Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (sav), çocuklara dâima derin bir muhabbet gösterir; onları öper, okşar; mübârek parmaklarını tarak yaparak onların saçlarını düzeltirdi. Çocuklara muhabbet göstermeyenlerden hoşlanmaz; onları kabalık ve katılıkla nitelerdi. Çocukların terbiyesi husûsunda ise Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîfte şöyle buyuruyor; “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33) O sebepledir ki çocuklarımızın maddi ve manevi eğitimde üzerimize birçok görev düşmektedir. İşte Peygamber Efendimiz (sav)’in çocuklar ile ilgili söylemiş olduğı hadis-i şerfiler.
Peygamber (s.a.v) şöyle buyururlar:
“Siz kıyamet günü, kendi isimleriniz ve babalarınızın ismi ile çağırılacaksınız. Öyle ise, isimlerinizi güzel kılın.”[ Ebû Dâvûd, Edeb, 70.]
Abdullah Bin Ömer (r.a.), Resulullah Efendimiz’in şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
“-İsimlerinizin Allah katında en sevimli (ve makbul) olanı, Abdullah ve Abdurrahman’dır.” (Müslim, Adap,2)
♦ ♦ ♦
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin:
– Peygamber sevgisi,
– Ehl-i Beyt sevgisi ve
– Kur’ân kıraati…
Çünkü hamele-i Kur’ân (yâni Kur’ân hafızları) hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde peygamberler ve asfiyâ (yâni safâya ermiş olan Allâh dostları) ile birlikte Arş’ın gölgesindedir.” (Münâvî, I, 226)
♦ ♦ ♦
Çocukların terbiyesi husûsunda hadîs-i şerîfte:
“Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamışltır.” (Tirmizî, Birr, 33) buyrulmaktadır.
♦ ♦ ♦
Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzere (temiz ve günahsız olarak, tevhîde meyilli bir sekilde) doğar. Daha sonra anne babası onu (inançlarına göre) ya hristiyan, ya yahudî ya da mecûsî… yapar.” (Buhârî, Cenâiz, 92
♦ ♦ ♦
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyururlar:
“İlk söz olarak çocuklarınıza güzel bir şekilde «لَآ إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ: Lâ ilâhe illâllah» demeyi öğretiniz!” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, VI, 398)
♦ ♦ ♦
Hz. Aişe (r.a.)’den şöyle rivâyet edilmektedir:
“Resul-i Ekrem (asm) bize erkek çocuklar için iki, kız çocukları için bir koyun (akîka) olarak kurban etmemizi emretti.” (İbn Mâce hadis no: 3163, Zebâih, no: 1515).
Ümmü Kürz (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle söylediğini işittim:
“Oğlan çocuğu için birbirine denk iki kurban, kız çocuğu için bir kurban kesmek gerekir. (Kurbanlığın) erkek veya dişi olması farketmez.” [Ebû Dâvud, Edâhî 21, (2834, 2835, 2836); Tirmizî, Edâhî 17, (1516); Nesâî, Akîka 3, (7, 165).]
Abdullah İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için, akîka olarak birer koyun kurban etti.” [Ebû Dâvud, Edâhî 21, (2841)]
♦ ♦ ♦
Yeni doğan çocuğun başı tıraş edilerek saçın ağırlığınca altın ve gümüş tasadduk edilir. Bunu bizzat Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- emretmişlerdir. Torunları Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin -radıyallâhu anhümâ- Efendilerimiz doğduklarında, kızı Hazret-i Fâtıma’ya başlarını tıraş edip, ağırlığınca tasaddukta bulunmalarını emretmiştir.[ el-Hakîm, Müstedrek Ale’s-Sahihayn, III, s.179.]
♦ ♦ ♦
Amr İbni Şuayb babası Şuayb’dan, o da dedesi Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anh’den Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Çocuklarınıza yedi yaşındayken namaz kılmalarını söyleyiniz. On yaşına bastıkları hâlde kılmazlarsa kendilerini cezalandırınız yataklarını da ayırınız.” (Ebû Dâvûd, Salât 26)
♦ ♦ ♦
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Kim Kur’ân’ı küçük yaşlarda öğrenirse Kur’ân onun etine ve kanına işler (Yâni Kur’ân’ın feyziyle nûrlanır.)” buyurmuştur. (Ali el-Müttakî, I, 532)
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendileri de, Abdülmuttalib Oğulları’ndan bir çocuk güzel konuşmaya başladığında, ona İsrâ Sûresi’nin 111. âyetini yedi defa okutarak öğretirdi. (Abdurrezzak, el-Musannef, Beyrut 1970, IV, 334; İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, Haydarabad 1976, I, 348.)
♦ ♦ ♦
İbni Abbas radıyallahu anhümâ’nın Hz. Peygamber’e nisbet ederek bildirdiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İlk söz olarak çocuklarınıza güzelce lâ ilahe illallah demeyi öğretiniz!” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in bizzat kendisi de Haşimoğullarının çocukları konuşmaya başladığı zaman onlara “Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah’a hamdederim” de ve tekbir getirerek O’nun şânını yücelt” anlamındaki İsra sûresinin 111. âyetini yedi kere öğretip söyletirdi. Sahâbiler de çocukları konuşmaya başladığı zaman, ilk söyledikleri söz bu olsun diye yedi kere Lâ ilâhe illellah dedirtmeyi güzel görürlerdi (Bu bilgiler için bk. Abdürrezzak, Musannef, IV, 334).
♦ ♦ ♦
Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:
Ebû Talha radıyallahu anh’ın hasta bir erkek çocuğu vardı. Ebû Talha evde değilken çocuk öldü. Eve döndüğü zaman:
– “Oğlumun durumu nedir?” diye sordu.
Çocuğun annesi Ümmü Süleym:
– O şimdi eskisinden daha rahat, dedi. Akşam yemeğini hazırlayıp getirdi. Ebû Talha yemeğini yedi sonra da hanımıyla yattı. Daha sonra hanımı ona “Çocuğu defnediniz” dedi.
Ebû Talha sabahleyin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve olup biteni anlattı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Bu gece ilişkide bulundunuz mu?” diye sordu.
Ebû Talha:
– Evet, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allahım, bu ikisine mübârek kıl” diye dua etti.
(Zamanı gelince) Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurdu. Ebû Talha bana:
– “Çocuğu al, Peygamber’e götür” dedi. Ümmü Süleym de bir miktar hurma verdi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Çocuğun yanında herhangi bir şey var mı?” diye sordu. Ben:
– Evet, bir kaç hurma var, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hurmaları ağzına alıp çiğnedi. Sonra çıkarıp çocuğun ağzına koydu ve damağını hafifçe oğdu, adını da Abdullah koydu. (Buhâri, Cenâiz 42, Akîka 1; Müslim, Edeb 23; Fezâilü’s-sahâbe 107)
♦ ♦ ♦
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üvey oğlu, Ebû Seleme Abdullah İbni Abdülesed’in öz oğlu Ebû Hafs Ömer’şöyle dedi:
Ben Hz. Peygamber’in himâyesinde yetişen bir çocuktum. Yemek yerken, elim yemek tabağının her yanına giderdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:
“Oğul, besmele çek! Sağ elinle ye! Hep önünden ye!”
O günden sonra buyurduğu gibi yedim. (Buhârî, Et`ıme 2, 3; Müslim, Eşribe 108. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et`ıme 8)
♦ ♦ ♦
Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre şöyle demiştir:
Bir gün (Çocuk yaşta iken) Hz. Peygamber’in terkisinde bulunuyordum. Bana:
“Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim” dedi ve şöyle buyurdu: “Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın (rızâsını) her işte önde tut, Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! Ve bil ki, bütün bir ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir. (Bundan sonra takdirde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.) Tirmizî, Kıyâmet 59
Tirmizî dışında bir rivayette de (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 307) şöyle buyurulmaktadır: “Allah’ın emir ve yasaklarını gözet, O’nu önünde bulursun. Bolluk içindeyken (emirlerine bağlı kalmakla) sen Allah’ı tanı ki O da darlığa düşünce (kurtarmak suretiyle) seni tanısın. Bil ki senin hakkında yazılmamış olan şey başına gelmez. Sana takdir edilen de seni atlayıp (başkalarına) gitmez. Bil ki zafer sabırla, sevinç üzüntüyle, kolaylık da zorlukla birliktedir.”
♦ ♦ ♦
Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Çölde yaşayan bedevîlerden bir grup Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in huzuruna geldiler ve:
– Siz çocuklarınızı öpüyor musunuz? diye sordular. Peygamberimiz:
– “Evet” buyurdu. Onlar:
– Fakat biz, Allah’a yemin ederiz ki, onları öpmüyoruz, dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allah sizin kalblerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa, ben ne yapabilirim ki!” buyurdu. (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 164. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 3
♦ ♦ ♦
Peygamber Efendimiz diğer bir hadîs-i şeriflerinde de şöyle buyurmuşlardır:
“İyilik yapması için çocuklarınıza yardım edin. Dileyen kimse, (yardımcı olmak sûretiyle) çocuğundan isyan duygusunu çıkarabilir.” (Heysemî, VIII, 146)
♦ ♦ ♦
Abdullâh bin Âmir -radıyallâhu anh- anlatıyor:
“Birgün annem beni çağırdı. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de evimizde bulunuyordu. Annem:
«–Gel de sana bir şey vereyim!» dedi. Allâh Rasûlü:
«–Ona ne vermeyi düşünmüştün?» diye sorunca, annem:
«–Ona bir hurma vermek istemiştim.» cevâbını verdi. Bunun üzerine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
«–Bil ki, eğer ona bir şey vermeseydin, sana bir yalan günâhı yazılırdı.» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80; Ahmed, III, 447)
♦ ♦ ♦
Büreyde -radıyallâhu anh- anlatıyor:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, herhangi bir askerî birliği cihâda göndereceği zaman kumandana, Allâh’a karşı takvâlı, yanındaki müslümanlara karşı hayırlı olmasını ve iyi davranmasını tavsiye eder sonra da şöyle buyururdu:
“Allâh’ın ismiyle, Allâh’ın yolunda gazâ ediniz. Allâh’ı tanımayanlarla çarpışınız. Ganîmet mallarına hıyânette bulunmayınız. Zulüm etmeyiniz. Burun, kulak kesmeyiniz. Çocukları öldürmeyiniz. Müşriklerden olan düşmanlarınızla karşılaştığınız zaman, onları şu üç şeyden birini kabûle dâvet ediniz:
– Onları İslâm’a dâvet edin. İcâbet ederlerse kendilerini serbest bırakın.
– Eğer müslüman olmazlarsa, onları cizye vermeye dâvet edin. Buna icâbet ederlerse yine kendilerini serbest bırakın.
– Eğer cizye vermeyi de kabûl etmezlerse, Allâh’tan yardım dileyerek onlarla savaşın!..” (Müslim, Cihâd, 3; Tirmizî, Siyer, 48/1617; Ahmed, V, 352, 358)
♦ ♦ ♦
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Kimin bir çocuğu varsa onunla çocuklaşsın!” (Deylemî, III, 513)
“Çocuklarınıza ikramda bulunun ve terbiyelerini güzel yapın!” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)
♦ ♦ ♦
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- komşu haklarını şöyle açıklar:
“Bir kişi, ehline ve malına gelecek kötülükten korktuğu için kapısını komşusuna kapalı tutmak zorunda kalıyorsa, o komşu, gerçek mü’min değildir. Aynı şekilde şerrinden emîn olunmayan komşu da gerçek mü’min değildir. Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musun? Senden yardım dilediğinde yardım etmen, borç istediğinde vermen, muhtaç olduğunda ihtiyacını görmen, hastalandığında ziyâret etmen, bir hayra kavuştuğunda tebrik etmen, musîbete uğradığında tâziyede bulunman, öldüğünde cenâzesine katılman, izni olmadıkça binânı onun binâsından daha yüksek yapıp rüzgârına mânî olmaman, çorbandan az da olsa ona da göndermek sûretiyle tencerenin kokusuyla onu rahatsız etmemendir. Bir meyve satın aldığında ona da hediye et, eğer bunu yapamazsan meyveyi evine (komşuna göstermeden) gizlice getir. Onu çocuğun da dışarı götürüp, komşunun çocuğunu özendirmesin.”(Beyhakî, Şuab, VII, 83; Kurtubî, V, 120-123)
♦ ♦ ♦
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in âzatlısı Râfi şöyle der:
“Peygamber Efendimiz’e:
«–Ey Allâh’ın Rasûlü! Bizim çocuklar üzerinde hakkımız olduğu gibi onların da bizim üzerimizde hakları var mıdır?» diye sordum.
Şöyle buyurdu:
«–Çocuğun baba üzerindeki hakkı, ona yazı yazmayı, yüzmeyi, atıcılığı öğretmesi ve ona helâlden başka rızık yedirmemesidir.»” (Beyhakî, Şuab, VI, 401; Ali el-Müttakî, XVI, 443)
Bu mevzûdaki diğer bâzı hadîs-i şerîfler de şöyledir:
“Çocuğun baba üzerindeki hakkı, ona güzel bir isim koyması, zamanı gelince evlendirmesi ve ona yazı yazmayı öğretmesidir.” (Ali el-Müttakî, XVI, 417)
“…Hayatta ona saygın bir yer kazandırması ve ona güzel bir terbiye vermesidir.” (Beyhakî, Şuab, VI, 401-402)
“Erkek çocuklarınıza yüzmeyi ve ok atmayı, kız çocuklarınıza da ip eğirmeyi öğretiniz.” (Süyûtî, II, 52)
♦ ♦ ♦
Evlâtların da anne-baba üzerinde hakları vardır. İbn-i Ömer’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ (Kur’ân-ı Kerîm’de) bâzı kullarını «Ebrâr» diye isimlendirmiştir. Çünkü onlar hem baba ve annelerine hem de çocuklarına iyilik ve ihsanda bulunmuşlardır. Anne-babanın senin üzerinde hakları olduğu gibi, aynı şekilde çocuğunun da senin üzerinde hakkı vardır.” (Heysemî, VIII, 268)
♦ ♦ ♦
Kişi, anne-babasına nasıl muâmele ederse evlâtlarından da aynı muâmeleyi görür. Peygamber Efendimiz:
“…Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler…” (Hâkim, IV, 170/7258) buyurarak bu hakîkate işâret etmiştir.
♦ ♦ ♦
Yavrularımızın terbiyesinde fiilî gayretlerin yanında onlar için dâimâ hayır duâda bulunmamız da îcâb etmektedir. Zîrâ bu iki hâlin berâberliği zarûrîdir. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- diyor ki:
“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- beni bağrına bastı ve: «Allâh’ım, bu çocuğa hikmeti öğret!” diye duâ etti.” (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 24)
♦ ♦ ♦
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Allâh Teâlâ, cennetteki sâlih kulunun derecesini yükseltir de, hayrete düşen kul:
«–Yâ Rabbî, bu terfî bana hangi sebeple verildi?» diye sorar.
Allâh Teâlâ da:
«–Çocuğunun sana yaptığı istiğfâr ve duâ sebebiyle…» buyurur.” (Ahmed, II, 509; İbn-i Mâce, Edeb, 1)
♦ ♦ ♦
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kızı Fâtıma -radıyallâhu anhâ-‘nın evinde kaldığı birgün, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, kendisinden su istedi. Allah Rasûlü önce Hazret-i Hasan’a su verdi. Hazret-i Fâtıma, Peygamber Efendimiz’in Hazret-i Hasan’ı daha çok sevdiği kanaatine vardı. Efendimiz ise:
“–Hayır, ilk önce Hasan su istedi.” buyurdu. (Bkz. Ahmed, l, 101) Sonra da:
“–İkram ve ihsanlarınızda çocuklarınıza eşit muamelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım. “ buyurdu. (Heysemî, IV, 153; lbn-i Hacer, el-Metâlibü’lÂHye, IV, 69)
♦ ♦ ♦
Sahâbînin biri Peygamber Efendimiz’in yanında otururken, yanına küçük oğlu geldi. O da çocuğu kucaklayıp öptü ve dizine oturttu. Az sonra küçük kızı da geldi. Adam onu dizine değil, yanına oturttu. Bunu gören Peygamber Efendimiz dayanamadı. Ona:
“–Çocuklar arasında adâleti gözetmeli değil miydin?” buyurdu.
Kız ile oğlana farklı davranmamak, birini diğerine tercih etmemek gerektiğini söyledi. (Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, Beyrut 1987, IV, 89; Beyhakî, Şuab, VII, 468; Heysemî, VIII, 156.)
♦ ♦ ♦
Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
“Vefâtı esnâsında Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in yanınddaydık.
Bize üç defâ:
«–Namaz husûsunda Allah’tan korkun!» dedi. Sonra da şöyle buyurdu:
«–Emriniz altındaki insanlar hakkında Allah’tan korkun, iki zayıf hakkında Allah’tan korkun: Dul kadın ve yetim çocuk. Nammaz husûsunda Allah’tan korkun!»
Sonra; «Namaz, namaz.» diye tekrar etmeye başladı. (Mübârek lisanları söyleyemez olunca bile) rûh-i mübârekleri çıkıncaya kadar bunu içten içe tekrar edip durdular.” (Beyhakî, Şuab, VII, 477)
♦ ♦ ♦
Ebû Eyyûb -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:
“–Ben, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in:
«Ana ile çocuğunu birbirinden ayıranları Cenâb-ı Hak kıyâmet gününde bütün sevdiklerinden ayırır.» buyurduğunu işittim.” (Ahmed, V, 422; Tirmizî, Büyû’, 52/1283)
♦ ♦ ♦
Üsâme bin Zeyd -radıyallâhu anhümâ- şöyle anlatır:
Kızı (Zeynep), Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘e:
“–Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz.” diye haber gönderdi. Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-:
“–Alan da veren de Allâh’tır. O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır. Sabretsin ve ecrini Allâh’tan beklesin!” buyurarak kızına selâm gönderdi.
Bunun üzerine kızı, Allâh Rasûlü’ne:
“–Ne olur, mutlakâ gelsin diye tekrar haber yolladı.”
Bu defa Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanında Sa’d bin Ubâde, Muâz bin Cebel, Übey bin Kâ’b, Zeyd bin Sâbit ve başka bâzı sahâbîler olduğu hâlde, kalkıp kızının evine gitti. Çocuğu Hazret-i Peygamber’e verdiler, kucağına aldı. Yavrucak nefes almakta güçlük çekiyordu. Rasûlullâh’ın mübârek gözlerinden yaşlar boşandı. Durumu gören Sa’d bin Ubâde:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü, bu ne hâldir?” dedi. Allâh Rasûlü de:
“–Bu, Allâh’ın, kullarından dilediğinin kalbine koyduğu merhamet duygusudur. Zâten Allâh, ancak merhametli kullarına rahmet eder.” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz 33, Eymân 9, Merdâ 9; Müslim, Cenâiz 9, 11)
♦ ♦ ♦
Hadîs-i şerifte buyrulur:
“Kim mes’ûliyeti altındaki kız veya erkek yetîm çocuğuna iyi davranırsa; o ve ben cennette berâber bulunacağız.” buyurarak iki parmağını yanyana getirirlerdi. (Buhârî, Edeb, 24)
♦ ♦ ♦
Hadîs-i şerifte buyrulur:
“Her kim üç kız çocuğunu veya kız kardeşlerini himâye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lutuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 120-121/5147; Tirmizî, Birr, 13/1912; Ahmed, III, 97)
♦ ♦ ♦
Enes bin Mâlik (r.a)’tan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çocuğunun mezarı başında feryâd ederek ağlayan bir kadının yanından geçmişlerdi. Ona:
“–Allah’tan kork ve sabret!” buyurdular.
Kadın:
“–Çekil git başımdan; zira benim başıma gelen felâket, Sen’in başına gelmemiştir!” dedi.
Kadın, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i tanıyamamıştı. Kendisine, O’nun Allah Rasûlü olduğunu söylediler. Kadın bunu duyar duymaz Nebiyy-i Ekrem (s.a.v)Efendimiz’in kapısına koştu. Orada kendisini engelleyen herhangi bir kimse olmadığı için, doğrudan Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine çıktı ve:
“–Yâ Rasûlâllah! Siz’i tanıyamadım.” diyerek özür diledi.
Allah Rasûlü (s.a.v) büyük bir merhametle o kadına şu nasihatte bulundular:
“–Hakikî sabır, felâketin ilk ânında gösterilendir!” (Buhârî, Cenâiz, 32)
♦ ♦ ♦
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
Bir gün rüyasında “Hazret-i İbrahim (a.s)’ı, bütün çiçeklerinin bulunduğu geniş ve yemyeşil bir bahçenin ortasında hayatında hiç görmediğim kadar çok çocuk ile birlikte gördüğünü söylemiştir. Bu çocukların İslâm fıtratı üzere ölen çocuklar olduğunu belirtimiş. Müşrik çocukları da bunlara dâhil midir? sorusuna evet dahildir cevabını vermiştir.” (Bkn. Buhârî, Ta”bîr 48, Cenâiz 93, Teheccüd 12, Büyû” 2, Cihâd 4, Bed’ü’l-Halk 6, Enbiyâ 8, Tefsir 9/15, Edeb 69; Tirmizî, Rü’yâ, 10/2295)
♦ ♦ ♦
Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.” (Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizî, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8)
♦ ♦ ♦
Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ’nın anlattığına göre, babası onu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem”e götürdü ve:
– Ben, sahip olduğum bir köleyi bu oğluma verdim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Buna verdiğini diğer çocuklarına da verdin mi?” diye sordu. Babam Beşir:
– Hayır, vermedim, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “O halde hibenden dön” buyurdu.
Müslim’in bir rivayetine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Bu hibeyi çocuklarının hepsine yaptın mı?” buyurdu. Beşir:
– Hayır, yapmadım, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
– “Allah’tan korkunuz; çocuklarınız arasında adaletli davranınız”buyurdu. Bunun üzerine babam hibesinden döndü ve derhal o bağışını geri aldı. (Müslim, Hibât 13)
Müslim’in bir başka rivayetine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ey Beşir! Bundan başka oğlun var mı?” diye sordu. Beşir:
– Evet, var, dedi. Peygamberimiz:
– “Buna verdiğin gibi onlara da verdin mi?” buyurdu. Beşir:
– Hayır, vermedim, dedi. Bunun üzerine:
– “O halde beni şahit tutma; çünkü ben bir zulme şahit olamam” buyurdu. (Müslim, Hibât 14)
Müslim’in bir başka rivayetinde, Hz. Peygamber:
“Beni bir zulme şahit kılma” buyurdu.
Müslim, Hibât 16
Yine Müslim’in bir diğer rivayetinde, Peygamberimiz:
“Bu bağışına benden başkasını şahit göster” buyurdu ve:
– “Çocuklarının sana iyilik yapmada eşit olmaları seni sevindirir mi?” diye sordu. Beşir:
– Elbette, evet, cevabını verdi.
– “O halde (aralarında sen de eşit davran) böyle yapma” buyurdu. (Müslim, Hibât 17) (Buhârî, Hibe 12, Şehâdât 9; Müslim, Hibât 9, 10, 14, 17, 18. Ayrıca bk. Tirmizî, Ahkâm 30; Nesâî, Nihal 1; İbni Mâce, Hibât 1)
♦ ♦ ♦
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Azîz ve Celîl olan Allah katında en kötü isim, Melikü’l-emlâk (melikler meliki) diye isimlendirilen kimsenin adıdır.” (Buhârî, Edeb 114; Müslim, Âdâb 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 62; Tirmizî, Edeb 66)
♦ ♦ ♦
Yine İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün saçının bır kısmı tıraş edilmiş bir kısmı bırakılmış bir çocuk gördü, aile fertlerini böyle yapmaktan menedip şöyle buyurdu:
– “Ya hep tıraş edin ya hep bırakın!” (Ebû Dâvûd, Tereccül 14)
♦ ♦ ♦
Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kendinize beddua etmeyiniz; çocuklarınıza beddua etmeyiniz; mallarınıza da beddua etmeyiniz. Dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.” (Müslim, Zühd 74. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 27)
♦ ♦ ♦
İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz eşiyle birleşeceği zaman, “bismillâh, Allâhümme cennibne’ş-şeytâne ve cennibi’ş-şeytâne mâ razaktenâ: Allahım! Şeytanı bizden ve bize vereceğin çocuktan uzaklaştır’ derse ve bu beraberlikten çocukları olursa, şeytan ona zarar veremez.” (Buhârî, Vudû’ 8, Bed’ü’l-halk 11, Nikâh 66, Daavât 54, Tevhîd 13; Müslim, Nikâh 116. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 45; Tirmizî, Nikâh 8)
♦ ♦ ♦
Ebû Hüreyre radıyallahu anh”den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Peygamberlerin sünneti (fıtrat) beştir – yahut beş şey fıtrat gereğidir- :Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek, bıyıkları kırpmak.” (Buhârî, Libâs 51, 62, 64; Müslim, Tahâret 49, 50. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 16; Tirmizî, Edeb 14; Nesâî,Tahâret 8-10; İbni Mâce, Tahâret 8)
♦ ♦ ♦
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç dua vardır:
– Mazlumun duası;
– misafirin duası;
– babanın çocuğuna duası.” (Ebû Dâvûd, Vitr 29; Tirmizî, Birr 7,)
♦ ♦ ♦
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her müslümanı Allah, çocuklara olan rahmet ve şefkati sebebiyle cennete koyar.” (Buhârî, Cenâiz 6, 91; Müslim, Birr 153. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 64; Nesâî, Cenâiz 25; İbni Mâce, Cenâiz 57)
♦ ♦ ♦
Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Bir kulun çocuğu öldüğü zaman Allah Teâlâ meleklerine;
– Kulumun çocuğunun ruhunu mu aldınız? buyurur. Melekler;
– Evet, derler. Allah Teâlâ:
– Kulumun gönül meyvesini (ciğerpâresini) mi kopardınız? buyurur. Melekler:
– Evet, derler. Allah Teâlâ:
– Peki, kulum ne dedi? buyurur. Melekler:
– Sana hamdetti ve innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn diye istircâda bulundu, derler. Bunun üzerine Allah Teâlâ:
– O halde kulum için cennette bir ev yapın ve adını da “hamd evi” koyun! buyurur. (Tirmizî, Cenâiz 36)
♦ ♦ ♦
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetinde bulunan yahudi bir çocuk vardı. Bir gün hastalandı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyarete gitti, başucuna oturdu ve ona:
– “Müslüman ol!” buyurdu. Çocuk, düşüncesini öğrenmek için, yanında bulunan babasının yüzüne baktı. Babası:
– Ebü’l-Kâsım’ın çağrısına uy, dedi. Çocuk da müslüman oldu.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun” diyerek dışarı çıktı. (Buhârî, Cenâiz 80, Merdâ 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 2)
♦ ♦ ♦
Nebevî terbiye altında yetişen Enes -radıyallâhu anh-, çocukların yanından geçerken onlara selâm verir ve:
“Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- da çocuklara böyle selâm verirdi.” buyururdu. (Buhârî, İsti’zân, 15; Müslim, Selâm, 15)
Hazret-i Enes, diğer bir rivâyette şöyle buyurmuştur:
“Çocuklarla birlikte oyun oynadığım o çocukluk günlerimden birinde, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanımıza gelerek bize selâm verdi. Elimden tuttu ve beni bir işe gönderdi. Kendisi de ben dönene kadar duvarın gölgesinde oturdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 135-136/5203)
Yine Hazret-i Enes’ten öğrendiğimize göre, tevâzû âbidesi olan Rasûl-i Ekrem Efendimiz, zaman zaman Ensâr’ı ziyârete giderdi. Evlerine vardığında çocuklara selâm verir, başlarını okşar ve onlara duâ ederdi. (Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 90)
Sâbit el-Bünânî’nin rivayet ettiğine göre Enes İbni Mâlik ona şunları söyledi:
Ben çocuklarla oynarken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanıma geldi; bize selâm verdi ve beni bir işe gönderdi. Bu sebeple annemin yanına geç döndüm. Eve varınca annem:
– Niye geç kaldın? diye sordu.
– Resûlullah beni bir işe göndermişti; onun için geciktim, dedim. Annem:
– Neymiş o iş? diye sorunca:
– Bu bir sırdır, dedim. Bunun üzerine Annem:
– Resûlullah’ın sırrını kimseye söyleme, dedi.
Enes bu olayı anlattıktan sonra Sâbit el-Bünânî’ye şunları söyledi:
– Şayet bu sırrı birine açacak olsaydım, vallahi sana söylerdim, Sâbit! (Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 145, 146)
♦ ♦ ♦
Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e içecek bir şey getirdiler. O da içti. Bu sırada sağ tarafında bir çocuk, sol tarafında yaşlılar oturuyordu.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem çocuğa dönerek:
– “Bunu yaşlılara verebilir miyim?” diye sordu.
Çocuk:
– Hayır, vallahi olmaz yâ Resûlallah! Senden kazanacağım hayrı kimseye bağışlayamam, dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de kabı çocuğun eline verdi. (Buhârî, Şirb ve’l-müsâkât 1, 10, Mezâlim 12, Hibe 22, 23; Eşribe, 19; Müslim, Eşribe 127)
♦ ♦ ♦
Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber aleyhisselâm’ın hanımlarından hiçbirini Hatice’yi kıskandığım kadar kıskanmadım. Üstelik onu (Resûl-i Ekrem’in yanında) hiç görmedim. Fakat Resûl-i Ekrem onu sık sık anardı. Bir koyun kesip etini parçaladığında, çoğu zaman Hatice’nin dostlarına gönderirdi. Bazan (dayanamayıp) Resûl-i Ekrem’e:
– Sanki dünyada Hatice’den başka kadın kalmadı! derdim.
Resûl-i Ekrem:
– “O şöyle şöyleydi” diye özelliklerini sayar ve “Çocuklarım ondan oldu”, derdi.
Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr 20; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 74-76. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 70, Menâkıb 70
♦ ♦ ♦
Ebû Îsâ Mugîre İbni Şu’be radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ size ana babaya itaatsizlik etmeyi, verilmesi gerekeni vermeyip almaya hakkı olmayan şeyi istemeyi ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi haram kılmış; dedi kodu yapmayı, çok soru sormayı ve malı israf etmeyi de mekruh kılmıştır.” (Buhârî, İstikrâz 19, Edeb 6, Zekât 53; Müslim, Akdıye 10-14)
♦ ♦ ♦
İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlemiştir:
“Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobandır ve güttüğü sürüden sorumludur.” (Buhârî, Cum`a 11, İstikrâz 20, İtk 17, 19, Vesâyâ 9, Nikâh 81, 90, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İmâre 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27)
♦ ♦ ♦
Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Yanında iki kız çocuğu bulunan bir kadın gelerek bir şeyler istedi. Evde bir hurmadan başka bir şey yoktu. Onu çıkarıp kadına verdim. Kendisi hiç tatmadan hurmayı ikiye bölerek çocuklarına verdikten sonra kalkıp gitti. Bu sırada Peygamber aleyhisselâm yanımıza geldi. Ben bu olup biteni kendisine anlatınca şöyle buyurdu:
“Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147. Ay
♦ ♦ ♦
İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ravha mevkiinde bir deve kervanına rastladı ve:
– “Sizler kimlersiniz?” dedi. Onlar:
– Biz müslümanlarız, sen kimsin? diye sordular.
Peygamber efendimiz:
– “Ben Allah’ın Resulüyüm” dedi. İçlerinden bir kadın, küçük bir çocuğu Peygamberimiz’e doğru kaldırarak:
– Bu çocuğun haccı olur mu? diye sordu. Resûlullah Efendimiz:
– “Evet, ayrıca sana da sevap vardır” buyurdu. (Müslim, Hac 409. Ayrıca bk. Ebu Dâvûd, Menâsik 7)
♦ ♦ ♦
Ebû Mes`ûd el-Bedrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Bir adam Allah’ın rızasını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, harcadıkları onun için birer sadaka olur.” (Buhârî, Îmân 41, Megâzî 12, Nefekât 1; Müslim, Zekât 49. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 60)
Ümmü Seleme radıyallahu anhâ şöyle dedi:
– Ey Allah’ın Resûlü! (Eski kocam) Ebû Seleme’nin çocuklarına para harcamak bana sevap kazandırır mı? Onları öyle muhtaç durumda bırakacak değilim ya! Onlar benim kendi çocuklarımdır, diye sordum.
Resûlullah şöyle buyurdu:
– “Evet, onlara yaptığın harcamanın sevabı senindir.” (Buhârî, Nefekât 14; Müslim, Zekât 47)
♦ ♦ ♦
Resûli Ekrem’in âzadlı kölesi Ebû Abdullah (Ebû Abdurrahman da denilir) Sevbân İbni Bücdüd’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lem şöyle buyurdu:
“Bir kimsenin harcadığı paraların en değerlisi ailesinin ihtiyaçlarına harcadığı para, Allah yolunda cihâd etmek için beslediği atına harcadığı para ve bir de beraberce Allah yolunda cihâd ettiği arkadaşlarına sarfettiği paradır.” (Müslim, Zekât 38. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 42; İbni Mâce, Cihâd)
♦ ♦ ♦
Peygamber Efendimiz iyilik etmekte gözetilmesi gerekli sırayı şöyle tesbit buyurmuştur:
“Harcamaya nefsinden başla. Artanı çoluk-çocuğuna sarf eyle. Ailenden bir şey artarsa, bunu da akraba ve yakınlarına harca. Bunlardan arta kalanı da sağındaki solundaki konu-komşuya ver!” (bk. Nesâî, Zekât 60, Büyû 84. Ayrıca bk. Müslim, Zekât 41 ).
♦ ♦ ♦
Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yanyana bulunacağız” buyurdu ve parmaklarını bitiştirdi. (Müslim, Birr 149. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 13)