Kafkas Kartalı Şeyh Şamil 1797 yılında Dağıstanın Gimri köyünde doğmuştur. Bütün Kafkasya, Rusların kıskacında kan ağlarken, O soylu ve samimi bir mümin olarak yetişti.
Camilerin kilitlendiği, ezanların susturulduğu, müslümanların Rus çizmelerinin altında ezildiğini görerek büyüdü. Yüreğindeki hürriyet ve istiklal aşkı kısa bir sürede onun bilgili kültürlü, iman ve azim dolu bir insan olarak yetişmesini sağladı.
1834 yılında Kafkasya Türklerinin başına geçti. Artık Rus orduları karşılarında İmam Şamil isimli bir kahraman bulacaklardı.
İmam Şamil kısa bir sürede bütün Kafkas Türklerini sağlam bir disiplin altında teşkilatlandırarak kendisinden kat kat üstün Rus ordularına karşı amansız bir kavgaya girişti. Komutanları Hacı Murat, Şuayb Molla ve Gazi Muhammed gibi cesur insanlarla beraber Rusları defalarca bozguna uğrattı.
Rus generalleri Şeyh Şamil’in önünde ne yapacaklarını bilemiyor, perişan oluyorlardı. Çar I. Nikola büyük maddi imkanlar ve ünvanlar teklif ederek Şeyh Şamil’i bu hürriyet mücadelesinden vazgeçmeye çağırdı. Şeyh Şamil gelen elçilere Çarla katiyyen görüşmeyeceğini, hürriyet ve istiklal aşkının şan, şöhret ve para ile değiştirilemiyeceğini haykırdı. “Dinim ve Milletim uğruna ölünceye kadar çarpışacağım.” dedi.
Artık Dağıstan’ın yalçın kayalarında Şeyh Şamil’in bayrağı dalgalanıyordu. Ruslar ne yapıp edip bu büyük kahramanı susturmak istediler.
1. Nîkoladan sonra Rus tahtına geçen 2. Aleksandr 500 bin kişilik bir ordu kurup Şeyh Şamil’in ve askerlerinin üzerine saldırdı. Yıllar boyu düşmana kan kusturan Şeyh Şamil neticede 400 kadar yakınıyla Gunip köyüne sığındı. Çevresindeki bu 400 Dağıstan kahramanıyla tam iki ay binlerce Rus askerine karşı koydu.
Muhasara uzayıp gidiyor, köydeki kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar açlık ve susuzluk içinde kıvranıyorlardı. Artık yapılacak hiç bir şey kalmamıştı. Geride kalan bir avuç müslümanın da yok olup gitmemesi için Şeyh Şamil 1859 yılında 6 Eylül günü Ruslara esir oldu.
Çar, Şeyh Şamil’i büyük bir törenle karşıladı. Rusya’da ona bir kahraman muamelesi gösterdiler. On sene sonra Şeyh Şamil Hacca gitmek için izin alıp önce İstanbul’a, sonra da Hicaz’a gitti. İstanbul’a geldiğinde başta padişah Abdülaziz olmak üzere milletimizin coşkun sevgi gösterisiyle karşılandı.
Hac görevini ifa ettikten sonra 1871 yılında vefat ederek, Cennet’ül Baki Mezarlığı’na defnedildi.
Dağıstan İstiklal Harbi’nin bu unutulmaz komutanı uzun boyu, büyük ve derin imanı, eşsiz kahramanlık ve cesaretiyle ismini Türk-İslâm tarihine altın harflerle yazdırmıştır.
Şeyh Şamil ve Başarıları
Çar 1. Nikola, Şâmil’le bizzat görüşmek sevdasına düşmüştü. Bu işe de en güvendiği generallerinden Viyanalı Kluk Van Klugenav’ı me’mur etmişti. Şeyh güçlükle generali görmeye razı oldu. 1837 yılı Eylülünün 18’inci günü Şâmil, Çar’ın fevkalâde mümessilini mutantan maiyetiyle beraber Nehri civarında kabul etti. İmam Şâmil, generale, yere serdirdiği Kafkas yamçısında yer gösterdiği zaman bir bacağı müritlerin güllesiyle sakat kalan topal general Şâmil’i büyük bir tazimle selâmlamış ve istemeyerek bu yamalı yamçıya ilişmişti. Çarın sonsuz va’d ve parlak teklifleriyle dolu bir mektubunu okuyan general susar susmaz Şâmil hızla ayağa kalkarak “NAMAZIM GEÇİYOR!” diye heybetle geri çekilmişti. Biraz sonra İmam, sapsarı kesilen generale cevabını şu sözlerle bildirdi:
“General! O Nikola’ya git ve de ki, senin yerinde eğer şu anda kendisi bulunsa ve bu sefil teklifleri bana bizzat yapmak cesaretinde bulunsaydı ona ilk ve son cevabı şu kırbacım verirdi. ”. İmam ayrıca mücadeleye sonuna kadar devam edeceğine dair kat’i beyânat vermişti.
Kafkas Orduları Başkumandanı General Feze, ikinci bir teşebbüs olmak üzere, İmam Şamil’e tekrar başvurduğu zaman onun da aldığı cevap şu oldu:
— Gımrı, 28 Eylül 1837 —
“Ben, Kafkasya’nın hürriyeti için silâha sarılan muhariplerin en hakiri Şâmil, Allah’ın himâyesini Çarların efendiliğine fedâ etmemeye ahdeden, özü sözü doğru bir müslümanım. Çar. 1. Nikola’yı tanımadığımı, onun irâdesinin bu sarp dağlarda sökmeyeceğini General Kluge’ye anlayabileceği bir dille tekrar tekrer söylemiştim. Sanki bu sözler taşa söylenmiş gibi Çar ile görüşmek üzere beni hâlâ Tiflis’e çağırıp duruyorsunuz. Bu dâvete icâbet etmeyeceğimi bu mektubumla son defa size bildiriyorum. Bu yüzden fâni vücudumun parça parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem, bu kesin kararımı asla değiştirmeyeceğim. Cevabım işte bundan ibarettir. Nikola’ya ve kölelerine böylece malum ola!..”
Ahulgoh müdafaası, Şâmil’in bir avuç Dağlı ile gösterdiği eşsiz kahramanlıkların en meşhurlarındandır. Bu kaleye üç Rus ordusu birden saldırmıştı. Aylarca devam eden keşif topçu ateşine ve taarruzlara bu bir avuç mücahid göğüs germiş, her türlü mahrumiyetlere katlanmıştı. Kale düşerken dişi kartallar gibi kadınlar da çarpışıyordu. Esir olmamak için çocuklarını göğüslerine bastırarak kayalardan kendilerini atıp parçalanıyorlardı. Bunların arasında İmam’ın kahraman kız kardeşi de vardı. Şâmil’in zevcesi ise kucağındaki yavrusu Mehmet Sait’le süngülenerek şehit edilmişti. Şeyh yakalanmak üzere idi. Fakat en sıkışık zamanlarında kerametler gösterirdi. Nitekim tamamen mahsur ve içeri girilmiş Ahulgoh’tan sırtına bağladığı oğlu Gazi Mahummed’le, uçurumları iplerle aşmış, başka başka savaşlara doğru uçmuştu. (İslam-Türk Tarihinin Altın Sahifeleri, Celal Yıldırım, s.556-557)