Denk getirmek deyiminin anlamı
Uygun zamanını ve durumunu bulmak, rastlatmak.
Örnek: Bizimkinin evde olmadığı bir zamana denk getirirsem çağıracağım, bakalım gelecek mi? (Ç. Altan)
Ayağını denk almak
* Başkalarının kendisine yapma ihtimali bulunan kötülüklere karşı uyanık davranmak;
* Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak.
* Dikkat etmek.
Örnek: Ayağınızı denk alıp, bu sorunu bir an evvel çözümlemenizi istiyorum. (R. Mağden)
Örnek 2: Araba kullanırken, ayağını denk almaya bak.
Örnek 3: Eğer ayağını denk almazsan o adamlar başına bir iş açacaklar senin.
Ayağını denk basmak
Dikkatli ve uyanık davranmak.
Örnek: Çocuğunun dersleriyle ilgili ayağını denk basman lazım.
Dengi dengine
* Uygun olanıyla.
* Herkes kendine denk olanla.
Örnek: Şehrin ortasında bir kurulu düzen var ki dengi dengine işleyip duruyor. (N. Meriç)
Örnek 2: Atalar boşuna dengi dengine dememiş.
Örnek 3: Herkes dengi dengine evlenmeli.
Dengine getirmek
* Punduna getirmek.
* Bir şeyi yapmak için uygun şartları elde etmek, fırsat kollamak, punduna getirmek.
Örnek: Dengine getirir getirmez patlattı yumruğunu.
Örnek 2: Dengine getirip her şeyi söyledim.
Dengiyle karşılamak
Kendisine yapılan bir işin karşılığını aynı değerde iş yaparak vermek.
Denk düşmek
* Uygun vakit ve fırsat olmak;
* Rast gelmek.
Örnek: Bodrum katında kalan sıska oğlanın salonunun tam üstüne denk düşüyordu odası. (E. Şafak)
Denk gelmek
* Uygun düşmek, uygun gelmek.
* Rast gelmek, rastlamak
Örnek: Neleri, nasıl yazacağımıza gelince, yaşadığım günden başlayıp, denk geldikçe geriye dönüşlerle. (N. Meriç)
Örnek 2: Dolunun her biri, denk gelse bir kafa yarardı. (T. Buğra)
Başa baş gelmek (kalmak)
* Eşit olmak, denk olmak;
* Berabere kalmak.
* Birbirine denk, eşit olmak; birlikte olmak.
Örnek: Takımlar başa baş bir mücadele verdiler.
Bir çekirdek geri kalmamak
Bütünüyle denk olmak.
(birinden, bir şeyden) aşağı kalır yeri (yanı) yok
* Nitelikleri bakımından başkalarıyla karşılaştırıldığında eksiği olmayan, denk olan.
* Nitelikleri bakımından başkalarıyla karşılaştırıldığında eksiği olmamak, denk olmak.
Örnek: O işinde usta ama kardeşinin de bu konuda aşağı kalır yeri yok.
İki ucunu bir araya getirememek
Gelirle gideri denkleştirememek, işleri düzene koyamamak.
Örnek: Kaç aydır uğraşıyoruz, şu işin iki ucunu bir araya getiremedik.
Milim şaşmamak
Tam denk düşmek, ölçüsüne tam olarak uymak.
Örnek: Allah’ın adaleti, milim şaşmaz.
Örnek 2: Her saat başı çalar, milim şaşmaz.
Örnek 3: Mükemmel kek yapar, milim şaşmaz.