İhlas, bir şeyi saf temiz ve arıtılmış hale getirmek. Kalbi saf etmek, çıkar ve şöhret amacı güdülmeyen, içten, riyasız, samimi sevgi ve bağlılık. Yapılan İbadet ve işlerde gösterişe yer vermeme, ibadet ve taatda riyadan uzaklaşma hali ve kalbin safasına keder veren şeyden, kalbi uzak tutmak. Sırf Allah rızasını düşünmek, ona göre hareket etmek ve sadece Allah için ibadet etmek demektir.
İhlas Suresi; Mekke’de nazil olan 4 ayetlik kısa bir sûre-i celîledir. İhlâs Sûresi yada diğer bilinen ismiyle “Kul hüvallâhü ehad” Sûresi Allâh’ın birliğini anlattığı için, Tevhid suresi ismi de verilmiştir. Ayrıca “Samed, Tevhid, Esâs, Tecrîd, Necât, Velâyet, Mukaşkışe, Muavvize” adlarıyla da anılmaktadır. Bu sûre şirkin her çeşidini pek özlü bir şekilde reddetmektedir. Sûrede; İslâm dîninin tevhîd (Allahü teâlâyı bir bilme) inancı en özlü ve en anlamlı şekilde ifâde edilmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav), bu sûrenin önemi ve fazileti hakkında söyle buyurmuştur; “Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki bu sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” (Buhârî, “Tevhîd”, 1).
Yine Hz Peygamber (sav), sevdiği için bu sûreyi her namazda okuyan bir sahâbîye, “Onu sevmen seni cennete götürür” müjdesini vermiştir. (Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 11, “Tefsîr”, 93; diğer hadisler için bk. İbn Kesîr, VIII, 539-546)
İhlas Suresi arapça okunuşu
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ ﴿٤
İhlas Suresi Okunuşu (Türkçe)
Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Kul hüvellâhü ehad
2- Allâhüssamed
3- Lem yelid ve lem yûled
4- Ve lem yekün lehû küfüven ehad
İhlas Suresi anlamı
(Ey Resulüm!) De ki: O Allâh’dır. Birdir. (Eşi ortağı yoktur.) Allâh Samed’dir. (Bütün varlıkların doğrudan doğruya muhtaç olduğu ve baş vurduğu, sıkıntılı anlarında aman diye yalvarıp çağırdığı yegane varlıktır). O Allâh, doğurmamıştır, doğurulmamış-tır… O’nun hiçbir dengi, (benzeri) yoktur, (olamaz da…)”
İhlas Suresi dinle
İhlas Suresi Fazileti
Allâh (C.C.) baha ile değil, bahane ile kullarını affetmek diliyor küçük bir bahane ile kulunu bağışlamak istiyor. Onun için küçük bir sevaba dağlardan bile büyük mükafat (ödüller) yağdırıyor. Şimdi gelelim Hadis-i Şeriflere:
1. “İhlâs Suresini okuyan kimse, Kur’ânın üçte birini okumuş gibidir(Üçte birini okumuş seuabı alır.)
2. “İhlas Sûresi, Kur’ânın üçte birine denk (eşit)tir.
3. ‘Kim ki (İhlâs Sûresini) üç kere okursa, Kur’ânın tamamım okumuş gibidir
4. ‘Kim ki, îhlas Sûresini bir kere okursa, O kimseye Kur’dnm üçte biri seuabı verilir. İki kere okursa, o ki m-Seye Kur’ânın üçte ikisi seuabı uerilir. Üç kere okursa, ona Kur’ânın tamamının sevabı verilir.’ Yani, üç ih las, Kur’ânı bir kere hatim etmiş sevabı kazandın yor. Üç ihlas, bir hatim etmek demek oluyor. Hatim, Kur’ânı baştan başlayıp sonuna kadar okumak demektir.
5. ‘Kim ki, (İhlas Sûresini), 10 (on) kere okursa, Yüce Allah, o kimse için cennette bir köşk yapar.”
“On bir (11) kere okuyan kimseye cennette bir saray yapar, yirmi (20) defa okuyan kimseye iki saray yapar. Otuz (30) defa okuyan kimseye üç saray yapar.”
6. “Her kim, sabah namazından sonra (İhlas Sûresini) onbir (11) defa okursa, o gün bütün günahlardan korunmuş olur. Hatta şeytan gelip her ne kadar çaba sarfetse başaramaz. Okuduğu İhlas o kimseyi korur.”
7. ‘İhlas Sûresini oniki (12) defa okuyan kimse, Kur’ânı dört defa hatmetmiş sevabı alır.”
8. “İhlas Sûresini hergün elli (50) kere okuyan kimse, kıyamet günü kabrinde şöyle çağrılır: “Ey Allah’ı öğen kimse kalk cennete gir!..”
9. “İhlas Sûresini, (50) kere okuyan kimsenin Ce-nâb-ı Hak, elli senelik günahını (kul hakkı dışında) affeder.” Yüz kere okuyan kimseye de aynı sevab verilir. Rivayetleri Hadis-i Şerifde bildirilmektedir. İsteyen 100 okur. Ne kadar çok okursan o kadar sevabı vardır.
10. “Kim, namazlarda veya namazlardan sonra yüz (100) defa (İhlas Sûresini) okursa, Cenâb-ı Hak, ona cehennemden kurtuluş beratı yazar.”
11. “Kim, İhlas Suresini iki yüz (200) defa okursa, Allah (C.C.) ona bin beşyüz sevab yazar. Elli yıllık günahını affeder. İki yüzyıllık günahını affeder, rivayeti vardır.
“Tabii ki bunda kul hakkı, millet hakkı olmayacak. Haklar sahihlerine verilecek, helallaşılacak o zaman onlardan kurtulmuş olur. Kulun kuldaki hakkını Allah affetmez. Ancak hak sahibi helal edecek o zaman affedilir.”
12. ‘Her kim, İhlas Suresini, bin (1000) defa okursa, bu kimse, kendi nefsini (canını kendisini) cehennem ateşinden satın almıştır. (Yani Cehenneme girmekten kurtulmuştur).
Yine ‘İhlas Suresini bin defa okuyan cennet ile müjdelenir.’ haberi de vardır.
Cuma Namazından Sonra
13. ‘Her kim, Cuma günü Cuma namazından sonra yedişer (7) defa “İhlas, Felak, Nas Surelerini’ okursa, Cenâb-ı Hak, bu kimseyi gelecek Cuma’ya kadar bütün kötülüklerden koruyup kendi ilahi himayesine alır.”
14. ‘Kim ki, Cuma günü Cuma namazında imâm selâm verdikten sonra, henüz namazdaki durumunu bozmadan: Fatiha, İhlas, Felak ve Nas Surelerim yedişer (7) defa okursa, (kul hakkı hariç) geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmış olur.”
Bu dört sureyi yedişer defa tehiy-yattaki yerinden kalkmadan okuyacaksın.
15. ‘İhlas Suresini sevmen seni cennete sokacaktır.” Bir adam gelip: “— Ya Resûlallâhf Ben, İhlas Suresini çok seviyorum” dedi. Yüce Peygamberimiz de; İhlas Suresini sevmen seni cennete sokacak buyurdu.
İhlas Suresi, Allahın varlığını, birliğini öğreten bir sûredir. Allah katında sevimli olmak istiyorsan bu sureyi kendine vird edin. Bilerek düşünerek oku. Daha İhlas Sûresin fazileti hakkında pek çok haberler mevcuttur.
16. (Kim sabah namazını kılar, henüz seccadesi üzerinde otururken yüz defa (100) İhlâs suresini okursa kendisiyle Allah indindeki günahları bağışlanır.*
İhlas Sûresini okuyan kullarını Allah hoşnud edecektir. Hem dünyası hem ahiret mamur olacaktır. Bir sebeb halk edip kul haklarını da ödemek nasib edecektir.
İhlâs Sûresini hiç dilinden bırakmayın. Şayet Kur’ân-ı Kerîm’i tam manâsıyla sür’atli ve çabucak okuyamıyorsan, ölmüşlerinin ruhları için, anne ve babanın ruhlarını şâd olması için hemen İhlâs Sûresini bol bol okuyarak onlann ruhlanna bağışla.
Sakın ha sakın, ben okuyamıyorum diye parayla hoca tutup onların ruhlarına Kur’ân okutamadım diye göz yaşı dökme. Çünkü senin bir hatim niyyetiyle üç İhlâs bir Fâtiha okuman, (milyonlar vermiş olsan da binlerce kişi tutup Kur’ân okusan) da onlardan daha hayırlı, daha sevablıdır Dinimizde böyle kolaylıklar varken, kısa kısa sûreleri okuyup binlerce sevab almak varken parayla adam aramak akıl kân değildir.
İHLAS SURESİ İNİŞ SEBEBİ
İhlas suresi, müşriklerin, Rasûlullah (s.a.v.)’e: “Rabbinin nesebini söyle” demeleri üzerine Cenâb-ı Hak, kendini tanıtmak üzere bu sûreyi indirdi. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 133-134)
Araplarda bir yabancıyı tanımak istediğinde “Onun nesebi nedir?” diye sormak âdetti. Çünkü onlarda bir kimseyi tanımanın ilk şartı, nesebinin ne olduğu ve hangi kabileden geldiğinin açıklanmasıydı. Bu sebeple, Rabbinin kim olduğunu öğrenmek için Efendimiz (s.a.v.)’e de O’nun nesebini sormuşlardı.
İHLAS SURESİ TEFSİRİ
Rahmân Rahîm Allah’ın ismiyle…
1. De ki: O Allah birdir.
Allah Teâlâ birdir, tektir. O, “Baba, Oğul ve Rûhu’1-Kudüs” üçlüsüne inanan hıristiyanların dediği gibi değildir. Yine O, birçok ilâhın varlığına inanan müşriklerin inandığı gibi de değildir.
Allah’ın “bir” olarak vasıflanmasının üç mânası vardır ve her bir Yüce Allah hakkında doğrudur:
❖
O birdir. O’nun yanında ikinci bir ilâh yoktur. Bu, O’nun sayı mânasında “bir” olmadığını ifade eder. Aslında bu sûreden maksat, müşriklere bir cevap olarak, Allah’ın ortağı olmadığını bildirmektir.
❖
O tektir, benzeri ve ortağı yoktur. Nitekim, “Falan şahıs, asrında tektir” dendiğinde bu, onun benzeri olmadığı anlamına gelir.
❖
Allah birdir; bölünmez, parçalara ayrılmaz.
Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.)’a:
“Tevhidin tam ve hâlis şeklini, özünü bize anlatır mısın?” dediler. Şöyle anlattı:
“Tevhid, kulun sonunun başlangıcına benzemesidir. Bu beden kalıbına girmeden önce ne şekildeyse, yine öyle olabilmesidir. Tevhid, sûfînin yalnız kaldığı bir makamdır. Tevhid, vatandan ayrılmanın, sonradan yaratılma diye bir şeyin bahis konusu olmadığı bir makamdır. Tevhid, savaşların ve cenklerin olmadığı bir makamdır. Tevhid, bilginin ve cehlin geride bırakılıp çıkıldığı bir derecedir. Nihâyet tevhid, cümle mekânın Hak varlığında yok olduğu yüce bir makamdır.” (Şârânî, Velîler Ansiklopedisi, I, 282)
Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın birliğinin delillerini anlatır. Bunlar pek çoktur. Bunlardan şu dört tanesine yer vermek faydalı olacaktır:
Birincisi; “Yaratan, yaratamayan gibi olur mu hiç?” (Nahl 16/17) âyet-i kerîmesinde dile getirilen hakikattir. Bu, yaratma ve meydana getirme delilidir. Yüce Allah, bütün varlıkların yaratıcısıdır. O’nun “yaratma” fiilinin dışında oluşan hiçbir varlık yoktur. Böyle olunca onlardan herhangi birinin Allah’ın ortağı olması mümkün değildir.
İkincisi; “Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisinin de dengesi ve düzeni kesinlikle bozulur giderdi. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı her türlü çirkin vasıflardan uzaktır, yücedir!” (Enbiyâ 21/22) âyetinde beyân edilen gerçektir. Bu, Allah Teâlâ’nın kâinatı büyük bir nizam içinde, sağlam ve eşsiz yaratmasının delilidir.
Üçüncüsü; “Rasûlüm! De ki: «Faraza, onların iddia ettikleri gibi Allah ile beraber başka ilâhlar olsaydı, bu takdirde o ilâhların hepsi, arşın sahibine ulaşmak için mutlaka bir yol ararlardı»” (İsrâ 17/42) âyetinde açıklanan delildir. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın hâkimiyet ve üstünlük delilidir.
Dördüncüsü; “Allah asla çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka bir ilâh da yoktur. Eğer olsaydı, o takdirde her bir ilâh kendi yarattıklarını yanına alır ve mutlaka biri diğerine üstünlük kurmaya çalışırdı. Allah, onların uydurduğu noksan sıfatlardan pak ve uzaktır” (Mü’minûn 23/91) âyetinde beyân edilen husustur. Bu da, birden çok ilâh olduğu takdirde çekişme ve üstün olmaya çalışma olacağına dâir delildir.
Bu ve benzeri nice deliller, Allah Teâlâ’nın birliğini ispat eder. O’nun sonsuz kudretiyle tek başına tüm varlığı yaratıp idâre ettiğini açıklar:
2. Her şey o Allah’a muhtaçken O hiçbir şeye muhtaç değildir.
Cenâb-ı Hak, bu muazzam işleri yaparken kimseye muhtaç da değildir. Çünkü O, Samed’dir. اَلصَّمَدُ (Samed), “her hususta kendisine başvurulan, sığınılan, emri ve müsaadesi olmadan hiçbir iş yapılamayan, mutlak itaat edilen olduğu halde; kendisi kimseye muhtaç olmayan, yemeyen, içmeyen, iç boşluğu olmayan, eksiksiz, gediksiz” demektir. Kemâlin zirvesinde bulunan, padişahlar padişahı anlamına da gelir. Buna göre Allah’ın samed oluşu, “var olma bakımından kimseye muhtaç olmayıp, her şeyin varlık ve devamı tamâmen kendisine borçlu olan Vâcibü’l-Vücûd” mânasındadır. Bunun, “kendisinden başkası ibâdet edilmeye lâyık olmayan tek varlık” anlamı da vardır. “Samed”in bir diğer mânası da canlıların ihtiyaçlarını an be an veren, biriktirmeden ve geciktirmeden veren demektir.
Dolayısıyla Samed sıfatı, Allah’ın Ehad sıfatını açıklarken, bir sonraki âyette beyân edilen vasıflar da Samed sıfatını açıklamaktadır:
3. O, doğurmamış ve doğmamıştır.
Allah, doğurmamıştır, dolayısıyla hiçbir evlat edinmemiştir. O’nun ne oğlu ne de kızı vardır. Allah, bütün kemâl sıfatlarıyla muttasıf olduğu gibi, noksan sıfatlardan da uzaktır. Görüldüğü üzere âyetin bu kısmı, Allah’a evlat nisbet edenlerin hepsini reddeder. Meselâ, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” (bk. Tevbe 9/30) diyen yahudileri; “Mesih Allah’ın oğludur” (bk. Tevbe 9/30) diyen hıristiyanları ve “Melekler Allah’ın kızlarıdır” (bk. Sâffât 37/150, 153, Zuhruf 43/16) iddiasında bulunan Arap müşriklerini reddeder. Yüce Allah, kendisinin çocuğu olmadığını bildirerek bunların hiçbirini kabul etmez.
Allah doğmamıştır da. O, ne bir babanın, ne de bir ananın çocuğu olmuştur. Çünkü doğan her şey sonradan olur. Yüce Allah ise kadîm ve ezelîdir, evveli yoktur. Ne doğmuş olması, ne de bir babasının olması mümkün değildir. Bu âyetle, soy ve neseple alakalı ne varsa bütün yönleriyle hepsini Yüce Allah’tan nefyeder. Bir sonraki âyette bu hususu izâh eder:
4. Hiçbir şey O’na denk değildir.
Ne zâtında, ne sıfatlarında, ne de fillerinde, yarattıklarından hiçbiri O’na benzemez. Çünkü O, her şeyin yegâne sahibi ve yaratıcısıdır. Şu halde, yarattıklarından, O’nun seviyesine yükselecek veya yaklaşacak bir benzeri olması mümkün değildir. O bundan nihâyetsiz yücedir, uzaktır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“…O’nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur. O, her şeyi hakkiyle işiten, her şeyi hakkiyle görendir.” (Şûrâ 42/11)