Orucun vücub şartları beştir. Bu şartların bir kişide bulunması halinde oruç tutması kendisine farz ve vacib olur.
1- Müslüman olmak
Kafirin ve günün az bir kısmında bile olsa mürted olanın orucu sahih değildir. Mürted daha sonra iman ederse, mürtedlik sürecinde geçen tüm oruçlarını kaza etmesi gerekir. Yeni müslüman olan bir kafir ise, küfür sürecinde yapmadığı ibadetlerini kaza etmeyeceği gibi, tutmadığı orucu da kaza etmeyecektir.
2- Akıllı, baliğ ve mümeyyiz olmak ve tüm gün boyunca baygın yada sarhoş bulunmamak.
Kendi iradesi dışında ve az süre bile olsa deli olan kişi ile henüz mümeyyiz olmayan çocuğun orucu sahih değildir.
Gün boyunca, kendi irade ve isteğiyle baygın yada sarhoş olanın da orucu sahîh değildir. Bu baygınlık gün boyu değil de, daha kısa süreli olur yada irade ve isteği dışında olursa orucu geçerlidir. İrade ve istek dışı meydana gelen delilik ve sarhoşluk oruç bozar. Ancak kazası gerekmez.
Uykunun bütün gün boyu devam etmesi ise oruca zarar vermez.
3- Hayd ve nifâs’tan tâbir olmak
Hayd veya nifas durumunda olanın orucu sahih değildir. Ancak hayd yada nifas hallerinde iken tutulmayan oruçlar daha sonra kaza edilmelidir.
Oruçlu kadının, kansız bile olsa doğum yapması orucunu bozar.
Bu üç sıhhat şartının da gün boyu bulunması gerekmez. Dolayısıyla gün içinde bir anlık bile olsa riddet, delilik, hayd yada nifâs hali olursa oruç bozulur.
Hayd yada nifâs halindeki kadının oruca niyyet edip gıda almaması haramdır. Oruç niyyeti getirmeksizin gıda almaması ise, kendine veya bebeğine zarar vermemesi şartıyla cazdir.
4- Mukim olmak
Seksen (80) küsür km. bir mesâfe yolculuğuna çıkan kişi oruç tutmayabilir. Tutmadığı günleri daha sonra kazâ edecektir.
Ancak yolculuğa çıkılacak söz konusu günün fecr’inden önce, ikâmet mahallini terk etmek şarttır. Fecirden sonra çıkılan yolculukta, o günün orucu bozulamaz.
5- Oruç tutmaya gücü yetmek
Oruç tutamayacak kadar yaşlılığı, bedensel engelliliği yada iyileşmesi umud edilmeyen ve oruç tutması halinde kendisine tahammül edilemeyecek kadar meşakkat getirecek hastalığı bulunan kişinin oruç tutması farz değildir.
Bu durumda olanların, her gün için altı yüz (600) gramlık buğdayı fidye olarak fakirlere vermeleri gerekli ve yeterlidir.
Serin yada kısa günlerde oruç tutabilen yaşlılar ile uzman hekim teşhisine ve kanâatine göre iyleşmesi umud edilen hastalar ise bu fidyeyi veremez, oruçlarını o günlere erteleyip kazâ etmesi gerekir. Söz konusu günler gelmedikçe, üzerlerinden ramazân geçse bile fidye vermeyeceklerdir.
ORUÇ
İslam’ın temel ibadetlerinden biri olan oruç, hicretin ikinci yılının şaban ayında farz kılındı. Ramazan orucu, mu’temed görüşe göre, sadece bu ümmetin hususiyetlerindendir. Yani önceki ümmetler için ramazan orucu, bu nitelikte farz kılınmamıştı.
Bir görüşe göre de Ramazan orucu, daha önce yahudilere ve hıristiyanlara da farz kılınmış idi. Ancak yahudiler onu terk edip yerine Aşûra gününü tutmayı âdet edinirken, hıristiyanlar ise bu orucu ilk bahara alıp tuttular.
Ramazan ayı diğer tüm aylardan, Kadir gecesi diğer tüm gecelerden, Arafe günü yılın diğer günlerinden, cuma günü de haftanın diğer günlerinden daha faziletlidir.
Ancak kendi ümmeti açısından, Allah rasûlünün (as) doğduğu gün, tüm günlerden daha faziletli iken, Allah rasûlü (as) açısından ise, İsrâ gecesi tüm gecelerden daha faziletlidir.
Ramazân ayı, şabân ayının otuz güne tamamlanmasıyla yada âdil güvenilir ve hür olan bir erkeğin şabânın yirmi dokuzuncu gününü otuzuncu güne bağlayan akşamında, güneş batımından sonra ve çıplak gözle hilâli görmesiyle başlar.
Civar memlekette görülmesi durumunda ise, iki kişinin şehâdeti gereklidir.
Hilâlin doğuşunun îzâh edilen bu umumi sübut durumunda, herkesin ramazan orucuna başlaması gerekir.