Hikaye yada öykü, yaşanmış veya yaşanabilir bir olayı veya durumu, kişiyi, yer ve zaman belirterek anlatan edebî bir türdür. Diğer bir ifade ile hikaye, olmuş ya da olması mümkün olan olayları anlatan kısa sanat eserleridir. Gerçekleşmesi mümkün bir olayı yer, zaman ve kişi belirterek işleyen sanatsal kısa yazılara hikâye denir.
Hikaye yada öykü; kişi, olay veya durum, yer (çevre, mekân), zaman, dil ve anlatım olmak üzere beş yapı unsurundan oluşur. Ayrıca her hikâyede bir anlatıcı vardır. Anlatıcı, belirli bir bakış açısıyla olay veya durumu aktarır. Bir çatışma üzerinde şekillenen hikâyede olay sayısı azdır ve kişi kadrosu dardır. “İç konuşma”, “iç çözümleme”, “bilinç akışı” gibi anlatım teknikleri kullanılabilir.
Hikâyede insan ve toplum hayatının en önemli, etkili olayları veya durumları ele alınır; okurda zevk ve heyecan uyandırmak amaçlanır.
Hikâye türü, tarihî süreç içinde olaya dayalı bir tür olarak gelişmiştir. Herhangi bir olayın belli bir düzen içinde merak unsuruyla ele alındığı bu hikâye tarzına “olay hikâyesi” denir. Olayı arka planda tutarak yaşamın belli bir kesitini ele alan hikâye türüne ise “durum hikâyesi” denir.
Dünya edebiyatında hikâye türünün ilk örneği, İtalyan yazar Boccaccio’nun (Bokaçyo) Decameron Hikâyeleri (Dekameron) kabul edilir. 18. yüzyılda Voltaire (Volter), hikâye türünde eserler vermiştir. 19. yüzyılda romantizm ve realizm akımlarının etkisiyle de Batı’da hikâye türü karakteristik özelliklerine ulaşmıştır. Alphonse Daudet (Alfons Dode), Guy de Maupassant (Giy di Mupason) gibi sanatçılar bu türde eser veren sanatçılardır. Guy de Maupassant klasik hikâye türünün temsilcisidir. Rus yazar Anton Pavloviç Çehov (Anton Pavloviç Çehov) ise durum hikâyesinin temsilcisidir.
Edebiyatımızda destan, masal, halk hikâyesi, meddah hikâyeleri, mesneviler hikâyeciliğimizin ilk örnekleri olarak verilebilir. Batılı tarzda ilk hikâye örnekleri edebiyatımızda Tanzimat Dönemi’nden itibaren verilmeye başlanmıştır. Tanzimat’tan sonra Edebiyatıcedide Dönemi’nde de tekniğin güçlü olduğu hikâyeler yazılmıştır. Millî Edebiyat Dönemi’nde ise sanatçılar millî kaynaklara yönelmişler; millî tarihi, Anadolu’nun sosyal hayatından konuları hikâyelerde ele almışlardır.
Hikâyenin Öğeleri (Unsurları)
Olay: Öykü kahramanının başından geçen olay ya da durumdur. Hikâyede temel öge veya durumdur.
Çevre (yer): Hikâyede sınırlı bir çevre vardır. Olayın geçtiği çevre çok ayrıntılı anlatılmaz, kısaca tasvir edilir.
Zaman: Hikâye kısa bir zaman diliminde geçer. Hikâyeler geçmiş zamana göre (-di) anlatılır. Konu, yazarın kendi ağzından veya kahramanın ağzından anlatılır.
Kişi: Hikâyede az kişi vardır. Bu kişiler “tip” olarak karşımıza çıkar ve ayrıntılı bir şekilde tanıtılmaz. Hikâyede kişiler sadece olayla ilgili “çalışkanlık, titizlik, korkaklık, tembellik” gibi tek yönleriyle anlatılır. Kişiler veya tipler, belli bir olay içinde gösterilir. Bu tiplerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır.
Dil ve Anlatım: Hikâyenin dili açık, akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü ve tamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır. Anlatım ise, iki şekilde olur. Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anlatım “hikâyede birinci kişili anlatım” ; yazarın ağzından anlatılanlar “hikâyede üçüncü kişili anlatım”
Hikaye (Öykü) Genel Özellikleri
– Hikâye, insan hayatının bir kısmını, yer ve zaman kavramına bağlayarak anlatır.
– Hikâyede olay veya durum vardır. Olay ya da durum şahıslara bağlanır; olay veya durumun ortaya konduğu mekan ve zaman belirtilir; bunlar sürükleyici ve etkileyici anlatım ile işlenir.
– Öykülerde düşündürmekten ziyade, duygulandırmak ve heyecanlandırmak ön plandadır.
– Öyküler (hikayeler), gerçek veya hayal ürünü bir olayı kısa biçimde işler.
– Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, çoğunlukla önemli bir olay veya sahne aracılığı ile tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesi ile roman ve diğer edebiyat türlerinden ayrılır.
– Hikâye, olay eksenli bir edebiyat türüdür. Öyküde temelde bir olay mevcuttur ve olaylar genellikle yüzeyseldir.
– Hikâyeler daha çok yazarların anılarını anlatması biçiminde ortaya çıkar.
– Hikâye kısa bir edebi tür olduğu için bu yapıtlarda fazla teferruata girilmez. Olayın veya durumun öncesi, sonrası okura sezdirilir. Okur, birtakım sözcüklerden yararlanarak ve düş gücünü kullanarak kişiler ile ilgili veya olaylar ve durumlar ile ilgili hükümlere ulaşabilir.
– Hikâyeler Avrupa’da roman ile yaklaşık olarak aynı zamanlarda ortaya çıkmıştır. Özelikle Realizm akımının etkili olduğu tarihlerde öykü türü müstakil bir edebi tür olarak kendisini göstermiştir.
– Tek bir olay vardır. Olaycıklar yoktur.
– Şahıs kadrosu dardır.
– Kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır.
HİKAYE ÇEŞİTLERİ
Olay Hikayesi
Olay hikayesi, bir olay çevresinde gelişen ve sonuçlanan hikâyelerdir. Bu hikâye türünde ana olay “serim, düğüm, çözüm” bölümleriyle anlatılır. Olay örgüsü hikâyenin en önemli yapı unsurudur. Kişiler bu olayın çevresinde kurgulanır. Olay hikâyesinde çâtışma ön plandadır. Hikâye sürekli bir aksiyon (hareketlilik) içerir. Mekânla kişiler arasında güçlü bir ilişki vardır. Kişi ile kişinin yaşadığı çevre bütünlük gösterir. Gamsızın Ölümü hikâyesi, bütün özellikleriyle bir olay hikâyesi örneğidir. Bir köpeğin başından geçen bir olay, birden fazla etkili çatışmayla okura sunulmuş, hikâyenin sonunda da düğüm çözümlenmiştir.
Ayrıntının önemsendiği bu hikâye türünün ilk önemli örneklerini Fransız yazar Maupassant verdiği için bu tarz hikâyeye “Maupassant tarzı hikâye” de denir. Ayrıca bu tarz hikâyeye “klasik hikâye” de denir. Bizim edebiyatımızda Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay gibi birçok yazar bu tarz hikâyelerle tanınmıştır.
Durum Hikâyesi
Durum hikâyesi, yaşamın veya insan davranışlarının bir kesitini veren hikâyelerdir. Bu hikâye türünde büyük olaylar anlatılmaz. Olay basitleştirilir veya olaya çok önceden olmuş izlenimi verilir. Hikâyenin merkezi olay değil olayın çevresindeki durum ve duygulardır. Olaydan çok psikolojik tahlillere yer verilir. Amaç, okurda bir izlenim uyandırmaktır. Kişiler fazla idealize edilmez. Mekân tasvirlerine ağırlık verilmez. Bir girişe ihtiyaç duyulmadan doğrudan durum (kesit) anlatılır, sonuç bölümüne de genellikle yer verilmez.
Rus yazar Çehov bu hikâye türünde ilk eserleri verdiği için bu tarz hikâyeye “Çehov tarzı hikâye” de denir. Ayrıca bu tür hikâyeye “kesit hikâyesi” de denir. Bizim edebiyatımızda Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Tarık Buğra gibi birçok yazar bu tarz hikâyelerle tanınmıştır.
Modern Hikâye
Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir.
Hikâyede bir tür olarak 1920’lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Franz Kafka’dır Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları, felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer.