3. Ahmet, 30 Aralık 1673 yılında Bulgaristan’ın Dobriç (Hacıoğlu Pazarcık) şehrinde dünyaya gelmiş; divan edebiyatındaki mahlasıyla Necib, 23. Osmanlı padişahı, 102. İslam halifesi ve Lale Devri padişahıdır. III. Ahmed, IV. Mehmet’in Rabia Gülnuş Emetullah Sultan’dan ikinci oğlu’dur. Annesinin de babasının yanında çıktığı sefer sırasında ordugahta doğdu, doğumu nedeniyle ordugahta İstanbul, Edirne ve Bursa’da büyük şenlikler yapıldı. 3. Ahmet 1703-1730 yılları arasında Padişahlık yapmıştır.
III. Ahmet, İlköğrenimine Beylerbeyi İstavroz Bahçesi’nde Feyzullah Efendi’nin gözetiminde başladı. Amcası II. Ahmet ve kardeşi II. Mustafa’nın padişahlıkları döneminde Topkapı Sarayı’na kapatıldı, eğitimi kafes ardında sürdü. Cebecilerin ayaklanmasıyla doğan kanlı olaylar sonucu II. Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine Edirne’de tahta çıktı (27 Ağustos 1703). Kendini tahta çıkaran zorbaların (Çalık Ahmet Ağa, Sadrazam Kavonaz Mehmet Paşa, Karakaş Mustafa Paşa, Şeyhülislam Mehmet Efendi vb) istediklerini yerine getirerek saltanata başladı; 60 kadar devlet adamını zorbalara teslim etti, bunların türlü aşağılamalarla öldürülmesine tanık oldu. İstanbul’a da zorbaların baskısıyla getirildi.
Topkapı Sarayı”n da ilk işi kendisini tahta çıkaran zorbalardan kurtulmak oldu. Cebecileri örnek alarak başkaldıran Bostancıları, sadrazamlığa atadığı Moralı Enişte Hasan Paşa’nın çabasıyla saraydan uzaklaştırdı, öteki zorba başlarını da yok ettirdi, devlet gücünü eline aldı. III. Ahmet döneminin başlıca dış sorunu Avrupa devletleri ve Rus Çarlığı ile olan ilişkilerdi. İçerde de Arabistan’da ayaklanan ve Basra’yı yakıp yıkan Şeyh Megâmiz başlıca sorundu. III. Ahmet birbiriyle savaşan Avrupa devletlerine karşı yansızlık politikasını yeğledi. Fakat Sadrazam Çorlulu Ali Paşa, padişahın bilgisi dışında İsveç Kralı Demirbaş Şarl ile ilişki kurdu. Poltava yenilgisinden sonra Demirbaş Şarl Osmanlı topraklarına sığındı. Rus askerlerinin İsveç kralını izleyerek Osmanlı topraklarına girmesi üzerine III. Ahmet Çar Petro’ya savaş açtı. Savaşta yeni sadrazam Baltacı Mehmet Paşa”yı Serdar (başkomutan) atadı. Osmanlı Ordusu Prut Irmağı boyunda Falçı Köyü’nde Rus Ordusu’nu sardı (19 Temmuz 1711). Savaşı sürdürse çok daha büyük kazançlar elde edeceği kesin olan Baltacı Mehmet Paşa’nın salt Azak Kalesi’ni geri almakla yetinmesi (23 Temmuz 1711), görevinden alınmasına neden oldu.
Sadrazam Ağa Yusuf Paşa döneminde Rus yanlısı Eflak Voyvodası Demetrius Cantemir ve Boğdan Beyi Constantine Brancovano’ nun görevlerine son verilerek bundan böyle yerlerine Fenerli Rum beylerin atanması kararlaştırıldı. Sadrazam Damat Ali Paşa döneminde Ruslarla İstanbul’da imzalanan yeni bir antlaşmayla (24 Nisan 1713) Prut Antlaşmasının yürürlüğü sağlandı. Demirbaş Şarl İsveç’e döndü. Ali Paşa, III. Ahmet’i Mora’yı Venedik Cumhuriyeti’nin baskılarından ve Karadağlılardan kurtarmak için savaş açmaya inandırdı. Osmanlı Ordusu ve Donanması Mora ile birlikte Nodon, Kovon, Gerdos kalelerini; Girit’te de Suda ve Spinalonga limanlarını aldı. Buna karşı çıkan Avusturya ile savaşta Petervaradin’de Sadrazam Damat Ali şehit oldu, Osmanlı Ordusu bozuldu. Prens Eugene, Tamışvar, Banat ve Belgrat’ı ele geçirdi. Ali Paşa’nın yerine sadrazam olan Nişancı Mehmet Paşa da olumlu bir iş göremeyince Sadrazamlığa Nevşehirli Damat İbrahim Paşa getirildi (1717).
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa da III. Ahmet gibi barış ve yenilik yanlısı bir sadrazamdı, bu tarihten saltanatının sonuna kadar III. Ahmet döneminde gerçekleştirilen her eylem de onun katkısı vardır. Başlayan yeni döneminde ilk iş olarak Avusturya ve Venedik ile savaşa son veren Pasarofça Antlaşması imzalandı (1717). İstanbul’a gelen Rus elçisiyle yapılan görüşmeler sonunda ilişkiler düzeltildi (1719). Macarları Avusturyalılara karşı kışkırtan Rakoçzi Tekirdağ’a yerleştirilip gözetim altına alındı. Böylece batıda özlenen barış sağlandı. Fakat doğuda İran ve Irak nedeniyle Rusya sorunlar yaratmayı sürdürdü. Bu dönemde Afganlılar ayaklanmış, Dağıstan ve Şirvanlılar III. Ahmet’ten korunma istemişlerdi. Rusların da Kafkasya ve İran’a inme niyetlerini öne sürerek Damat İbrahim Paşa aleyhinde kışkırtmalara başlayanların etkisi ve İran’ın önceki antlaşmalara uymadığı savı gerekçesiyle İran’a savaş açıldı.
Osmanlı Ordusu Hoy ve Tiflis’i ele geçirdi (1724), Bakü ve Derbent’i alan Rus Ordusu ile karşı karşıya geldi. Fakat iki ordunun işgal ettiği İran topraklarının iki devlet arasında paylaştırılması üzerinde anlaşmaya varılarak yeni bir savaş önlendi (23 Haziran 1724). Bu antlaşmaya dayanarak Bağdat, Van ve Erzurum valileri İran topraklarına girip Gence, Nahçivan, Kirmanşah, Revan, Tebriz, Hemedan vb kentleri aldılar. İran Şahı II. Tahmasb durumu olduğu gibi kabul ettiyse de doğudan gelip İran’a yayılan Mir Üveysoğulları, İsfahan’dan başlayarak bütün doğu kesimlere egemen oldular. Eşref Şah, III. Ahmet’ten Osmanlıların aldığı yerleri geri istedi. Bu yüzden çıkan savaşta Eyyubi Hasan Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, Eşref Şah güçlerine yenildi. Bununla birlikte yapılan antlaşmada (4 Ekim 1727) Osmanlıların aldığı yerler ellerinde kaldı.
Pasarofça Antlaşması ile (1717) açılan barış döneminde, İran olaylarının sürmesine karşın, ülkede ve özellikle başkent İstanbul’da çok yönlü bir yenilikler ve düzenlemeler dönemi de başladı. Osmanlı tarihinde Lale Devri diye anılan bu dönemde, önceki dönemlerin cami, medrese, türbe gibi sivil dinsel mimarlık örnekleri yerine köşk, kasır, bahçe, çeşme gibi sivil mimarlık örnekleri yapıldı. Şiir ve musiki en ince ürünleriyle günlük yaşamın bir parçası oldu. Şair Nedim başkanlığında bir kurul Arapçadan bilimsel eserler çevirisiyle görevlendirildi. İbrahim Müteferrika İstanbul’da ilk Osmanlı matbaasını kurdu, din dışı konularda kitap basımına başladı (1727). Rochfort adlı bir Fransız mühendisi ilk tulumbacı ocağını kurdu. Kütahya ve İzmit’te çini, Yalova’da kâğıt, İstanbul/Tekfur Sarayı’nda çini atölyeleri kuruldu. Askerlik alanında ve toplumsal konularda yenilikler yapıldı. Özellikle eğlence yaşamına görülmemiş bir canlılık ve renk geldi. Saray, köşk ve kasırların bahçelerinde döneme adını veren lalelerden bin bir türü yetiştiriliyor, bahçeler binbir çeşit çeşme, kanal ve köprülerle süsleniyordu. Saray ve çevresi zenginlerin bu tür köşk, kasır ve bahçeleri özellikle Sadabat’a (Kâğıthane Deresi kıyıları) yoğunlaşmıştı. Buralarda şiir, musiki, raks ve kayık safaları ile zenginleştirilmiş özgür bir eğlence yaşamı sürdürülüyordu.
Bir yandan İran Savaşları’ndan sonuç alınamaması ve Osmanlı-Rus ilişkilerinin doğurduğu kuşkular, öte yandan dönemin getirdiği yenilikler ve eğlence yaşamı, geleneğe bağlı çevreleri tedirgin ediyordu. Yönetimin halktan kopması, savaşlar nedeniyle vergilerin artırılması, Anadolu halkının çift bozup İstanbul’a göçmesi, esnaf örgütlerinin bozulması, işsizliğin artması gibi nedenler de halkın padişaha ve çevresine güvenini sarstı. Yanı sıra İran’da Hodir Ali’nin birçok Sünni Müslümanı öldürtmesi, buna yeterli tepkinin gösterilmemesi, sadrazam ve padişahın yumuşaklığı ve özellikle III. Ahmet’in İran Savaşı’nın başına geçmemesi halk-yönetici çelişkisini keskinleştiriyordu. Bu ortamdan Bayezit Hamamı’ nda tellaklık yapan Patrona Halil adlı bir başıbozuk yararlandı. Devlet büyüklerinin yaşayışını beğenmeyen halktan adamlarla eğlence ve yeniliklere karşı din adamlarını başına topladı, yeni bir ocak kurulacağından korkan yeniçerileri de yanına çekmeyi başardı. Böylece Patrona Ayaklanması adı verilen ayaklanma patlak verdi (28 Eylül 1730).
III. Ahmet sadrazam ve devlet adamlarını zorbalara vermemek için direndiyse de sonunda zora boyun eğerek Damat İbrahim Paşa ile Kaptanıderya Kaymakam Mustafa Paşa ve kethüdası Mehmet Paşa’yı boğdurup cesetlerini isyancılara verdi. Ama bu isyancıları durdurmaya yetmedi. Başıboş kalabalıklar bütün İstanbul’u yaktılar, yıktılar, öldürdüler, özellikle Sadabat’ta taş üstünde taş bırakmadılar. Sonunda İstanbul kadılarından Zülali Hasan Efendi ile Ayasofya Camisi vaizi İspirizade’nin dolaplarıyla Sultan III. Ahmet de tahtından indirildi. Yerine yeğeni I. Mahmut geçti. Yaşamının geriye kalan 6 yılını Topkapı Sarayı’nda kendisine ayrılan bir odada geçirdi ve 1 Temmuz 1736 yılında İstanbul’da öldü.
Barış içinde geçen saltanatı sırasında bayındırlık etkinliklerinde de bulundu. Topkapı Sarayı’nın içindeki kendi adını taşıyan kitaplık, aynı sarayın giriş kapısı önündeki görkemli çeşme, annesi Rabia Gülnuş Sultan adına Üsküdar Meydanı’nda yaptırdığı Yeni Valide Camisi, yine aynı meydanda bulunan ve kendi adını taşıyan çeşme bu eserlerden birkaçıdır. Necip mahlasıyla şiirler de yazdı.
3. AHMET DÖNEMİ SİYASAL OLAYLARI (1703-1730)
Karlofça ve İstanbul Antlaşmalarıyla önemli toprak kaybına uğrayan Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılda kaybettiği bu topraklarını geri alma siyaseti izledi. Bu nedenle Ruslarla, Venediklilerle, Avusturya ile savaştı. Doğuda ise İran’la mücadele etti. Ancak, istediği sonucu elde edemediği gibi birçok yer daha kaybetti.
Çar I. Petro’nun reformları sonucu Rusya kısa sürede güçlü bir devlet haline gelmişti. Daha önceleri içine kapanık ve güçsüz bir devlet olan Rusya bu dönem ve sonrasında Avrupa siyasetinde söz sahibi olmaya başladı.
XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin önemli düşmanları arasına artık Rusya da katılmış oluyordu. Hatta Osmanlı Devleti açısından XVIII. Yüzyıl, neredeyse bir Osmanlı-Rus mücadelesi yüzyılı olmuştur.
Prut Savaşı (1711)
a. Rusya, bir yandan Karadeniz’e açılmak, öte yandan Baltık kıyılarına yerleşmek ve Balkanlar yoluyla da Akdeniz’e inmek amacındaydı.
b. Baltık kıyıları için İsveç’le savaştı. I. Petro’nun, İsveç Kralı XII. Şarl’ı (Demirbaş Şarl) yenmesi ve XII. Şarl’ın Osmanlılara sığınması üzerine Rusya’nın takip bahanesiyle Osmanlı topraklarına saldırması üzerine Osmanlı ilişkileri iyice bozuldu.
c. Öte yandan Rusların Slav ve Ortodoks olan Sırplarla, Bulgarları, Osmanlılara karşı kışkırtması üzerine Osmanlılar, Ruslara savaş açtılar.
Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa’nın komutasındaki ordu, Rus ordusunu Prut ırmağı kıyısında sardı. Osmanlılar üstün durumda olmalarına rağmen yeniçerilerin gayretsizliği yüzünden iki başarısız saldırıdan sonra Rusların barış isteği kabul edildi.
Prut Antlaşması (1711)
1. İstanbul Antlaşması ile Rusya’ya bırakılan Azak Kalesi, Osmanlı Devleti’ne geri verilecekti.
2. Ruslar, Lehistan ve Kırım Hanlığı’nın iç işlerine karışmayacaklardı.
3. İsveç Kralı XII. Şarl, serbestçe ülkesine dönebilecekti.
4. Ruslar, İstanbul’da devamlı bir elçi bulundurma haklarından vazgeçeceklerdi.
Önemi :
a. Kutsal ittifak’a indirilen ilk büyük darbedir.
b. İstanbul Antlaşması’yla kaybedilen bazı yerler geri alındı. Karlofça Antlaşmasıyla kaybedilen diğer yerlerin de geri alınabileceği umudu doğdu.
OSMANLI – VENEDİK VE AVUSTURYA SAVAŞLARI
Mora Yarımadası, Karlofça Antlaşmasıyla Venediklilere bırakılmıştı.
• Venedik’in Karadağ’da isyan başlatması
• Osmanlı yolcu ve ticaret gemilerine zarar vermesi
üzerine savaş açan Osmanlılar, üst üste başarılar kazanarak Mora’yı geri aldılar (1715).
Bunun üzerine Avusturya, Osmanlı Devleti’ne bir ültimatom vererek Dalmaçya kıyılarında Venedik’ten alınan yerlerin geri verilmesini, aksi halde Karlofça Antlaşması’nın bozulmuş sayılacağını bildirdi, isteği kabul edilmeyince Osmanlı-Avusturya savaşları başladı.
Sadrazam, komutasındaki ordu ile Macaristan’a girdi. Petervaradin’de yapılan savaşta Osmanlılar yenildiler. Sadrazam şehit düştü. Osmanlı ordusu dağıldı.
Yeni Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın barış istemesi ve İngiltere ile Hollanda’nın araya girmesiyle Pasarofça Antlaşması imzalandı.
Pasarofça Antlaşması (1718)
1. Mora yarımadası Osmanlılarda kaldı.
2. Hersek ve Dalmaçya taraflarındaki bazı kaleler Venedik’e bırakıldı.
3. Temeşvar, Belgrad ve Eflak’ın batı bölümü ve Kuzey Sırbistan, Avusturya’ya terk edildi.
Önemi
a. Balkanların Avrupa’ya açılan kapısı durumunda olan Belgrat’ın, Avusturya’ya bırakılması, buradaki güçler dengesini değiştirdi. Avusturya artık yönünü Osmanlı Devleti’ne çevirdi.
b. Bu antlaşmadan sonra Osmanlılar yirmi yıl kadar Batı’da savaş yapmadılar. Bu süre içinde iranlılarla savaştılar.
c. Pasarofça Antlaşması’na aracılık ettikleri için İngiltere ve Hollanda’ya bazı ticari ayrıcalıklar verildi.
Bu arada Avusturya ve Rusya, Osmanlılara karşı gizli bir antlaşma yaptılar ve aralarında bir bağlaşma kurdular. Bu bağlaşma gereğince her iki devlet, savaşta Osmanlılara karşı birlikte hareket edecekti.
Aynı zamanda III. Ahmet döneminde lale Devri denilen bir devir yaşanmıştır. Bu devrin tek faydası ise ilk matbaanın kurulmasıdır.
Osmanlı – İran Savaşları Nedenleri
1. Avusturya’ya bırakılan toprakları telâfi etmek
2. iran’daki iç karışıklıklardan yararlanmak
3. Şiilerin, sünnilere yaptıkları baskılara son vermek
4. iran’daki iç karışıklıklardan yararlanmak üzere harekete geçen Rusya’ya engel olmak vb. amaçlarla
İran üzerine yapılan seferde Tiflis ve Hoy ele geçirildi.
Bu esnada Ruslar da Derbent ve Bakü’yü ele geçirdiler.
Osmanlılar, Rusların güneye inmesini engellemek amacıyla savaş açmayı düşündülerse de, Fransa’nın aracılığı ile Osmanlılarla Ruslar arasında İstanbul Antlaşması imzalandı (1724).
Yapılan antlaşmaya göre :
Osmanlılarla Ruslar, İran topraklarını aralarında paylaştılar.
İran bu antlaşmayı kabul etmeyince Osmanlı-İran savaşları yeniden başladı. Osmanlılar başlangıçta bazı başarılar elde ettilerse de sonraki dönemlerde yenilgiler almaya başladılar.
Patrona Halil İsyanı
ibrahim Paşa’nın güttüğü politika ve Lâle devri yaşamının halkta oluşturduğu hoşnutsuzluğa, İran savaşlarında uğranılan başarısızlıklar da eklenince, İstanbul’da büyük bir isyan çıktı.
Patrona Halil isyanı denilen bu ayaklanmada isyancılar, zenginlerin saraylarını, eğlence yerlerini yakıp yıkarak önlerine çıkanı öldürdüler. Damat ibrahim Paşa da öldürüldü.
Padişah III. Ahmet, tahttan inerek yerini I. Mahmut’a bıraktı. Böylece Lâle Devri sona erdi(1730).