Fransız skolastik düşünürü, tanrıbilimci; dil, diyalektik ve ahlak filozofu Pierre Abelard (Petrus Abelardus), 1079 yılında Fransa, Le Pallet’de dünyaya gelmiştir.
Petrus Abelardus, Roscelinus ve Champea-uxlu Guillaume’un öğrencisi oldu. 1111 ‘de Melun’da, sonra Corbeil’de okul açtı. 1113’te Paris’te Nötre Dame okulunun müdürlüğüne getirildi. Rahip Fulbert’in yeğeni Heloise’den çocuğu olunca gizlice evlendilerse de kızın ağabeyleri evlerini basarak Abaelardus’u hadım ettiler. Bu olay üzerine Heloise rahibe, Abaelardus da keşiş oldu. Bu sırada yazdığı De Unitate et Trinitate Divina (Kutsallığın Tekliği ve Üçlüğü) kitabını, Kilisenin buyruğuyla kendi etleriyle yakmaya mahkûm edildi (1122). Nogent sur Seine’de Ruhülkudüs manastırını kurdu. Az sonra ayrılıp 4 yıl süreyle St. Gildas rahipliğini üstlendi. Resmi öğretiyle bir kez daha çeliştiğinden, 1141’de yeniden yargılandı. Son iki yılını Cluny Manastırı’nda Petrus Venerabilis’e sığınarak geçirdi. Yukarda anılan kitabından ve acılı yaşamını anlatan, önemli felsefi düşünceler taşıyan özyaşamıyla ilgili mektubu Hisioria Calamitatum (Felaketlerin öyküsü)’nden başka başlıca eserleri: Sic el non, (Böyle de değil) 1122. Theologia Christiana (Hıristiyanlığı Tanrıbilgisi) 1124; Scito te İpsum (Kendini Tanı) 1125-1138; Introductio ad Theologiam (Tanrıbilgisine Giriş) 1140.
Abaelardus’un yöntemi, her tezden sonra karşı tezi de vermek ve çözümü okuyucuyu bırakmaktır. Öğrencisi Peter Lombard’ın Tanrıbilgisi el kitabında uyguladığı bu yöntem ortaçağın sonuna kadar model olarak alındı.
Abelardus tümeller tartışmasını canlandırdı. Tümellerin gerçek varlıklar olduğunu ileri süren gerçekçi görüşe karşı çıktı. Bir nesneyi başka bir nesneyle dile getiremeyiz (birini ötekinin yüklemi yapamayız) ama birçok nesneyi bir tümelle dile getirebiliriz. Bu nedenle tümel, nesne olamaz. Tümelin yalnızca bir sözcük olduğunu söyleyen ve gerçekçiliği karşıtı olan adcılığı (nominalizm) da kabul etmez. Tümeller sözcükler (voces) değil, kavramsal yüklemlerdir (sermones). Bir nesne sınıfının özelliklerini belirten genel düşünce aklın bir kavrayışıdır ve akıl bunu kavram olarak dışarı vurur. 1140’ta Sens Kilisesi meclisince kınanan Tanrıbilgisine Giriş’te inancımızın kör inanç olmaması için incelenmesi gereğini savunur. Tanrı bilgisinde mantık yöntemleri uygulanmalı; akıl inançtan önce gelmelidir. Din doğmalarının mantıkça kanıtlanamayacağını anladığından, kabul edilmelerini özgür iradeye bağlar. Bağımsız düşünmesi ve akla saygısına karşı skolastik tutumdan bütünüyle sıyrılamamıştır. Dinsel öğretinin, nedenler araştırılmadan anlam kazanamayacağını söylemesine karşın nedenler doyurucu olmazsa, yine de kabul edilmesi gerektiğini ileri sürer. Kilisenin öfkesini çeken Üçlük (teslis) öğreticiydi; Peder (Tanrı), Bir olan ya da İyilik; Oğul, Logos ya da Tanrısal Akıl; Kutsal Ruh, Evrensel Ruhtur. Bu üç kişiliği kudret, bilgelik ve Tanrı iradesi olarak yorumladı. Ethik’inde (ahlak felsefesi) iyi niyetin değerini Kant’dan önce ilk kez açık bir dille gösteren odur. Bir eylemin doğruluğu ya da yanlışlığı, sonucunda değil, eyleyenin niyetindedir. Bilinçli kötü niyeti günah kavramına bağlamakla dinsel terimlerden kurtaramamasına karşın, sorunun çekirdeğine girmiştir, çünkü bilinçle eyleme dökülen niyet iyi de olsa kötü de olsa iradeye, seçmeye dayanır. Öyleyse ahlak bir vicdan sorunudur. Kişi vicdanına göre eyliyorsa, yanlış yapsa da günah işlemiş olmaz. Ama erdeminin halis olması için, doğru olduğunu düşündüğü şey gerçekten, nesnel olarak doğru olmalıdır. Doğrunun karşıtındaki her eylem, genel anlamda günahtır; dar anlamda ise, kötüyü iradeyle işlemek günahtır.