İlk kibritler, ince ve küçük odun çöplerinin eritilmiş kükürt içine batırılıp çıkarılmasıyla yapılmaktaydı. Bunları tutuşturabilmek için, yanmakta olan bir başka cisimle temas ettirmek gerekiyordu.
Kimyasal kibritler ise, geçen yüzyılın başında ortaya çıktı. Bunlar da ancak zaçyağına batırılarak alev alabildiklerinden, tehlikeliydiler. Kibrit yapımında beyaz fosforun kullanılması ise, bu maddenin zehirleyici olması bakımından sakıncalıydı.
Bugün, milyonlarca insan arasından acaba kaçı, bu dikdörtgenler prizması biçimindeki kibrit çöpünün başında hangi maddenin bulunduğunu ve kutunun kenarına sürtülür sürtülmez neden alev aldığını doğru olarak bilebilir? Gerçekten de kibrit başı, oldukça karışık bir bileşimden meydana gelmiştir. Önceden parafinlenen kibrit çöpünün baş kısmında, genellikle şu beş maddenin karışımı bulunur: Potasyum klorat, mangan dioksit, potasyum bikarbonat, antimon sülfür ve cam tozu… Bileşimi böyle olan kibritler emniyetlidirler; bunlar, kükürt başlı kibritler gibi, herhangi bir sert düzeye sürtülmekle tutuşmazlar. Bunların yanabilmesi için, kibrit kutularının yanlarında bulunan bir sürteceğe gerek vardır. Bu sürtecek, üzerine kırmızı fosfor ve cam tozu yapıştırılmış bir zımpara kâğıdından yapılmıştır.