Realizm ya da gerçekçilik, bir estetik ve edebi kavram olarak 19. yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkmıştır. Nasıl ki romantizm klasizme bir başkaldırı niteliğinde ise gerçekçilik yani realizm, hem klasisizme hem de romantizme bir başkaldırıdır.
Realizm, sanat dallarında ve ağırlıklı olarak edebiyat alanında gelişen bir akımdır. Gerçekteki şeyleri, hayatı, tabiatı olduğu gibi, hatta çirkinlikleriyle anlatmayı amaç edinen bu akıma edebiyatta bazen natüralizm (doğalcılık) de denir. Felsefede ise realizm, genel fikirleri birer gerçek varlık sayan düşünüş düzenidir. Bu görüşün ilk kurucusu Platon’dur. Sanatta realizm, gerçeği idealleştirmemesini, tabiattan daha iyisini yaratmak iddiasına kalkışmamasını, tersine, hissedilen gerçeklerin ana vasıflarının tesbit edilmesini gözetir.
REALİZM
– 19.yy’ın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır.
– Fransa’da romantizme tepki olarak doğmuştur.
– Konu gerçekten alınır. Olay ve kişiler gündelik hayattan hemen her yerde karşılaşabileceğimiz sıradan kimselerdir.
– Sanatçı duygular yerine, deneye ve gözleme yer vermiş ve bir bilim adamı gibi olaylara yaklaşmıştır.
– Yazar eserlerinde kişiliğini gizlemiştir.
– Kahraman bakış açısı vardır. (Betimlemeler yazarın gö-züyle yapılmaz kahramanın gözüyle yapılır).
– Gözleme yer verilmiştir.Olayların oluşmasındaki asıl nedene ulaşılmaya ve açıklanmaya çalışılmıştır.
– İnsanın kişiliğinin oluşmasında çevre önemli bir faktördür görüşü savunulmuş ve çevre bütün ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Sanat için sanat görüşünü savunurlar.
– Hikâye ve Romanda uygulanır.
– Temsilcileri: Gutstave Flaubert, Stendhal, Honore de Balzac, Daniel Defoe, Charles Dickens, Marc Twain, Maupassan, Gogol, Tolstoy, Dostoyevski…
– Türk edebiyatında ise; Recaizade Mahmut Ekrem (roman ve öyküde), Samipaşazade Sezai, Mehmet Akif Ersoy, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Ömer Seyfet-tin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu..