, aile üretim biçimlerince belirlenmiştir. İlk toplumsal birimler olan “gens”lerde kan bağıyla oluşan akrabalık ilişkisiyle toplumsal akrabalık iç içedir. Aile yapısı bu dönemde grup evliliğine ya da bir kadının birkaç erkekle evliliğine dayanmaktadır. Böylece babalık olgusu biyolojik temelden çok toplumsal niteliktedir. Anaerkli (anasoyuna dayanan) aile düzeni klan döneminde yerini ataerkli aile düzenine bırakır. Bir erkeğin birçok kadınla evlendiği aile yapısında akrabalık baba soyundan kandaşlığa dayanır. Akrabalıkta ana ve baba soyundan kandaşlığın aynı düzeyde önem kazanması, tek eşli evliliğe dayanan aile yapısında görülür. En sınırlı akrabalık ana baba ve çocuklardan oluşan tek eşli evliliğin sonucu olan çekirdek aile tipinde görülür. Akrabalık düzenleri üzerine ilk bilimsel incelemeleri 19. yüzyıl sonlarında J. J. Bachofen ve H S. Maine yaptı. 20. yüzyıl başlarında Lewis Morgan, yerli gruplarının akrabalık düzenlerini ortaya çıkarmaya çalıştı ve tanımlayıcı terimler üzerinde durdu. 1930’lardan sonra akrabalık düzenleri, işlevselci ve yapısalcı yöntemler kullanan antropologlar tarafından yeni kuramsal bakış açılarıyla incelendi.
Yapılan çalışmalara göre, akrabalık düzenleri üç ana gruba ayrılır. Tek soylu akrabalık düzenlerinde akrabalık ana ya da baba soyundan birine dayanırken, çift soylu akrabalıklarda akrabalık ilkeleri birbirleriyle karışmadan ana ve baba soyunun her ikisine birden dayanır. Ailede baba soyu taşınmaz malların mülkiyetini devralır. Ana soyuysa taşınabilir mal ve eşyaların mirasçısıdır. Üçüncü akrabalık düzeni ise tek soylu akrabalığın dönüşmüş biçimidir. Değişik sapmalı akrabalık düzenleri adı verilen bu türde bireyin akraba olacağı soy kendi seçimine bırakılmıştır.
Dînimiz, akrabalar arasındaki ilişkilerin sağlam, sıcak ve devamlı olmasına, akrabaların birbirine maddeten ve mânen destek olmalarına çok önem vermektedir. Hısımlık hakkını gözetmek, Allah ve Resulü’nün ısrarla emrettiği şeylerdendir. Kur’an-ı Kerim’ de Cenâb-ı Allah şöyle buyurur:
“Allah’a kulluk edin, O’na hiç bu şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez. ” (en-Nisâ, 4/36).
“Akrabalarına, düşküne ve yolcuya hakkını ver, elindekileri de hepten savurma.” (el-İsrâ, 17/26).
Toplumun çekirdeğini oluşturan aile* ve onun etrafını sıkıca saran akrabalık bağları ne kadar sağlam olursa, toplum da o kadar sağlam ve güçlü olur. ilâhî kanun gereği insanoğlu, dünyaya bazı kişilerle arasında hısımlık bağları ile birlikte gelir, bu bağın sağlam olması, insana yüksek bir moral gücü kazandırır. İşte bu güç kişiye, hayatın zorluklarını göğüsleme ve ondan zevk alma şansını sağlar. Hz. Peygamber (s.a.s.); mutluluğun kaynağı olan sevginin, verâset yoluyla (yani yakın ve uzak akrabalar kanalıyla) kazanılacağını belirtmiştir. (Buhârî, el-Edebu’l-Müfred, 22). Birbiriyle sıkı ve sıcak ilişkiler içinde olan akrabalardan meydana gelen cemiyet*ler de güçlü olur. Hatta, devlet de bundan güç alır. İslâm’ın hedeflerinden biri de, sağlam bir müslüman toplum oluşturmaktır. İşte bunda, sılayı rahmin (akrabalık ilişkilerini devamlı ve canlı tutmanın) büyük bir yeri vardır.
İslâm, akrabalık bağlarının sağlamlığına ne kadar gayret ediyorsa, münâfıklar ve bugün onların görevini yerine getiren yıkıcı cereyan müntesipleri de, aile ve akrabalık bağlarını koparmak için o kadar gayret ediyorlar. Ayet-i Kerime’de buna şöyle işaret edilmektedir: “(Ey münâfıklar) demek idareyi ele alırsanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız öyle mi?” (Muhammed, 47/22)
Müslümanlar, bugün çeşitli cereyanların zaafa uğratmak istediği bu bağları sağlamlaştırmak mecburiyetindedir. İslâm sadece sılayı rahimle yetinmeyip, akrabaların birbirine maddeten ve manen iyilik yapmasını da emir ve tavsiye etmektedir. Peygamberimiz (s.a.s.), “Kime iyilik edeyim ya Resulallah!” diye soran bir sahâbîye, “Annene, babana, kız kardeşine, erkek kardeşine ve bunları takip eden akrabalarına iyilik etmek senin görevindir” şeklinde cevap vermiştir. (Buhârî, el-Edeb, 25).
Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’dan şöyle rivayet edilir: Hz. Peygamber (s.a.s.)’e “Amellerin hangisi Allah’a daha çok sevimlidir?” diye sordum. ” Vaktinde kılınan namazdır ” diye buyurdular. “Sonra hangisidir” dedim. “Anne ve babaya iyilik etmektir” buyurdu. “Sonra hangisidir?” dedim. “Allah yolunda cihaddır ” buyurdu. (Tecrîd-i Sarîh tercümesi, II, 318).
Başka bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden misâfirine ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden akrabasını görüp gözetsin…” (Riyâzu’s-Sâlihîn, Birru’lValideyn, 312)
Akrabaya İslâmî akîde gereği yakınlık duymak, onların yardımlarına her zaman koşmak, sık sık ziyaret etmek, uzakta bulunanları arayıp sormak, onlarla haberleşmek şarttır. Toplumun önemli bir kurumu olan ailenin sağlam bir yapıya kavuşturulması, ancak bu görevlerin tam anlamıyla yerine getirilmesiyle mümkündür. Sağlam bir aile sağlam bir topluma götürür.