Hz Meryem Kur’an-ı Kerim’de ismi ve kıssası geçen büyük Peygamberlerden Hz İsa’nın annesidir. İsrailoğulları’ndan İmran isimli bir zatın kızıdır. Annesinin ismi Hanne’dir. Küçük yaşlardan itibaren Kudis’teki Beyti Makdis’e yerleşmiş ve Hz. Zekeriya’nın himaye ve terbiyesi altında yetiş, miştir.
Hz Meryem, Hristiyanlık ve İslam dinine göre önemli ve kutsal kişilerden biridir. Meryem Ana ve Bakire Meryem olarak da anılır. Hz Meryem Kur’an-ı Kerîm’de ismi geçen doğrudan telaffuz edilen tek kadındır. Kur’an’ın ondokuzuncu sûrenin adı Meryem suresi’dir.
Gece gündüz ibadetle meşgul olan Hz. Meryem genç bir kadın olunca, yüce Allah’ın İlahî emri gereğince babasız bir çocuk doğurmaya memur edilmiştir. Bu çocuk Hz. Ademi hiç yoktan var eden Allah’ın eşsiz kudretinden bir işaret olacaktır.
Hz Meryem, hiç bir erkeğe dokunmadığı halde hamile olmuş ve günü gelince Hz. İsa’yı doğurmuştur. Fakat bunu insanlara nasıl izah edeceğini düşünerek, büyük üzüntülere düşmüştür. Oğlu Hz İsa (as) doğar doğmaz konuşmuş ve annesini teselli etmiştir.
Hz Meryem’i kucağında bir çocukla gören onu kınamış, “bu çok çirkin bir hal ey Meryem” demişlerdir. Hz Meryem hiç bir cevap vermemiş, kucağındaki çocuğu göstermiştir. O zaman insanları şaşkınlıkla donduran bir şey olmuş, Hz İsa onlara karşı konuşarak, “kendisinin bir Peygamber olduğunu,” söylemiştir.
Hz Meryem böyle ilahi bir nimete kavuştuğu için Allah’a şükretmiş, O’na karşı ibadetlerini daha da artırmıştır. Sevgili Peygamberimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde Hz Meryem’in cennetlik kadınların efendisi olduğunu söylemiştir.
Hz. Meryem oğlu Hz İsa’nın göğe çekilmesinden sonra vefat etmiştir.
Kuranı Kerim ışığında Hz Meryem kıssası
Kur’anı Kerimde Hz Meryem’den bahseden ayetler şunlardır; Al-i İmran Suresi 3:35-37, 42-47, 59, Nisa Suresi 4: 156-158, Maide Suresi 5:75, Meryem Suresi 19: 16-34, Mü’minun Suresi 23:50, Tahrim Suresi 66:12, Enbiya Suresi 21:91.
Hz Meryem’in mucizelerle dolu hayatını Allahü Teâlâ Kitabında meâlen şöyle bildiriyor:
«Habibim! Kur’ân’da, Meryem kıssasını ailesinden ayrılıp Beyt-i Makdis’in doğu tarafında bir yere çekildiği zamanı da an!»
«O zaman Melekler şöyle demişlerdi:
— Ey Meryem! Allah sana kendi tarafından bir kelime ile «Ol!» demesiyle vücud bulacak bir çocuk müjdeler! îmran’ın hanımı Hanne:
— Ey Rabbim! Ben karnımdaki yükü, kendimden alâkasını keserek Sana adadım. Hemen adağımı benden kabul et! Beyt-i Makdis’ine hizmet etsin. Sen Rabbim sözümü muhakkak iyi işitir, niyetimi çok iyi bilirsin! demişti.
Kadın vaktâ ki hamlini doğurdu:
— Rabbim hamlimi dişi doğurdum, bununla beraber Allahü Teâlâ onun ne doğduğunu ve erkeğin dişi gibi olmadığını daha iyi bilir. Rabbim! Ben ona Meryem diye de ad koydum. Şimdi ben, onu ve zürriyetini huzurundan kovulmuş şeytanın şerrinden Sana havale ediyorum! dedi.
Bunun üzerine kadının bu dileğini Rabbi, güzel bir suretle kabul buyurdu. Ve Meryem’i güzel bir surette yetiştirdi. Zekeriyya’yı onu idare etme hususunda kefil kıldı. Zekeriyya mahfele Meryem’in yanına her girdiğinde onun yanında taze bir rızık, kâh yazın kış meyvesi, kâh kışın yaz meyvesi bulurdu. Ona:
— Ey Meryem! Bu rızık sana nereden geldi? diye sorardı. O da:
— Allah tarafından! diye cevap verirdi.
Şüphe yok ki, Allah dilediği kişiyi hesapsız rızıklandırır.
Habibim! Meleklerin, husûsiyle Cibril’in:
— Ey Meryem! Allah senin hayâtını, terbiyeni, rızkını kendi üzerine aldı, seni kadınları kirleten hallerden tamamiyle temiz kıldı. Bu husus için seni zamanının bütün kadınları üzerine yükselterek seçti. Ey Meryem! Rabbine dîvan dur da secde ederek, rükû edenlerle beraber eğilerek cemaatle namaz kıl! dediği vakti an!, işte Habîbim! Bu Zekeriyya ve Meryem kıssası senin ve kavminin idrâkinden uzak olan haberlerdendir. Şimdi onu, tarihin bu uzak haberini biz sana vahyedip bildiriyoruz. Yoksa Habibim! îmran oğulları Meryem’i hangisi himâyesi altına alacak diye aralarında fal oklarıyla kur’a attıkları sırada sen yanlarında değildin!. Onlar Meryem’i himaye hususunda biribirlerine karşı gayret gösterirken de yanlarında bulunmadın.
Habibim! Kur’ân’da Meryem kıssasını da an! Hani Meryem ailesinden ayrılıp Beyt-i Makdis’in doğu tarafında bir yere ibâdet için çekilmişti ve onlardan beri bir yer de edinmişti, işte bu inziva halinde Meryem’e biz, Cibril’imizi gönderdik de Cibril ona düzgün bir insan suretine girerek göründü. Meryem iffetinden ona:
— Ben bütün safvetimle senden Rahmân’a sığınırım!. Eğer sen Allah’dan korkar isen benden uzaklaşırsın! dedi.
Cibril:
— Emîn ol, ben sığındığın Rabbin elçisiyim. Ben sâde sana tertemiz bir oğlan vermeye sebep olmak üzere gönderildim, dedi. Meryem:
— Benim için oğlan nasıl olabilir ki, hâlâ bana nikâh ile bir insan dokunmamıştır. Ben bir fahişe de değilim, dedi. Cibril:
— Hakikat dediğin gibidir. Fakat Rabbin: O, bana çok kolaydır. Bu çocuğu biz halka kudretimizden bir delil, tarafımızdan insanlara bir rahmet kılmak için vereceğiz. Artık o, ezelde kaza edilmiş bir emir bulunuyor, buyurdu, dedi.
Bunun üzerine Cibril, Meryem’in gömleği içerisine bir hayat nefhası üfleyerek Meryem İsa’ya hamile oldu. Ve hamli ile ailesinden uzak bir yere çekildi. Doğum başlayınca ağrı onu dayanmak için kuru bir hurma ağacına götürdü. Meryem haya ve teessür içerisinde:
— Ah, keşki ben bundan önce öleydim, unutulmuş, adı anılmaz olaydım, dedi.
Bunun üzerine Meryem’e onun altından yeni doğmuş yavru İsa:
— Sakın mahzun olma!. Rabbin senin altında küçük bir ırmak yarattı. Şu canlanan hurma ağacının dalını da kendine doğru çekip silkele! Üzerine taze hurmalar dökülsün!. Artık ye, iç, gözün aydın!. Şimdi ey Meryem! Kavmine gideceksin, tabiî onlardan birini görürsen: «Ben Rahmân’a sükût orucu nezrettim. Bu adağımı bildirdikten sonra bugün hiç bir insana söz söylemeyeceğim!» dersin, dedi.
Bunun üzerine Meryem çocuğunu yüklenerek onunla kavmine geldi. Onlar:
— Ey Meryem! Sen çok acayip bir şey getirdin. Ey Harun’un hazır olan neslindeki hemşiresi! Senin baban kötü bir kişi değildi. Anan da bir fahişe değildi, dediler.
Bunun üzerine Meryem, İsa’ya işaret etti, buna sorunuz demek istedi. Onlar:
— Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz? dediler. İsa onlara karşı dedi ki:
— Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitap verdi, beni Peygamber yaptı, insanlara hayırlı kıldı, ben hayatta olduğum sürece bana namaz ve zekât tavsiye ve emretti. Anama da hürmetkar kıldı. Beni bir kibirli, bir yaramaz kılmadı. Artık selâm bana hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem diri olarak ba’s olunacağım gün. İşte şu vasıfları sayılan Meryem oğlu İsa’dır. Hakkında Yahudilerin sihirbaz, Hıristiyanların Allah’ın oğlu diye çekiştikleri «Kelimetullah»dır, Oğul edinmek hiç bir zaman Allah’a gerekmez. Allah bu ithamlardan münezzehtir. O, bir şeyi murad edince ona yalnız «Ol!» der de o şey hemen vücud buluverir. Hem iyi biliniz ki, Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Şu halde yalnız O’na ibadet ediniz!. Bu yol doğru bir yoldur. Ancak mületler, fırkalar daha sonra kendi aralarında ihtilâfa düştüler. Şimdi artık büyük bir günün görülecek hesap ve dehşetinden azâb ve helak o küfredenlere. Onlar kıyamette bizim dîvanımıza gelecekleri gün neler işitecekler, neler görecekler? Ancak şaşılır ki kıyamette gören ve işiten o zâlimlerin bu hisleri bugün dünyada açık bir dalâlettir. Şimdi onlar gaflet içinde olup imân etmezlerken o hasret ve kıyamet gününün, cennetlik, cehennemlik emri hükme yaklaştığı saatin dehşeti ile o gaafilleri korkut habîbim!. Her halde şu arza ve üzerindeki her ferde biz vâris ve sahip olacağız. Zalimler ise hep bize geri döndürüleceklerdir.» (Meryem ve Âl-i Imran Sûreleri)