1. Ahmet, 18 Nisan 1590 yılında Manisa’da dünyaya gelmiş On dördüncü Osmanlı padişahı ve 93. İslâm halifesidir. 1603-1617 yılları arasında Padişahlık yapmıştır. Sancağa gitmeyip tahta çıkan ilk Osmanlı padişahıdır. Babası III. Mehmet, annesi Handan Sultan’dır.
1. Ahmet, Çocukluğunu İstanbul’da geçirdi. Anadolu, Celali Ayaklanmaları ile kaynaştığı için valiliğe gönderilmedi. 21 Aralık 1603’te babası III. Mehmet’in ölümü üzerine Osmanlı tahtına çıktı. Kardeşlerinden yalnız I. Mustafa yaşıyordu. Fatih Sultan Mehmet kanunnamesine karşı çıkarak şehzade Mustafa’nın yaşamına dokunmadı. Bunda hocası Mehmet Efendi ile annesi Handan Sultan’ın büyük etkisi oldu. Kardeş öldürme geleneğinin bırakılışının bir başka nedeni de, I. Ahmet’in çok küçük olması ve Mustafa’dan başka taht varisi olmamasıydı. Ocak 1604’te Eyüp’e giderek kılıç kuşandıktan sonra, 23 Ocak 1604’te sünnet edildi (I. Ahmet tahta oturduktan sonra sünnet edilen ilk padişahtır). I. Ahmet’in ilk uygulaması, doğuda ve batıda süren savaşlara serdar atamak oldu. İran cephesine Ciğalazâde Sinan Paşa, Avusturya cephesine de Sadrazam Yavuz (Malkoç) Ali Paşa gönderildi. Ali Paşa, cepheye gitmeyip yerine bir başka veziri göndermek istediyse de, bu dileği padişah tarafından benimsenmedi, 30 Mayıs 1604’te Davut Paşa karargâhından hareket etti. Sadrazam, kuşkucu bir adam olduğundan, İstanbul’dan ayrılmak istemiyor, kendine karşıt gördüğü bazı kişileri de, uzak görevlere atamaya çalışıyordu. Ancak, bu konuda başarılı olamadı. İstemediği adamlar, başkentte önemli görevlere getirildiler. Bu duruma çok üzülen Ali Paşa, daha Sofya’ya varlığında hastalandı ve Belgrat’a ulaştığı sırada öldü. Yerine Lala Mehmet Paşa, sadrazam oldu.
Bu arada Erzurum’a gelen Ciğalazâde Sinan Paşa, Revan ve Akçakale yönlerinde az bir kuvvetle bulunan Şah Abbas’ın üzerine gidemediğinden, İran’a karşı yapılan bu seferde büyük bir fırsat kaçırılmış oldu. Erzurum Beylerbeyi Köse Sefer Paşa’nın acele gelip şaha saldırılmasına ilişkin önerisini benimsemeyen Sinan Paşa, kışın yaklaşması üzerine Nahcivan’dan Van’a geri çekildi. Burada askerleri kışlıklarına gönderdi. Emrinde bulunanlar, Sinan Paşa’nın askeri dağıtarak sınır boyunda kalmasını doğru bulmayıp Diyarbakır’a çekilmesini istedilerse de, Sinan Paşa, bu öneriye de yanaşmadı. Durumu öğrenen Şah Abbas, Allahverdi Han’ın öncülüğünü yaptığı ordusuyla gelerek Van’ı kuşattı. Sinan Paşa güçlükle Adilcevaz’a çekildi. Şah da, Van’ı 40 gün kadar kuşattıktan sonra Tebriz’e gitti.
Öte yandan Belgrat’ta sefer hazırlıklarını tamamlayan yeni Sadrazam Lala Mehmet Paşa, Estergon’u kuşattı (18 Ekim 1604). Daha önce Vaç Kalesini ele geçiren sadrazam, 31 gün süren kuşatmayı, şiddetli yağmurlar dolayısıyla kaldırmak zorunda kaldı ve Belgrad’a geri döndü. Bu arada Avusturyalıların barış isteği de reddedildi.
Sadrazam, başlı başına bir sorun olan Erdel’de İstvan Borçkay’ı Macar kralı olarak atadı. Avusturya yönetimindeki Macar topraklarında da Osmanlı egemenliğinin tanınmasını sağladı. İstanbul’a gelince, İstvan Borçkay’ın Macar kralı olduğuna ilişkin bir ferman gönderdi. Daha sonra, yeniden Avusturya seferine çıktı, 29 Ağustos 1605’te Estergon Kalesi’ni ikinci kez kuşattı. Bu arada Ciğerdelen ile Tepedelen ve Vişegrat kaleleri de alınınca, bütün gücüyle Estergon’a yüklenen Osmanlı Ordusu 3 Ekim 1603’te kaleyi ele geçirdi. Öte yandan sadrazamın buyruğuyla Borçkay, Uyvar’ı kuşattı. Sadrazamın gönderdiği takviye kuvvetleri de gelince kale ele geçirildi. Lala Mehmet Paşa, daha sonra İstvan Borçkay’a Macaristan krallık tacını törenle giydirdi (20 Kasım 1605).
Batı cephesinde bu savaşlar ve fetihler olurken, doğuda Sinan Paşa, Van’dan sonra Erzurum’a giderek, daha büyük bir ordu hazırladı ve Tebriz yöresinde şahın ordusuyla yaptığı savaşları kaybetti, yeniden Van’a çekildi. Doğu sınırlarındaki yenilgiler üzerine. Sadrazam Lala Mehmet Paşa, bu cepheye gönderilmek istendi. Ancak, kendisine felç geldiğinden Üsküdar’da öldü ve yerine Derviş Paşa sadrazam oldu (16 Mart 1606). O da, sefere bizzat gitmeyerek, yerine Deli Ferhat Paşa adında bir komutan gönderdi. Ferhat Paşa’nın garip tutumu sonucunda. Konya’da dağılan ordu geri döndü. Bu sırada Avusturyalılar barış isteğinde bulunduğundan, iki devlet arasında 17 Kasım 1606’da Zitvatorok Antlaşması imzalandı. Derviş Paşa idam edildikten sonra, Anadolu’daki Celalileri yok etmek için Kuyucu Murat Paşa görevlendirildi; Oruç Ovası’nda Celali Canbolat’ın kuvvetlerini dağıttıktan sonra, Kalenderoğlu’nu da Alaçayır Savaşı’nda yendi. Ayrıca, İran seferi bahanesiyle Üsküdar’a davet edilen Celali lideri Muslu Çavuş ile Yusuf Paşa da, padişahın buyruğuyla öldürüldüler.
I. Ahmet, batıda Zitvatorok Antlaşması ile barışı sağladıktan sonra, İran ile anlaşmak istedi. Bunun için Sadrazam Kuyucu Murat Paşayı İran seferi için görevlendirdi. Ancak Kuyucu Murat Paşa, 6 Ağustos 1611’de Diyarbakır’da öldü. Yerine Nasuh Paşa sadrazam atandı. Bu sırada, İran da savaşlardan tedirgin olduğundan barış girişimlerinde bulundu. Nasuh Paşanın da barışı istemesi üzerine, iki taraf arasında 20 Kasım 1612 de Nasuh Paşa Antlaşması adıyla bilinen Osmanlı-İran barışı imzalandı.
I. Ahmet döneminde karadaki savaşların yanı sıra denizlerde de bazı savaşlar yapıldı. Osmanlı Donanması, Malta Adası’nı bir süre kuşattıktan sonra. Trablusgarp’a vardı ve burada Celali Sefer Dayı ele geçirildi. Ancak, donanmanın Akdeniz’de bulunmasından yararlanan Kazaklar, Sinop Kalesi’ne baskın yaparak. kenti yakıp yıktılar. Padişah, hemen Şakşaki İbrahim Paşa komutasında Karadeniz’e bir donanma gönderdi. Don Irmağı ağzında ele geçirilen Kazakların tamamı kılıçtan geçirildi. Aldıkları mallar ve tutsaklar da Sinop’a geri gönderildi. Ancak bu olayda Sadrazam Nasuh Paşa’nın ihmali görüldüğünden; 1. Ahmet idamını emretti (17 Ekim 1614). Nasuh Paşa’nın yerine Damat Mehmet Paşa’yı sadrazamlığa getiren I. Ahmet İranlıların anlaşmayı bozarak, bazı saldırılarda bulunmaları üzerine, yeni sadrazamı doğu cephesine gönderdi. Osmanlı Ordusu’nun üzerine geldiğini haber alan Şah Abbas, İstanbul’a elçiler göndererek, eski antlaşmanın aynen uygulanmasını istedi ve birikmiş haracını da padişaha sundu. Fakat şahın sonuç alınamayan davranışlarını cezalandırmak isteyen I. Ahmet, batıda Lehistan ile uğraşmasına karşın, yeni Sadrazam Arnavut Halil Paşa’yı İran cephesine gönderdi. Osmanlı ordusu Erdebil”e kadar ilerlediyse de, askeri başarılar elde edilemedi. Ancak, Lehistan sınırında, İskender Paşa’nın başarılı akınları, Lehistan’ı barışa zorladı. Padişah, eski anlaşmayı uygun koşullarla benimsedi. Bu arada Avusturya ile de barış antlaşması yenilendi.
I. Ahmet, devletin doğuda ve batıda sürekli savaşlarla uğraştığı bir sırada, henüz 28 yaşındayken uzun zamandan beri çektiği mide hastalığından 22 Kasım 1617 yılında öldü. İstanbul’da kendi yaptırdığı caminin avlusundaki türbesine gömüldü. 14 yaşında tahta çıktı ve 14 yıl saltanat sürdü. Öldüğünde yerine küçük kardeşi I. Mustafa padişah oldu.
I. Ahmet’in saltanatı, doğuda ve batıda devleti oldukça uğraştıran savaşlar ve ayaklanmalarla geçti. Buna karşın azimli hareket eden I. Ahmet, genç olması dolayısıyla, devlet işlerinde bağımsız hareket edemedi, çevresinin büyük etkisinde kaldı. III. Murat ve III. Mehmet dönemlerinde, devlet işlerine karışmaya alışmış olan kadınlar, bu tutumlarını onun döneminde de sürdürdüler. İçkiyi ve kardeş öldürmeyi de yasakladı.
Yakın adamlarından Darüssaade Ağası Mustafa Ağa ile hocası Müftü Mustafa Efendi’nin büyük ölçüde etkisinde kalan I. Ahmet, etkili ve deneyli paşaları iş başına getirmekten de çekinmedi. Bilim ve sanatla uğraşanlara her türlü yardım ve kolaylığı esirgemedi, Bahti mahlası ile güzel şiirler yazdı. Bu Şiirleri bir divanda toplanmıştır. İstanbul da 6 minaresiyle ünlü ve kendi adını taşıyan (Sultanahmet Camisi) camiyi yaptırdı, ayrıca Kâbe’de Ravza-i Mutahhara’ya da onarımlarda bulundu. Bu hayratı için pek çok köy ve arazi vakf etti.
I. Ahmet’in Mahfiruz Sultan’dan doğan oğlu Osman ile Mahpeyker Kösem Sultan’dan doğan Murat (IV.) ve İbrahim, Osmanlı tahtına çıktılar. Şehzadelerinden Mehmet, Hotin Seferi sırasında öldürüldü. Kösem Sultan’dan olan Bayezit, Süleyman ve Kasım Çelebiler de IV. Murat’ın buyruğuyla ortadan kaldırıldılar. Kızlarından Gevherdan Sultan, Kara Mehmet Paşa; Ayşe Sultan ise Nasuh Paşa ile evlendirildi.