Sultan Abdülmecid kimdir? Sultan Abdülmecid dönemi, kaç çocuğu var, nasıl öldü, ünvanı, lakabı gibi tüm detayları bu sayfada derledik. İşte Sultan Abdülmecit hayatı hakkında bilgi.
Sultan Abdülmecid veya 1. Abdülmecid, 25 Nisan 1823 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş, 31. Osmanlı padişahı ve 110. İslam halifesidir. II. Mahmud’un Bezmialem Sultan’dan olan oğludur. Döneminde Tanzimat Fermanı’nı ilan ettirmesiyle meşhurdur.
1. Abdülmecid, babasının saltanatında iyi eğitim gördü, konuşacak kadar Fransızca öğrendi, oldukça özgür bir şehzadelik yaşamı sürdürdü. 1 Temmuz 1839 yılında babası ölünce yerine padişah oldu. Saltanatının ilk günlerinde en önemli sorun Mısır sorunuydu. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Nizip’te Osmanlı Ordusunu yenmesi, Kaptanıderya Hain Ahmet Paşa’nın Osmanlı Dananması’nın Mısır’a götürüp Mehmet Ali Paşa’ya teslim etmesi, yeni padişahı, yeni düzenlemeler için ivedi davranmaya zorladı. Rus Çarlığı ve Avrupa devletlerinin özellikle azınlıkları koruma gerekçesiyle Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmaları da bu düzenlemeleri zorunlu kılıyordu. Bu konuda Babası II. Mahmut döneminde başlatılan yenilikleri tamamlamak ve sürdürmek istiyordu. Mısır sorununu ve Avrupa devletlerinin durumunu çok iyi bilen Mustafa Reşit Paşa, yapılacak düzenlemeler, iyileştirme ve yenilikler konusunda padişaha inandırıcı öneriler sunuyordu. Mustafa Reşit Paşa, Paris ve Londra elçiliklerinde bulunmuş, Londra’dan yeni dönmüştü. Dışişleri bakanı olarak yapılacak yeni düzenlemeleri içeren bir fermanı imzalamaya genç padişahı inandırdı. 3 Kasım 1839 yılında Gülhane Parkı’nda padişahın izlediği, devlet büyüklerinin ve yabancı devlet temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda, Mustafa Reşit Paşa, fermanı okudu ve duyurdu. Bu fermana okunduğu yerin adıyla Gülhane Hattı-ı Hümayunu, fermanla açılan yeni döneme de Tanzimat Dönemi dendi. Fermanla amaçlanan tanzimat (düzenlemeler), Avrupa’yı örnek alıyor, Avrupa devletlerinin isteklerini gözönünde bulunduruyordu. Ferman’ın içeriği, “can, mal, ırz ve namus” güvencesi diye özetlenebilir. Tanzimat’ın ilanıyla bu konularda azınlıklara Müslüman uyrukla eşit haklar getirildi. Batılı anlamda mahkemelerde yargılanıp hüküm giymeden kimseye ceza verilmeyecek; kimsenin malına, canına dokunulmayacak; yönetimde keyfiliğe son verilecek, adalet ve eşitlik ilkelerine saygı gösterilecekti. Böylece Abdülmecit, tarihe Tanzimat’ı ilan eden padişah olarak geçti.
1839’da başlayan Tanzimat hareketi, içeride ve dışarıda büyük yenilik ve Batılaşmada önemli bir adım sayıldı. Bir yıl kadar sonra imzaları Londra Antlaşması ile (15 Temmuz 1840) Batılı devletlerle bir barış dönemine girildi. Mısır sorunu da Mısır Valiliği veraset yoluyla Mehmet Ali Paşa ailesine bırakılarak çözümlendi (24 Mayıs 1841). Abdülmecit, böylece Batı ile anlaşmalar yapıp Mısır sorununu çözümledikten sonra içeride eğitim, askerlik ve adliye alanlarında yeniliklere girişti. Bu arada Marmara ve Ege’de bir yurtiçi gezisine çıkarak (25 Haziran- 12 Temmuz 1844) ülkeyi tanımaya çalıştı. İki yıl sonra da Tuna kıyılarına gitti (29 Nisan – 19 Temmuz 1846). Fakat Lübnan’da Dürzilerle Marunilerin çatışmaları, Avrupa’da Memleketeyn (Eflak-Boğdan) sorunu, Filistin’de kutsal yerler (Kudüs ve çevresindeki kutsal yerlerin bakım ve onarım hakları) sorunu gibi iç ve dış sorunlar, Tanzimat uygulamalarını aksatıyordu.
özellikle Rusya, Osmanlı Ortodoks uyruklarının haklarını koruma, Osmanlılara sığınan Macar milliyetçi/devrimcilerini izleme vb gerekçeleriyle baskı, kışkırtma ve saldırılarını artırıyordu. Sonunda Rus Ordusu Eflak-Boğdan’a girince Abdülmecit, Rusya’ya savaş açtı (4 Ekim 1853). Osmanlı – Rus Savaşı, batı cephesinde, özellikle Ömer Paşa’nın komuta ettiği cephelerde Osmanlıların, doğu cephesinde Rusların üstünlüğüyle sürüp gidiyordu. Rus ilerlemesinden kaygılanan Avusturya ve Prusya Rusya’ya karşı çıktı, İngiliz ve Fransızlarsa doğrudan Osmanlıların yanında yer aldılar. İngiliz ve Fransız donanmaları Osmanlılara yardım için İstanbul’a geldiler, sonra da Sivastopol’a saldırıp kenti yakıp yıktılar. Kırım Savaşı’nda İngiliz ve Fransız donanmasının denizden, Ömer Paşa’nın karadan saldırılarıyla Rusya yenildi ve Paris Antlaşması‘nı imzalamak zorunda kaldı (30 Mart 1856). Bu antlaşmayla Hıristiyan uyruğun Müslümanlarla eşitliği konusunda verdiği güvenceye karşılık Osmanlı Devleti’nin bütünlüğü, Avrupa devletlerince güvence altına alındı.
Paris Antlaşması ile rahatlayan Abdülmecit, tüm bu iç ve dış sorunlara yeniden yönelme olanağı buldu. 1839’da İstanbul’da açılmaya başlanan rüştiye okulları (ortaokul), Anadolu ve Rumeli illerine yayıldı. 1840’larda başlatılan devlet daireleri ve il yönetimlerinin denetimi; yeni ceza yasalarının çıkarılması; ticaret meclislerinin kurulması; Dâr-ı Şura-yı Askeri’nin genişletilmesi, Tophane, Baruthane ve Fişekhane’nin birleştirerek Meclis-i Tophane-i Amire adlı bir üst kuruluşta birleştirilmesi ve yönetimin Tophane Müşirliği adıyla tek elde toplanması; kur’a usulü askerliğin getirilmesi gibi Tanzimat yenilikleri geliştirildi. Rüştiyelerden sonra idadiler (lise) açıldı Meclis-i Maarif-i Umumi sürekli bir devlet kurumu durumuna yükseltildi. Harbiye Mektebi’ne idadi bölümü eklendi. Harbiye’de Erkân-ı Harp ve Veteriner sınıfları açıldı. Mekâtib-i Umumiye Nezareti örgütlendi, öğretmen okul ve kız lisesi ilk kez açıldı. İlk Osmanlı Salnamesi (Devlet Yıllığı) yayımlandı. Bakanlıkların örgütlenmeleri geliştirildi ve Maliye, Maarif, Ziraat, Zaptiye nazırlıklarında birer danışma meclisi kuruldu. Cinayet mahkemeleri, adliye mektepleri kuruldu, ticaret yasaları çıkarıldı. Bir tür bilim ve kültür akademisi sayılan Encü-men-i Dâniş, yüksek düzeyde yasal ve yönetsel düzenlemeleri yapan Meclis-i Aliyi Tanzimat kurulup geliştirildi.
Bu arada Abdülmecit’in annesi Bezmialem Valide Sultan Çapa’da Gureba Hastanesi’ni yaptırdı. Galata Köprüsü de bu yıllarda yaptırıldı (1844). İstanbul-Edirne-Şumnu arasında telgraf hattı çekildi. Süveyş Kanalı’nın açılmasına başlandı (24 Nisan 1859). Paris Antlaşması’ndan sonra bu çalışmalar ve yenilikler daha da hızlandırıldı; Hıristiyanlar ilk kez askere alındı (1856); ordu yedi bölüme ayrılarak yeniden düzenlendi; Danilfunun’a (üniversite) öğretmen yetiştirmek için Avrupa’ya öğrenci gönderildi (1857); topraklardan iltizam usulü kaldırıldı, yeni bir Arazi Kanunnamesi yayımlandı; devlet bütçesi yeni kurallara bağlandı; İstanbul Tersanesi iyileştirildi; Mülkiye (1859) ve Telgraf (1860) okulları açıldı. Abdülmecit, 1839 Gülhane Hatt-ı Humayunu’nu ve ondan sonraki yeni düzenlemeleri pekiştiren ve genişleten bir ferman daha yayımlandı: 1856 Tanzimat Hatt-ı Humayunu.
Fakat bu fermanlar, yapılan tüm bu yenilikler ve Osmanlı uyruğuna tanınan haklar, içte ve dışta genel gidişi değiştiremedi. İmparatorluğun her yanında ayaklanmalar sürdü. Ayrı dil, ayrı din, ayrı ulustan uyrukları bütünleştirmek kolayca gerçekleştirilemezdi. Avrupa’daki 1789 ve 1848 devrimlerinin uzantıları imparatorluk halklarına hızla yansımaktaydı. Avrupa devletleri ile Rusya, Hıristiyan halkları sürekli kışkırtıyorlardı. Ülkenin zenginlikleri sömürgecilerle onların desteklediği azınlıkların elindeydi. Kışkırtmalar Müslüman ve Hıristiyan halkı da birbirine düşürüyor, özellikle Suriye ve Lübnan’da kanlı çatışmalar durmuyordu. 1839 Fermanı ile tanınan ve 1856 Fermanı ile genişletilen azınlık hakları, bir yandan İnglitere, Fransa Rusya gibi sömürgeci devletlere İmparatorluğun içişlerine karışmak için yeni ortamlar oluşturuyor, bir yandan Hıristiyan-Müslüman halklar arasındaki geleneksel dengeyi bozuyordu. Cidde’deki Müslüman-Hıristiyan çatışmasında Fransa ve İngiltere konsolosları da öldürülünce bu iki devletin gemileri Cidde’yi bombaladılar. Lübnan’da Dürzi Maruni Patriği Matran Tobie ve Fransızların kışkırtmaları sonucu saldırıya uğrayan Dürziler, Hıristiyan köy ve kasabalarına saldırıp yakıp yıktılar, halkı öldürdüler; Baalbek, Horkun, Zahle ve Deyr-ül Kamer’de soykırıma giriştiler.
Olayları durdurmak için olağanüstü yetkilerle Suriye ve Lübnan üzerine gönderilen Hariciye Nazın Fuat Paşa, Beyrut’a vardığında Müslüman ayaklanmasının Şam’a sıçradığını ve 500 kadar Hıristiyan’ın öldürüldüğünü haber aldı. Önce Şam’da, sonra Cebel’i Lübnan’da sert önlemlerle ayaklanmayı bastırdı ve suçluları cezalandırdı. Marunilere destek amacıyla Lübnan kıyılarına gelen İngiliz ve Fransız gemilerinin karaya asker çıkarmasına ve olaylara karışmasına güçlükle engel oldu. Olayların kesin çözümünü ise kurduğu bir komisyona bırakarak İstanbul’a döndü.
Öte yandan Tanzimat yeniliklerine karşı olan Müslüman-Türk gelenekçi Osmanlı halkı içinde de Abdülmecit yönetimine karşı gizli örgütlenmeler başladı. Böylece bir gizli örgüt ortaya çıkarılarak Kuleli Kışlası’nda yargılandılar ve türlü cezalara çarptırıldılar (Kuleli Vakası).
Bundan sonra süreklilik kazanacak olan dış borçlanmalar da ilk kez Abdülmecit döneminde başladı. Kırım Savaşı sırasında imzalanan bir borçlanma antlaşması (28 Haziran 1855) ile Fransa’dan % 4 faizle 5 milyon İngiliz lirası borç alındı. Bu borca karşılık da Mısır’dan alınan 80.000 kese akçe ile İzmir ve Suriye gümrükleri teminat gösterildi.
Sonuç olarak Kırım Savaşı, Tanzimat yenilikleri gibi başarılarına karşın Abdülmecit dönemi üzüntülerle dolu geçti. Abdülmecit de babası II. Mahmut gibi verem oldu ve 25 Haziran 1861 yılında İstanbul’da 39 yaşında öldü; Yavuz Selim Camisi yanında kendi yaptırdığı türbesine gömüldü. Genç yaşına ve erken ölümüne karşın 22 yıl padişahlık yaptı.
Çeşitli kaynaklara göre Sultan Abdülmecid, kişilik bakımından yumuşak ve incelikli bir insandı. Ailesine çok düşkündü. Devlet işlerini yürütmede gevşekti. Aydın, yenilikçi bir kişiydi. Usta bir hattattı, iyi bir biniciydi. Sözleri ince ve nükteliydi. Birçok eski yapıları onarttı ve yenilerini yaptırdı: Haydarpaşa, Selimiye (iki kez), Kuleli kışlalarını; Ayasofya Camisi, Galata Mevlevihanesi, Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdayi Efendi Dergâhı gibi birçok dini yapıları onarttı; Teşvikiye (1854) ve Ortaköy (1849) gibi camiler; Beykoz (1854), Küçüksu (1856) gibi kasırlar ve İstanbul’un birçok köşesinde (Haydarpaşa, Harem, Yeşilköy, Taksim, Beşiktaş, Fatih vb) çeşmeler yaptırdı. Fakat o dönemden kalan yapıların en görkemlisi ve mimarlık sanatının en seçkin örneklerinden biri Dolmabahçe Sarayıdır (1856). Abdülmecit’in 21 kadından 41 çocuğu oldu. Padişah V. Murat, II. Abdülhamit, V. Mehmet (Reşat) ve VI. Mehmet (Vahidettin) onun oğullarıdır.