Mekrûh lügatte kerîh, sevimsiz ve çirkin görülen ve hoş olmayan anlamına gelir. Fıkhî terim olarak ise; şâri’in yani Allah ve rasûlünün yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği husûslardır. Bu duruma da kerâhet denir.
Mekrûh yapmak, bazen kınama ve azarlamaya, bazen de günaha sebeb olmaktadır. Onu terketmek ise, hem sevâb hem de rabbin övgü ve medhine mûcibtir.
Mekrûh İki Kısımdır
a) Tahrîmen mekrûh
Şâri’in yani Allah ve rasûlünün, yapılmamasını kesin ve bağlayıcı bir tarzda istediği, ancak bu istek ve talebin kat’î değil de zanni bir delîl ile sâbit olduğu husûstur. Örneğin, güneş doğuşu yada batışı esnasında, sebebi olmayan (mutlak) nâfile namaz kılmak vs. gibi.
Tahrîmen mekrûh; harâma yakın olup, yapılması günah, yapılmaması ise sevâb ve mükâfât getirir. Ancak harâmdan farklı olan yanı, onu inkâr edenin kâfir sayılmamasıdır.
b) Tenzihen mekrûh
Şâri’in yani Allah ve rasûlünün, yapılmamasını kesin ve bağlayıcı bir tarzda istediği, ancak bu isteği ifade eden delilin, tahrîmen mekrûhtaki delilden daha düşük seviyede olan husûstur. Örneğin, hac ibâdeti yapmakta olan birinin, Arafe günü oruç tutması, soğan, sarımsak vb. şeyler yiyenin câmiye gitmesi vs. gibi.
Tenzîhen mekrûh helâle yakın olup, yapılması günah ve cezâ değil de, sadece kınama ve azarlama gerektirirken, yapılmaması ise sevap ve mükafat getirir. Tenzihen mekruhu inkar eden kişi kafir olmaz.