Tefekkür, düşünmek demektir. Tefekkür; kişinin, akli kabiliyyeti nisbetinde, Allah-u teala’nın yarattığı şu kainatın içindeki varlıkların yaratılış özelliklerini ve hikmetini düşünüp Allah’ın azametini idrake çalışmasıdır. İnsanoğluna yüce Allah”ın bağışladığı en büyük nimetlerden birisi de düşünmektir. Bununla iyiyi kötüden, haklıyı haksızdan ayırabiliriz. Düşünmeden girişilen işler bizi daima zarara uğratır. Düşünmek bir ibadettir. Allah”ın yarattıklarına bakarak tefekküre dalar ve ibret alırız. Bu yüzden “Bir saat tefekkür bin yıllık ibadetten hayırlıdır” denilmiştir.
Tefekkür, herhangi bir mesele hakkında düşünme, zihni yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varma demektir. Düşünebilen insan yeni ve büyük eserler meydana getirebilir. Vaktini lüzumsuz konuşmalarla geçiren ve düşünmeye üşenen insanlar bu dünyadan hayırlı bir eser bırakmadan göçerler. Müslümanlar az gülmeli, fakat çok düşünmelidirler.
Tefekkürün karşıtı, Gaflet’tir. Düşünceden yoksun olmaktır ki, insana asla yakışmaz.
Allah Resulünün (as);
– Bir saat tefekkür, altmış yıl (nafile) ibadetten daha hayırlıdır! buyurduğu rivayet edilir.
Yüce Allah’ın kudretine delalet eden varlıkları düşünmeye dalmak bir ibadettir. Birçok maddî ve manevî buluşlar ve yükselmeler hep tefekkür (düşünme) sayesinde olmuştur.
Hz. Muhammed (s.a.s)’e en çok etki eden ayetlerden biri, tefekkürle ilgilidir. İki kişi Hz. Âîşe (r.a)’ı ziyaret etmişler. Onlardan biri, “Hz. Muhammed (s.a.s)’de gördüğünüz etkileyici bir şeyi bize anlatır mısınız?” deyince, Hz. Âîşe (r.an) şöyle demiştir:
“Resulullah (s.a.s) bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Namazda çok ağladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında yerleri ıslattı. Sabah ezanı için gelen Hz. Bilâl (r.a):
“Ya Resulullah (s.a.s)! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?” deyince, o: “Bu gece Yüce Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır” dedi ve ayeti okudu:
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette aklıselim sahipleri için ibret verici deliller vardır” (Âl-i İmrân, 3/190).
Ondan sonra Resulullah (s.a.s): “Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun” dedi.
Bu ayette, tefekküre davet edilen akıl sahiplerinin durumunu açıklayan bir sonraki ayetin meâli de şöyledir:
“Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar, gözlerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler (düşünürler). Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!..” (Âl-i İmrân, 3/191).
İbn Abbas (r.a)’ın naklettiğine göre, bazı insanlar Allah’ın zatı hakkında düşünmek istediler. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.s) bu hususta şu açıklamada bulundu:
“Allah’ın yarattıkları hakkında düşünün. Allah’ın zatını düşünmeyin. Allah’ın şahsı hakkında düşünmeye güç yetiremezsiniz”
Lokman (a.s) yalnız başına tenha bir yerde oturup tefekkürde bulunurdu. Kendisine: “Niye yalnız oturuyorsun? İnsanlarla oturup sohbette bulunsan, daha iyi olmaz mı?” diye sormuşlar. Lokman (a.s) şu cevabı vermiştir: “Uzun süre yalnız kalmak, tefekküre daha müsaittir. Uzun süre tefekkürde bulunmak da, insanı cennetin yoluna sevkeder” demiştir.