Yetişkin bir insanın vücudunda, günlük dilde «tuz» dediğimiz yüz gram kadar sodyum klorür bulunur. Bu tuzun bir bölümü idrar ve terle hergün dışarı atıldığından, yaşayabilmek için, atılan tuzun yeniden kazanılması gerekir. Tuz, tıpkı su, hava ve besinler gibi yaşamamızın zorunlu öğelerinden biridir.
Neyse ki, böylesine önemli bir madde olan tuzun doğadaki kaynakları hem çok, hem de tükenmeyecek kadar zengindir. En önemli tuz kaynağı olan deniz suyunun her metre küpünde otuz – kırk kilo toz bulunur. Deniz, göl ve akarsu tuzlalarından tuz elde edebilmek için, suyu güneş ve rüzgârla buharlaştırmak gerekir. Burada en büyük güçlük, tuza acı bir tad veren klorürle magnezyum sülfatı ayırmaktır. Kuzey ülkelerinde başka bir doğal yöntem uygulanır: deniz suyu dondurulduktan sonra, tuz elde etmek için daima saf sudan oluşan buz tabakasını kaldırmak yeter.
İkinci tuz kaynağı kaya tuzlarıdır. Toprakta büyük kütleler halinde bulunan bu kayalar kurumuş denizlerin kalıntısıdır. Bazı tuz yataklarının yüzölçümü 1500 km2 yi, kalınlığı ise elli metreyi bulur. Kaya tuzu yatakları kömür ocakları gibi, işletilir. İçinde çeşitli yabancı maddeler bulunan kaya tuzu genellikle sanayide ve tarımda kullanılır.
Üçüncü kaynak ise pompa ile toprak altından çıkarılan, daha sonra ısıtılarak yoğunlaştırılan tuzlu sulardır.
Tuz havadaki nemi kolayca emer, sıvılaşır, sonra da topak topak olur. Bu sakıncayı ortadan kaldırmak için sofra tuzları yoğun bir kurutma işleminden sonra magnezyum karbonat ve kireç fosfat ile karıştırılır.
Tuz kaynakları zengin olan yurdumuzda deniz, göl, akarsu ve kayatuzu tuzlaları vardır. Bu tuzlalar Ağrı, Ankara, Çankırı, Çorum, Erzurum, Erzincan, Eskişehir, İzmir, Kars, Konya, Muş, Nevşehir, Siirt, Sivas, Tunceli, Van illerinde toplanmıştır.