Farz lügatte; “bir şeyi kesinleştirmek ve takdir etmek” anlamına, vacib ise; “sâbit ve gerekli” anlamına gelmektedir. İslâm fıkhında ise farz ve vâcib, yüce Allah ve rasûlünün her mükelleften yapmasmı kesin olarak istediği ve bu isteğin kat’î yada zannî bir delîl ile sâbit olduğu husûstur. Tekrar belirtmek gerekirse;
Farz, Allahü Teâlâ’nın kesin olarak yapılmasını ve yerine getirilmesini istediği, yapılması kat’i delillerle sabit olan emir ve emirlerdir.
Vacip, farz kadar kesin olmamakla beraber kuvvetli bir delil ile yapılması emredilen şeye denir.
Ramazân orucunu tutmak, abdest alırken yüzü ve kolları yıkamak… Namaz kılarken Fâtihâ okumak ve sücûda varmak… vs. gibi, yapılması kat’î yada zannî delîl ile istenen husûslar birer farz ve vâcibtir.
Şâfiîlere göre hac ibâdeti hariç, diğer tüm ibâdetlerde farz ve vâcib aynı mânada kabûl edilmiş ve bunların yapılmaması halinde, ilgili ibâdetin fâsid olacağına hükmedilmiştir.
Hac ibâdetinde ise, farz ve vâcib birbirinden ayrı sayılmıştır. Binâenaleyh, sadece Arafe vakfesi ile ifâda tavâfı gibi farz kabûl edilmiş olan husûslarının yapılmaması durumunda haccın fâsid olacağına hükmedilmiş iken, mîkât’tan ihrâma girmek veya Cemreleri taşlamak gibi vâcib olarak kabûl edilen ibâdetlerin yapılmaması durumunda ise, haccın fâsid olmayacağına hükmedilmiştir.
Hanefîlere göre farz, sadece kat’î delîl ile sâbit olan husûstur. Zannî delîl ile sâbit olan husûsa ise vâcib derler.
Şâfiîlere göre farz veya vâcibi inkâr etmek küfür sayılırken, Hanefîlerde sadece farzı inkâr etmek küfür sayılmıştır. Onlara göre vâcibi inkâr etmek fısktır.
Farz ve vâcibi yapan mü’min sevâb ve dolayısıyla cennet ni’meti ile mükafatlandırılırken, geçerli mazereti bulunmadan farz ve vâcibi terkeden kişi ise, hem günahkâr ve fâsık durumuna düşer, hem de ayrıca uhrevî cezâya müstehak olur.
Farz İki Kısma Ayrılır
a) Farz-ı ayn
Farz-ı ayn, şâri’in yani Allah ve rasûlünün, her mükelleften yapmasını istediği ve başkasının bunu yapması halinde diğer mükelleflerin yapma sorumluluğundan kurtulamayacağı farzdır. Namaz, oruç, zekat ve hac… gibi ibâdetler birer farz-ı ayndir.
b) Farz-ı kifâye
Şâri’in her mükellefe değil de, tüm mü’minler topluluğuna yapma sorumluluğu yüklediği farzlardır. Cenâze namazı kılmak, cihad yapmak gibi ibâdetler birer farz-ı kifâyedir.
Mü’minlerin bir kısmı bu ibâdetleri yerine getirince, diğer mü’minler sorumluluktan kurtulurlar.
Yapılmadığı takdirde tüm müminlerin sorumlu ve günahkar olacağı farzı kifayenin yapılması durumunda, getireceği sevap sadece yapan kişiye aittir.