Mevlana kimdir ve Mevlana kelimesi ne anlama gelir? Mevlana sözleri, şiirleri, biyografisi ve Mevlana eserleri bu sayfada derledik. İşte Mevlana Celaleddin Rumi hayatı kısaca.
Mevlana Celaleddin Rumi, İslâm dünyasının en büyük düşünür ve şairlerindendir. Muhammed Celâleddîn-i Rumi, veya kısaca bilinen adıyla Mevlana, 30 Eylül 1207 yılında Afganistan Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Fars Sünni Müslüman şair, fâkih, âlim, ilahiyatçı ve Sufi mutasavvıf Mevlana Celaleddin Rumi, 13. yüzyılda yaşamıştır. Gerçek ismi Muhammed’tir. Mevlana ve Rumi adları ise sonradan eklenmiştir. Yaşadığı dönemde Anadolu’ya Diyarı Rum denildiği için Rumi soyadını, zaman içinde de kendisine duyulan büyük saygının ifadesi olarak efendimiz anlamına gelen Mevlana adını almıştır.
Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled, annesi Mümine Hatun’dur. Babası, devrinin en büyük bilginlerindendir. Annesi Mümine Hatun ise Harzemşahlar imparatorluk hanedanından bir prensestir.
En güzel Mevlana sözleri sayfası için Tıklayın!
Bahaeddin Veled, manevi nüfuzundan çekinen Harzem hükümdarı ile arası açılınca ailesi ile birlikte Belh’den ayrıldı. Bağdat’a, oradan da Mekke’ye gittiler. Sonra Şam yoluyla Anadolu’ya geçtiler. Anadolu’da Selçuklu İmparatorluğu en muhteşem çağını yaşıyordu. Sultan Alaaddin Keykubat, onları büyük bir saygıyla karşıladı ve Konya’ya yerleştiler.
Mevlana, babasının ölümünden sonra büyük medreselerde ders vermeye başladı. Çok sayıda talebe yetiştirdi. Çevresi bir ilim ve hikmet yuvası haline geldi. Derslerine bazen sultanlar ve vezirler bile iştirak ediyorlardı. Bu hal 1244 yılına kadar devam etti. 1244’de Şems-i Tebrizi isimli bir şahısla tanıştıktan sonra ders vermeyi bıraktı. Gece gündüz Şems-i Tebrizi ile beraber kalıyor, onunla konuşuyor, sohbet ediyordu. Artık tamamen değişmiş bambaşka bir insan olmuştu. Şems-i Tebrizi, kısa bir süre sonra ayrılınca Mevlana Hazretleri kendini tasavvufa ve şiire verdi. 66 yaşında bir karaciğer rahatsızlığından vefat edinceye kadar devamlı olarak yazdı. 12 Aralık 1273’de yani vefatında her dinden ve her yaştan büyük bir halk topluluğu tabutunun arkasından gözyaşı döktü. Mezarı Konya’daki Yeşil Türbe’dedir. Vefatından sonra oğlu Sultan Veled Mevlevi Tarikatı’nın esaslarını kurarak babasının yerini aldı. Mevlana hayatı boyunca çevresine ışık olmuş, şaşırmış insanlara yol göstermiş, arkasından pek kıymetli eserler bırakarak, can ve gönülden aşık olduğu Hazret-i Allah’a kavuşmuştur.
Mevlana’nın başlıca eserleri: Mesnevi, Divan-ı Kebîr ve Mektubat’tır.
MEVLANA ŞİİRLERİ
BEN BENDE DEĞİL
Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,
Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki
Sen benmisin, bilmiyorum, ben mi senim.
ETME
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için…
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa Mevlana Şiirleri da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme
BU AYRILIK
Kusuruma bakmayın benim, dostlar,
bağışlayın beni.
Ben davullara, bayraklara aldırmayan
bir padişahın yoluna düşmüşüm,
deli divane olmuşum.
Çok uzaklardan yürüyen bir adam gibiyim ben,
çok uzaklardan geçen bir hayal gibi.
Ama yok da sayılmam hani,
var olan bir şeyim ben.
Haydi ben bensiz geleyim,
sen sensiz gel.
Ne varsa şu ırmağın içinde var,
soyunalım iki can,
dalalım şu ırmağa, hadi.
Bu kupkuru yerde yakınmadan gayri ne gördük,
bu kupkuru yerde ne gördük zulümden gayri.
Bu ırmakta ne ölmek var bize,
bu ırmakta ne gam var, ne keder var, ne dert.
Bu ırmak alabildiğine yaşamaktan,
bu ırmak iyilikten, cömertlikten ibaret.
Durma, çabuk gel, gelmem deme.
Ne evet demek yaraşır sana, ne hayır, dostum,
senin şânına sadece gelmek yaraşır.
BİRLİĞE ULAŞ
Beri gel, daha beri, daha beri.
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür, bu savaş nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte.
Ne diye bu direnme böyle, ne diye?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek,
ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?
Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikiside,
peki, kutlu ne, kutsuz ne?
Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız
iki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?
Sen habire gevele dur bakalım,
habire ‘usul boylu birlik çam ağacı’ de,
sonu nereye varır bunun, nereye?
Şu beş duyudan, altı yönden
varını yoğunu birliğe çek, birliğe.
Kendine gel, benlikten çık, uzak dur,
insanlara karıl, insanlara,
insanlarla bir ol.
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz.
Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dane.
Erkek arslan dilediğini yapar, dilediğini.
Köpek köpekliğini ede durur, köpekliğini.
Tertemiz can canlığını işler, canlığını.
Beden de bedenliğini yapar, bedenliğini.
Ama sen canı da bir bil, bedeni de,
yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine,
hani bademler gibi, bademler gibi.
Ama hepsindeki yağ bir.
Dünyada nice diller var, nice diller,
ama hepsin de anlam bir.
Sen kapları, testileri hele bir kır,
sular nasıl bir yol tutar, gider.
Hele birliğe ulaş, hır gürü, savaşı bırak,
can nasıl koşar, bunu canlara iletir.