Gazi Osman Paşa, 1832 yılında Tokat’da dünyaya gelmiş, ismi Türk tarihine altın harflerle yazılan Plevne müdafaasını yönetmiş, kendisinden kat kat üstün düşman kuvvetlerine karşı akıl almaz bir savunma örneği göstermiş büyük komutandır.
Gazi Osman Paşa’nın asıl adı Osman Nuri’dir. Babası, istanbul kereste gümrüğünde kâtip olan Mehmed Efendi, annesi Şâkire Hatun’dur. Gazi Osman Paşa iyi derecede Arapça, biraz da Farsça ve Fransızca biliyordu. Ferik Neşet Paşa’nın kız kardeşi Fatma Zâtıgül Hanım’la yaptığı evlilikten Nureddin, Kamâleddin, Cemâleddin ve Hüseyin Abdulkadir adlı dört çocuğu olmuştur. Torunları halen İstanbul, Kahire ve Paris’te yaşamaktadır. Sultan Abdülhamit II kendisini çok takdir ettiği için iki kızını Osman Paşa’nın iki oğluyla evlendirmiştir.
Ailenin tek erkek çocuğu olan Osman Nuri (gazi Osman Paşa), henüz yedi sekiz yaşlarında iken ailesiyle birlikte istanbul’a babasının yanına gitti. Önce Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi’ne, daha sonra 1844’te dayısının ders nâzırı bulunduğu askeri idâdiye yazıldı. Buradaki beş yıllık tahsisini tamamlayarak Mekteb-i Harbiye’ye girdi ve 1853 yılında mülâzım-ı sâni rütbesiyle okuldan mezun oldu.
Gazi Osman Paşa, Erkânıharp sınıfına kaydolduysa da Kırım harbinin çıkması üzerine Rumeli’deki orduya sevkedildi. Savaşta gösterdiği yararlılık ve kahramanlık dolayısıyla rutbesi 21 Mart 1855’te mülâzım-ı evveliğe (Üsteğmen) yükseltildi.
Kırım Harbi sona erince İstanbul’a dönerek erkânıharp sınıfına devam etti. Bu tahsilin ardından bir süre Erkânıharp Dairesi’nde çalıştı ve bir yıl sonra kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu.
1859 yılında Osmanlı ülkesinin nüfus sayımı ile kadastro usulünde haritasının çizilmesinin kararlaştırılması ve bu arada Bursa ilinden başlanmasına hükümetçe karar verilmesi üzerine bu hizmete askeri temsilci olarak tayin edildi ve iki yıl bu vazifede kaldı.
1861 yılında Rumeli Ordusu’nda görev yaptıktan sonra Suriye’de başlayan Yusuf Kerem ayaklanması sebebiyle Cebelilübnan’a gönderildi ve burada önemli hizmetlerde bulundu.
1866 yılında Girit’te baş gösteren Rum isyanı dolayısıyla buraya yollandı. Adı geniş ölçüde ilk defa bu hareket sırasında gösterdiği gayret ve fedâkarlık sayesinde duyuldu. Bilhassa Serdârıekrem Ömer Paşa’nın takdirini kazandı, rütbesi miralaylığa (Albay) yükseltildi ve kendisine üçüncü dereceden Mecidiye nişanı verildi.
1868 yılında gönderildiği Yemen’deki başarıları ile de Mirlivâ (Tuğgeneral) oldu. Fakat Yemen’in havasına alışamayıp hastalandığı için 1871 yılında istanbul’a döndü. Birkaç aylık hava değişiminden sonra Üçüncü Ordu’nun redif livalığına tayin edildi, bir süre ordu merkezi olan Manastır’da kaldı.
1873 yılında Yenipazar Tümeni kumandanlığına getirildi ve kendisine feriklik (Tümgeneral) rütbesi verildi. Ardından İstanbul Merkez Kumandanlığı’na tayin edilen Osman Paşa, görevde kısa bir müddet kaldıktan sonra önce Arnavutluk’ta bulunan İşkodra kumandanlığına ve oradan da Bosna kumandanlığına gönderildi.
Bosna Valisi Derviş Paşa ile aralarının açılması üzerine 1875 yılında merkezi Erzurum olan dördüncü Ordu Erkânıharp Başkanlığı’na tayin edildiyse de Balkanlar’ın tam bir kargaşa içinde bulunması dolayısıyla aynı yıl Niş’e gönderildi. Ardından da boşalan Vidin kumandanlığına getirildi.
Sırp Prensi Milan’ın 2 Temmuz 1876 tarihinde Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesi esnasında Rus generallerinin kumanda ettiği Sırp ordusunu bozguna uğrattı. Asıl şöhretini burada elde ettiği zaferlerle kazandı. Kendisine ikinci rütbeden Mecidiye nişanı ile 1876 yılında müşirlik (Mareşal) rütbesi verildi.
24 Nisan 1872 tarihinde Ruslar Osmanlı Devletine harp ilân ettikleri sırada Osman Paşa Vidin’deki Garp Ordusu kuvvetleri kumandanlığında bulunuyordu. Kendisine verilen emir üzerine Vidin’den 25.000 kişilik kolordusu ile 7 Temmuz 1877 tarihinde Plevne’ye ulaştı. Osman Paşa hiçbir savunma tesisi bulunmayan Plevne’yi çepeçevre kazdırdığı siperler ve toprak tabyalarla kuvvetli bir direnme merkezi vaziyetine getirdi. O vakte kadar görülmemiş bu savunma düzeni Osman Paşa’ya askeri tarihte ehemmiyetli bir yer kazandırdı.
Plevne Kuzey Bulgaristan’da bulunan bir Türk kalesi idi. 1877-78 Türk-Rus savaşı sırasında Gazi Osman Paşa bir avuç askeriyle bu kaleye sığınmış ve bütün imkanları tükeninceye kadar kaleyi müdafaa etmiştir. Çok kolay bir zafer kazanacaklarını sanan Rus birlikleri karşılarında Gazi Osman Paşa ve askerleri gibi sağlam bir kaya görünce Plevne önünde duraklamışlardır. Hiç bir Rus subayının zaferi elde edememesi neticesi Rus Çarı II. Aleksandr, cepheye gelerek komutayı eline almıştır. Yüzlerce Rus topu günlerce kaleyi bombalamış, yedek Rus birlikleri de savaşa katılmış, hatta Romanya Prensi’nden bile yardım alınmış, fakat plevne düşürülememiştir.
Aylar süren bu korkunç kuşatmadan sonra Osman Paşa’nın durumu nazikleşti. Plevne kalesinde cephane azalmış, yiyecek tükenmiş bütün yolları Ruslar tutmuşlardı. Gazi Osman Paşa her şeye rağmen teslim olmuyor, kaleyi son damla kanlarına kadar koruyacaklarını haykırıyordu. Bu arada Padişah II. Abdülhamit tarafından kendisine “Gazilik” ünvanı verilmiş bu da askerlerimizin maneviyatını çok kuvvetlendirmiştir.
Son olarak büyük hücuma geçen düşman kuvvetlerini de püskürten Gazi Osman Paşa, artık başka çare kalmadığı için ölçülemiyecek kadar sayı üstünlüğü olan Rusları yarıp geçmek ümidi ile kaleden dışarı çıktı. Kanlı çarpışmalar oldu. Gazi Osman Paşanın atı vuruldu, kendisi de sol dizinden yaralandı. Ruslar Türk askerlerini teslim aldılar. Çar II. Aleksandr göz yaşartıcı bir sabır ve kahramanlık örneği veren Gazi Osman Paşa’yı büyük bir törenle kabul etti. Kılıcını almadı.
– Hiç kimse bu kılıcı sizden almak hakkına sahip değildir, bu kılıç dünya durdukça, adınıza şeref verecektir dedi.
Gazi Osman Paşa’ya esir muamelesi yapmadılar. Aylarca Rusya içlerinde dolaştı, gezdi. Sulhdan sonra İstanbul’a dönmesine müsaade edildi. Bizzat Osmanlı Padişahı tarafından ve milletimizin coşkun tezahüratları arasında İstanbul’a gelen Gazi Osman Paşa’ya zamanın en büyük rütbelerinden olan Mabeyn Müşavirliği verildi. Mabeyn Müşaviri, törenlerde Padişahın arabasında ve karşısında otururdu.
Ömrü boyunca samimi ve dindar bir müslüman olarak yaşayan Gazi Osman Paşa, devlete pek büyük hizmetler yaptıktan sonra 1900 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Fatih Camii avlusundaki türbesine gömüldü. Milletimiz O’nun ve Plevne’nin adını marşlara geçirdiler. Hemen hepimizin ezbere bildiği Tuna Nehri Akmam diyor” marşı Plevne müdafaası sebebiyle söylenmiştir.
Plevne Marşı
Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Pasa
Plevne’den çıkmam diyor
Olur mu böyle olur mu
Evlât babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı
Düşman Tuna’yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa’nın kolunda
Beşbin top birden patladı
Kılıcımı vurdum taşa
Tas yarıldı baştan başa
Askerinle binler yaşa.
Nâmı büyük Osman Paşa