Peygamber, yüce Allah’ın kendisiyle vahî ile iletişim kurarak peygamberlik mesajı gönderdiği ve böylece seçkin kul konumuna ve mertebesine erdirdiği kişidir. Diğer bir değişle, Allah Tealâ’nın kullarına dinlerini bildirmek için görevlendirdiği seçkin insanların her birine ‘Peygamber‘ denir. Bu zatlar Yüce Allah’ın birer elçisi demektir. Lügat manası bakımından peygamber, haber veren kimse demektir.
Peygamberler erkek ve hür olan insanlardan seçilir. Esah görüşe göre cinlerden, kadınlardan ve kölelerden peygamber gönderilmemiştir.
Peygamberlere iman, tevhid inancının temellerinden biridir. İslam dininde Yüce Allah’a, meleklere, Allah’ın kitablarına, peygamberlere, ahiret gününe, kaza ve kadere iman etmek esastır. Bunları bilip kabullenmek imanın temel şartıdır. Onun için imanın şartları altıdır, denilir. Bu şartlar müslümanlıkta kesinlikle mevcut esaslardır. Bunlara, inanılması zorunlu din ilkeleri denir. Bunlara inanmak mecburiyeti vardır. Bunları doğrulamadıkça iman gerçekleşemez. Bunlardan herhangi birini inkar etmek -Allah korusun- insanı hemen dinden çıkarır. Tekrar belirtmek gerekirse, Peygamberlere imanın bütün peygamberleri kapsaması gerekir. Bir tanesine bile inanmamak kişiyi dinin dışına çıkarır.
Peygamberler rasul ve nebi olmak üzere iki farklı kategoride gönderilmişlerdir.
a) Rasul
Kendisine peygamberlik vahyi ulaşan ve aynı zamanda o vahyi tebliğ etmekle yükümlü kılınan peygamberdir.
b) Nebi
Kendisine peygamberlik vahyi ulaşan, ancak o vahyi tebliğ etmekle yükümlü kılınmayan peygamberdir.
Kur’an-ı Kerim’de veya hadis-i şeriflerde peygamberlerin sayıları ile ilgili nass (kesin) bir bilgi yoktur. Ancak bununla ilgili değişik rivayetler mevcuttur.
En meşhur rivayete göre, peygamberlerin sayıları yüz yirmi dört bin‘dir. Bunlann üç yüz on beş’i rasûldür.
İlk peygamber, Hz. Âdem; son peygamber ise, Muhammed (s.a.s)’dir. Bu ikisi arasında sayısını ancak Allah’ın bildiği kadar peygamberler, gelip geçmiştir. Kur’an-ı Kerim’de yalnız yirmi beş peygamberin adı zikredilir. Âdem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, El-Yesa’, Zül-Kifl, Yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa ve Muhammed (hepsine selâm olsun). Bir de Uzeyr, Lokman ve Zül-Karneyn’in isimleri geçer ki, bu üçünün peygamber mi yoksa velî mi oldukları ihtilaflıdır.
Ulul Azm Peygamberler
İnanılması farz olan husûslardan biri de aşağıda ismi bulunan peygamberlerin diğer peygamberlerden daha efdal olduğu husûsudur.
Kavimlerinden gördükleri ezâ ve cefâ üzerine yeterince azim gösterip sabrettikleri için bu peygamberlere Ulûl-azm denmiştir.
Bu peygamberlerin efdaliyyet sırası şu şekildedir.
1- Hz. Muhammed (as)
2- Hz. İbrahim (as)
3- Hz. Musa (as)
4- Hz. İsa (as)
5- Hz. Nuh (as)
Ulûl-azm peygamberlerden sonra efdaliyyet sırası diğer rasûllerde, sonra da nebilerdedir.
Efdaliyyet
insan cinsi, melek cinsinden daha efdaldir. Ancak üstünlük açısından ele alırsak, yaratılmışların en efdali şüphesiz peygamber efendimiz Hz. Muhammed (as) dir…
Sonra ulul-azm peygamberler, sonra rasûl olan peygamberler, sonra nebî olan peygamberler, sonra sırasıyla meleklerin önde gelenleri olan Cebrâîl (as), Mîkâîl (as), tsrâfîl (as) ve Azrâîl (as). Sonra cennet’in hâzin’i (sorumlu meleği) Rıdvan, cehennemin hâzini Mâlik, Hamele-i arş (arşı taşıyanlar), Kerûbiyyûn (arşın etrafını çevreleyen ve etrafında tavâf yapan melekler), sonra diğer avâm melekler, sonra sahâbelerin ileri gelenleri, sonra da kalan avâm beşerdir. (Beycûrî aiei-cevhen» s. 132 -146)
Bu ümmetin en efdali ise, cennetle müjdelenen aşere-i mübeşşere’den Hz. Ebu Bekr (ra), sonra Hz. Ömer (ra), sonra Hz. Osman (ra), sonra Hz. Ali (ra), sonra aşereden diğer altısı olan; Talha, Zübeyr, Abdurrahman, Sa’d, Saîd ve Ebu Ubeyde (ra) dir.
Ancak bu altı sahâbenin kendi aralarındaki efdaliyyeti ile ilgili herhangi bir rivâyet yoktur.
Bu sahâbelerden sonra efdaliyyet, kalan diğer sahibelerindir. Sahibelerden sonra efdaliyyet tâbiînin, sonra tebe-i tâbiîn olanlarındır. Bundan sonra, insanlar kendi takvâlanyla orantılı olarak efdaliyyet kesbeder.
Peygamberlerin sıfatları
Peygamberlere, sahip oldukları sıfatlarla birlikte inanmak gerekir. Onlar da bizim gibi birer insan olmakla birlikte, Allah tarafından seçilmiş kimseler oldukları için, diğer insanlardan ayrı bazı vasıfları vardır. Bu sıfatları şöylece özetleyebiliriz:
1. Sıdk (doğru olmak); Peygamberler kesinlikle yalan söylemezler. Onlar doğru ve dürüst kimselerdir.
2. Emânet (güvenilir olmak); Peygamber güvenilir kimselerdir. Asla emânete hıyanet etmezler.
3. Fetânet (zeki olmak); Bütün peygamberler insanların en akıllılarıdır.
4. İsmet (günah işlememek); Peygamberler, günah işlemezler. İnsanlık icabı olabilen bazı küçük hataları ‘zelle (ayak kayması)’ adını alır ve Allah tarafından uyarılarak düzeltilir (bk. Abese, 80/1-2).
5. Tebliğ (açıklamak); Peygamberler Allah’tan almış oldukları emirleri ümmetlerine mutlaka ulaştırmışlardır. Hiç bir şeyi gizlememiş ve hiç bir şey de ilâve etmemişlerdir. Yukarıda sayılan sıfatlar da bunu gerektirir (el-Mâide, 5/67).
Son peygamber Hz. Muhammed’tir. Kur’an-ı Kerim’de; ‘Muhammed Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur’ (el-Ahzâb, 33/40) buyurulur. Bunun bir sonucu olarak Hz. Peygamber’i diğerlerinden ayıran bazı özellikleri vardır:
a. Önceki peygamberler yalnız bir şehre, bir kavme gönderilirken (es-Sâffât, 37/147), Hz. Muhammed gerek kendi devrinde yaşayan ve gerekse kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlığa peygamber olarak gönderilmiştir: Biz seni başka bir maksatla değil, âlemlere rahmet olmak üzere gönderdik’ (el-Enbiyâ, 31/107); Biz seni bütün insanlara bir rahmet müjdecisi ve azap habercisi olarak gönderdik‘ (es-Sebe ; 34/28); De ki, ey insanlar, ben sizin tamamınıza gönderilmiş olan bir Allah elçisiyim‘ (el-A’raf, 7/158).
b. Diğer peygamberlere verilen sahîfeler bugün elde mevcut olmadığı gibi; Tevrat, İncil ve Zebur’un da orijinal nüshaları yok olmuş, eldeki nüshalar ise tahrife uğramıştır. Halbuki Hz. Muhammed’e indirilen Kur’an-ı Kerim hiç bir değişikliğe uğramadan orijinal nüshalarıyla ve bu nüshalardan çoğaltılan şekilleriyle günümüze intikal etmiştir. Çünkü Kur’an ilâhi koruma altındadır: ‘Kur’an’ı biz indirdik biz, onu koruyacak olan da biziz‘ (el-Hicr, 15/9).
c. Hz. Muhammed son peygamber olunca, Kur’an da, toplumların kıyamete kadar ortaya çıkacak ana problemlerine çözümler sunmak üzere en mükemmel şekilde gelmiştir. Ayette; Bugün size dininizi mükemmel hale getirdim‘ (el-Mâide, 5/3) buyurulur.
Peygamberlik çalışılarak elde edilecek bir makam değildir. Ancak Allah Teâlâ tarafından dilediği kimseye verilen bir rütbedir. Ayette şöyle buyurulur: ‘Onlara bir ayet geldiği zaman, Allah’ın peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe iman etmeyiz, derler. Allah peygamberlik görevini kime ve nereye vereceğini daha iyi bilir‘ (el-En’âm, 6/124). Buna göre, peygamberlik kesbî değil vehbîdir. Ancak kadından, köleden ve yalancıdan peygamber çıkmamıştır. Bu sonuncular şehid, sâlih ve velî (evliya) olabilirler. Bugün ahlâksız, hatta inkârcı olan bir kimsenin yarın tevbe ederek, yapacağı güzel ameller sonucu takvâ sahibi, salih bir insan, hatta Allah’ın çok sevdiği bir velî olması mümkündür. Ashâb-ı Kiramdan bunun pek çok örnekleri vardır.
Cenab-ı Hak, peygamberlerini tabiat kanunlarını yırtan birtakım mucizelerle desteklemiştir. Asânın ejderha olması, ölüyü diriltmek, parmaklardan suyun fışkırması bunlar arasında sayılabilir. Peygamberin ümmetinden bir ferdin elinde meydana gelen böyle olağan üstü bir olaya da kerâmet denir (Kerâmet örnekleri için bk. Âl-i İmran, 3/37; el-Kehf, 18/9-10; en-Neml, 27/38-40).
Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu gösteren çeşitli mucizeler vardır. İlki Kur’an-ı Kerim’dir. Hz. Peygamber onunla, Arap olan ve olmayan bütün ediblere -bir benzerini yapmalarını isteyerek- meydan okumuştur. Ancak buna hiç bir edibin gücü yetmemiştir. Yüce Allah şöyle buyurur: Eğer kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an hususunda şüphe ediyorsanız, haydi siz de ona benzer bir süre getirin’ (el-Bakara, 2/23); Deki, şüphesiz bütün insanlarla cinler şu Kur’an’ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya toplanıp yardımlaşsalar bile, yine onun benzerini yapamazlar’ (el-İsrâ,17/88). Bunu deneyen bazı edibler olmuşsa da, sözleri Kur’an’ın fesâhat ve belâğatı yanında sönük ve saçma kalmıştır. Yalancı peygamberlik iddia eden Müseyfime el-Kezzâb bunlardandır.
Kur’an geçmiş ve gelecek olaylara ait haber verir. Âd, Semud, Lût, Nuh ve İbrahim peygamberlerle kavimlerine ait Kur’an’da yer alan haberleri gerçekte okuma-yazma bilmeyen Hz. Muhammed’in bilmesi mümkün değildir (bk. en-Nahl, 16/103; el-Ankebût, 29/48). Kur’an’ın geleceğe ait haber verdiği şeyler aynen meydana çıkmıştır. Bizanslıları önce yendiği halde İranlıların sonra mağlup olacağını Kur’an-ı Kerim bildirmiş ve zaman da onu tasdik etmiştir (er-Rûm, 30/ 1-5).
Hz. Muhammed’in peygamberlikten önceki yüksek ahlâkı ve yüce kişiliği de peygamberlik belirtilerindendir. Toplum ona, yalan söylememesi ve güvenilir kişi olması nedeniyle ‘Muhammed el-Emîn‘ lakabını vermiştir.