Ahilik, esnaf birlikleri şeklinde yapılanmış sosyo ekonomik bir teşkilattır. Bu teşkilat Ahi Evran tarafından oluşturulmuştur. Anadolu’da ahiliğin kurucusu olarak bilinen Ahi Evran (ö. 1262), İran’ın Hay şehrinde doğan Şeyh Nasirüddin Mahmûd’dur. Ahiliğin prensipleri temelde Kur’ân ve sünnete dayanmaktadır. Öncelikle esnafın mensup olduğu bu teşkilât daha sonraları ve özellikle sınır boylarında fetihlerin Batı’ya doğru götürülmek istendiği noktalarda bütün sınır boyu sâkinlerinin katıldığı bir kuruluş haline gelmişti.
Ahiler toplum üzerinde ekonomik, sosyal, ahlaki, siyasi ve askeri bir işleve sahiptiler. Ahilikteki temel amaç sosyal adaleti gerçekleştirmektir. Bunu üretici- tüketici, halk- devlet arasında köprü vazifesi görerek yapmaktaydı. Ahi teşkilatının başında Ahi Baba isimli bir yönetici bulunurdu. Her esnafın üye olduğu bir loncası bulunmaktaydı. Bu loncalann hepsi ahi teşkilatına bağlıydılar. Ahilikteki mesleki eğitim yamak, çırak, kalfa ve usta sırasına göre yapılmaktaydı. Haksız rekabeti önleme, kalite ve fiyatı belirleme gibi işlevleri bulunmaktaydı. Mesleki eğitimin yanı sıra üyelerine ahlaki ve dini eğitimlerde verilmekteydi.
Anadolu’da Ahilik, 13. yüzyılda Selçuklular döneminde belirgin biçimde görülmeye başladı. Osmanlı Devleti’ nin kuruluşunda ve toplum düzeninin yerleşip oturmasında başta gelen etken oldu. Ahiler, birbirlerine “kardeş” anlamına Ahi (Ahi, akı) derlerdi. Ortak bir keseden para harcar, ortak sofrada yemek yerlerdi. Her akşam, günlük gelirlerini zaviyelerindeki başkanlarına (Ahibaba) verirlerdi. Büyük kentlerdeki genç ve bekâr işçilerin büyük çoğunluğu bir Ahi zaviyesine bağlıydı. Yabancı konukları ağırlamak, eşkiya yatakçıların yakalanıp cezalandırılması Ahilerin görevleri arasındaydı. Olağan gecelerde zaviyelerde toplanıp sema ve ayin yaparlardı. Aralarındaki birlik çok güçlüydü. Ahinin haksızlığa, saldırıya uğraması tümünün birden tepki göstermesine yol açardı. Merkezi otorite boşluğu ya da yokluğunda, hükümdarlık görevlerini Ahi Şeyhleri yerine getirirlerdi. Ahilik töresinin dört önemli ilkesi vardı: Güçlüyken ve zafer kazanılmış bile olsa bağışlamak; kızgınken bile ölçülü ve yumuşak davranmak; düşmana bile iyilik etmek; kendisi muhtaçken bile başkalarına vermek.
Bunların dışında, alım satımda birlik, üretilen malın niteliğinin belli bir düzeyde olması, güçlü bir törebirlik; kazançta belirli topluluklar içinde ortaklık da Ahiliğin ana ilkeleri arasındaydı.
Ahilerin kendilerine özgü giysileri vardı. Üstlerine bir hırka, başlarına beyaz yünden bir külah giyerlerdi. Külahın üzerine de ak bir şerit sarar, bunun bir endaze (yaklaşık 65 cm) uzunluğundaki bölümünü aşağı doğru sallandırırlardı. Ayakkabıları mest biçimindeydi. Kemerlerinde sürekli olarak yaklaşık 1.30 cm boyunda bir saldırma taşırlardı. 14. yüzyılın başlarında Anadolu’da hemen her kentte bir Ahi zaviyesi kurulmuş, örgüt köylere kadar yayılmıştı. Bu dönemde Anadolu’yu gezen İbni Batuta, Ahilerden Ahıyân-el-fityan (Kardeş Yiğitler) diye söz eder. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi”nin kardeşi Alaattin Paşa da bir Ahi zaviyesine bağlıydı. Orhan Gazi, ülkeye yeni katılan topraklarda Ahileri ve derviş tarikatlarını desteklemek ve parasal kaynak bulmak amacıyla birçok vakıf kurdu. Bu davranışı, Osmanlı topraklarında birliğin kurulmasını hızlandırdı. I. Murat”ın tahta geçtikten sonraki ilk işi, Osmanlı gücünü Orta Anadolu’ya yaymak için Ankara’nın bağımsız Ahi önderlerini 1362’de Germiyanoğulları yerine kendisine bağlamak oldu. Böylece Ankara’da bulunan kardeşi Şehzade Halil’in taht üzerindeki iddiasını da ortadan kaldırmayı başardı. Fetret döneminden sonra Çelebi Mehmet, Osmanlı Devleti’ni yeniden toparlamak için bir dizi köklü önlem alırken, Osmanlı hanedanının Ahilerle olan bağlarını sıklaştırıp güçlendirdi. II. Murat, Düzmece Mustafa olayının bastırılmasında Ahilerden büyük yardım gördü. Örgüt giderek Orta Anadolu’da, özellikle Ankara’da çok güçlendi. Ankara’daki Ahi zaviyesini, Ahiler uzun süre bağımsız olarak yönelttiler. İstanbul’un Türkler tarafından fethinden sonra örgüt güç ve etkinliğini yavaş yavaş yitirdi. Ahilik, yerini Lonca örgütüne bıraktı. Buna karşın, töre ve gelenekleri günümüzde bile Anadolu’ nun çeşitli yörelerinde yaşamaktadır.