Hılfü’l Füdul; erdemliler İttifakı olarak bilinen bu cemiyet Mekke’deki bozulmuş olan toplum düzenini sağlamak ve haksızlığa uğrayanların hakkını aramak için kurulmuş ve yoksullara yardım eden bir cemiyettir. Diğer bir ifade ile Hilful Fudul Cemiyeti, Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (sav) yirmi yaşlarında iken, Mekke’deki bozulmuş olan toplum düzenini sağlamak ve haksızlığa uğrayanların hakkını aramak için kurulmuş olan bir cemiyettir.
Suriye’deki ticaretini bitirdikten sonra Ebu Talib, da ha önceki yalnız yaşamına devam eden yeğeniyle birlikte Mekke’ye döndü. Fakat amcaları, Abbas ve Hamza gibi onun da savaş araçlarını kullanmak için eğitimden geçmesi gerektiği kanısına vardılar. Hamza büyük fiziksel gü ce sahipti, güçlü bir adam olacağı önceden belliydi, tyi bir güreşçiydi ve iyi kılıç kullanırdı. Muhammed ise ortalama uzunluk ve güçte bir gençti. Okçuluğa Özel bir yeteneği vardı ve büyük ataları İsmail ve İbrahim gibi iyi okçu olma yolundaydı. Bu başarıdaki en büyük rol ise gözlerinin keskin oluşundaydi: onun Süreyya burcunun oniki yıldızını sayabildiği söylenirdi.
O yıllarda, uzun fakat aralıklarla süren ve haram aylardan birinde başladığı için Ficar Savaşı denilen savaştan başka önemli bir çatışma olmadı. Kinane kabilesinden bir adam, Necd’deki Havazin kabilelerinden Amir’İn bir adamını öldürmüş ve Hayber kalesine sığınmıştı. Olaylar dizisi her zamanki çöl kurallarına uygun olarak meydana geldi: onur intikam gerektirirdi. Öldürülen adamın kabilesi, Kinane’ye yani öldürülen adamın kabilesine saldırdı. Kureyş o sıralarda Kinane ile müttefik durumdaydı. Savaş üç dört yıl sürdü, fakat gerçekte beş günden fazla çatışma meydana gelmedi. O sıralarda Haşimilerin başında, Ebu Talib gibi Muhammed’in babasının öz kardeşi olan Abdu’I-Muttalib’in oğlu Zübeyr vardı. Zübeyr ve Ebu Talib yeğenleri Muhammed’i ilk çatışmalardan birine götürdüler. Fakat onun savaşmak için çok genç olduğu kanaatine vardılar. Bu nedenle onun sadece hedefine ulaşmayan düşman oklarını toplayıp, amcalarına iletmesine izin verdiler. Fakat bunu takip eden çatışmalarda, Kureyş ve taraftarlarının kötü bir durumda olduğu sırada, onun da bir okçu olarak marifetini göstermesine izin verildi ve başarısı kutlandı.
Bu savaş, yerleşik topluluklarla çöl kanunu arasında her zaman varolan hoşnutsuzlukları artırmaya yardım etti. Kureyş’in ileri gelenlerinin çoğu Suriye’ye gitmiş ve orada Roma imparatorluğunun uyguladığı göreli adaleti görmüşlerdi. Habeşistan’da da savaş etmeden adaleti sağlamak mümkündü. Fakat Arabistan’da suç kurbanı kişinin veya ailesinin hakkını alabileceği, bunlarla karşılaştırabilecek bir kanun sistemi yoktu; ve Ficar savaşının da, kendinden önceki diğer karışıklıklar gibi, birçok zihni bu tür claylarr önleme yollan ve araçlarıyla ilgili düşünceye sevketmiş olması doğaldı. Fakat bu kez sonuç sadece düşüncelerden ve kelimelerden ibaret kalmamıştı: Kureyş bu tür olayları önlemek için hemen harekete geçmeğe hazırdı. Onların bu adalet anlayışları, savaşın bitiminden birkaç hafta sonra Mekke’de meydana gelen bir olayla sınandı.
Zabid kabilesinin Yemen’deki bölgesinden bir tüccar, Sehm kabilesinin ileri gelenlerinden birine değerli mallar satmıştı. Sehm’li adam malları teslim almıştı, fakat kararlaştırılan fiyatı Ödememekte ısrar ediyordu. Dolandırılan tüccar, onu dolandıranın da bildiği gibi Mekkeli değildi ve tüm şehirde ona yardım edebilecek bir velisi veya müttefiki yoktu. Fakat karşısındakinin küstahça kendine güvenişinden de ürkmüyordu. Bu nedenle Ebu Kubays tepesine çıkıp, yüksek sesle ve beliğ bir şekilde tüm Kureyş’i adaleti yerine getirmeye davet etti. îlk tepki Sehm kabilesiyle geleneksel bağları olmayan kabilelerden geldi. Kureyş ise, herşeyin Ötesinde kabile ayrımı gözetmeden birleşme taraftarıydı. Fakat yine de kendi birlikleri içindeki kesin ayrımın, Kusay’ın mirası nedeniyle meydana gelen Müttefikler ve Güzel Kokanlar ayrımının farkındaydılar ve Sehm de Müttefiklerdendi. Diğer grubun liderlerinden biri, Mekke’nin en zenginlerinden biri olan Teym kabilesinin şefi Abdulah İbn Cud’an İdi; ve şimdi büyük evini, tüm adaleti sevenlerin toplanma yeri olarak açıyordu. Güzel kokanlar grubundan sadece Abdu’ş-Şems ve Nevfel kabileleri orada değildi. Haşim, Muttalib, Zûhre Esed ve Teym kabileleri toplulukta temsil ediliyordu. Bunlara göre de Müttefiklerden Adiy katılmıştı. Birlikte yaptıkları tartışmalar sonucu zayıflan kollamak ve adaleti korumak İçin bir örgüt kurmaya karar verdiler. Hep birlikte Kabe’ye gidip Hacer’ül-Esved’in üzerine su döküp, bu suyu bir kaba akıttılar. Bu şekilde kutsanmış olan sudan teker teker içtiler ve sağ ellerini yukarı kaldırarak Mekke’de ne zaman bir zulüm meydana gelirse, zulmedilen Mekke’den olsun, yabancı olsun onun hakkını alıp, adaleti korumak için tek bir vücut gibi birleşeceklerine and içtiler. Bundan sonra Sehm’li adama borcunu ödettiler; bu anlaşmaya katılmayan kabilelerin de hiç birinden karşı çıkıp Sehmli koruyan olmadı.
Teym’İn şefi İle birlikte bu düzeni kuranlardan biri de Haşimilerden Zübeyr idi: Beraberinde aynı andı içen yeğenini de bu toplantıya getirmişti. Muhammed (s.a.v.) daha sonraki yıllarda şöyle diyecektir: «Abdullah İbn Cuddanın evinde ben de vardım, orada bulunuşumu ve o anlaşmaya katılışımı bir sürü kızıl deveye değişmem ve şimdi, îslam’da, o örgüte çagrılsam memnuniyetle katılırım. Orada bulunanlardan biri de, oğlu Ebu Bekir ile birlikte gelen ev sahibinin kuzeni Teymli Ebu Kuhafe İdi. Ebu Bekir, Muhammed’den bir veya iki yaş küçüktü ve onun en samimi arkadaşı olacaktı.