ZEÂMET
Osmanlı Devleti’nin bazı asker görevlilerine, geçimlerini sağlamak veya hizmetlerine karşılık olmak üzere verilen ve geliri en az 20.000 ve en çok 99.999 akçe olan toprak dirliği.
Zeâmet, Arapça “zaîm” kelimesinden gelir. Zaîm, “kefil” ve “zeâmet sahibi” gibi anlamlar taşır. Zeâmet terim olarak zaîme yerler demektir. Osmanlı devletindeki idarî ve askerî düzenlemelere göre, dirlikler üç grupta toplanmıştır. Yıllık geliri 20.000 akçeye kadar olan toprak dirliğine “timar”, 20.000 ile 100.000 bin akçe arasında gelir getiren dirliklere “zeâmet”, 100.000 akçe ve daha yukarısına ise “has” denilmiştir.
Devlet, bazı asker görevlilerine, hizmetlerine karşılık veya geçimlerini sağlamak amacıyla belli bölgelerden devlet adına vergi tahsil etme yetkisi ile birlikte tahsis edilmiş, yıllık vergi kaynakları 20.000 akçeye kadar olan ve “Zeâmet” adı verilen dirlikler vermekteydi. Ancak bunun karşılığında devlet, zeâmet sahibinden bazı sorumlulukları yüklenmesini istiyordu.
Zeâmet sahiplerine padişah tarafından bir beratla veriliyordu. Zeâmet geliri elli bin akçeden yukarı ise, buna “ağır zeâmet” de denirdi. Zeâmetler genellikle, subaşı gibi memurlara, eyalet merkezlerindeki defterdarlara ve sancaklarda alaybeylerine verilirdi. Zeâmet sahibi, “kılıç hakkı” adı verilen 20.000 akçe çıktıktan sonra kalan gelirinin her beş bin akçesi için bir atlı asker (cebeli) yetiştirmek, onları devamlı savaşa hazır tutmak, savaş çıkınca da cebelileri yanına alarak sancak beyinin komutasında savaşa götürmek zorundaydı.
Bir zeâmet ölüm veya sahip olma şartlarını yerine getirememe yüzünden boş kalırsa, kılıç hakkı olan 20.000 akçelik kısmı parçalanamaz veya tımara çevrilemezdi. Bir zeâmetin boşalmasında boşalma sebebi dikkate alınırdı. Ölüm dolayısıyla boşalmışsa, ölenin savaşabilecek durumda oğlu varsa zeâmet ona verilirdi. Bu durumda oğula verilen zeâmet gelir; babasınınkinden az olabilirdi. Eğer zaîm savaşta şehit düşmüşse onun oğluna verilen zeâmet babasınınkinin aynı olurdu.
Bir timar sahibi yüksele yüksele zeâmet sahibi olabilirdi. İşte bu yolla zeâmet olan yer herhangi bir sebeple boşalırsa bu zeâmetin oluşması için eklenen timar hisseleri düşer ve aslı yine timar şeklinde sahiplerine verilirdi.
Zeâmetlerin hepsi serbestti. Yani örfi ve şer’î vergilerin hepsini zeâmet sahibi alır ve herhangi biri buna müdahale edemezdi. Sulh zamanlarında da sancak beylerine tabi sayılamazlardı. Ayrıca topraklarında bir mücrim bulunsa kendileri yakalardı.
Dirliklerden elde edilen gelirler ve tahsil olunan vergiler, mahalli ihtiyaçlara sarfolunduktan sonra, geri kalan safi hasılat hazineye gönderilirdi. Harplerde bile genellikle hazineye başvurulmaz ve mahallî masraflar mahallî gelirlerle karşılanırdı. Bu sayede hazinede toplanan safi hasılat ile de merkezde yeniçeri ve sipahilere verilen ulûfeler (maaşlar), culûs bahşişleri, ilim adamları ve askerî, sivil idare amirlerine tahsis olunan yevmiyeler, atıyyeler, harp gemileri, tersaneler, yollar, köprüler, camiler,medreseler gibi arkerî, idarî, ilmî ve dinî müesseselere mahsus genel ihtiyaçlar karşılanırdı.
Çeşitli adlar altında toplanan vergileri tahsil edecek timar, zeâmet ve has sahiplerinin isimleri “Yasama Defteri” veya “Nizam Defteri” adı verilen deftere yazılırdı.
Zeâmet de timar gibi 1256/1848’de yürürlükten kaldırılmıştır (Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1983, III, 649; Mithad Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lügati, İstanbul, 1986, 372-373; Türk Ansiklopedisi, Ankara,1984, XXXIII, 481-482; Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, 265, İstanbul, 1985, 65; Nihad S. Sayar, Türkiye İmparatorluk Dönemi Mâlî Olayları, İstanbul, 1977, 17-19).
Mefail HIZLI