YOL HAKKI
Üzerinden geçilen ve kenarında oturulan yola ait riayet edilmesi gereken haklar.
Yollar, insan ve vasıtaların gelip geçmeleri için düzenlenmiş boş arazilerdir. Yol kelimesi ayrıca yaşayış tarzı, hareket tarzı, âdet, örf, gelenek, vasıta, erkân, şerît, tarikat, mezhep gibi manalara da gelir.
“Öyle ise, dedi (Şeytan), beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar (saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım” (‘raf, 7/16); “Ve her her yolun başına oturup da tehdîd ederek inananları Allah yolundan çevirmeğe ve o (Allah yolu)nu eğriltmeye çalışmayın.” (A’raf, 7/86); “… Ve her gözetleme yerinde oturup onları bekleyin…” (A’raf, 9/5) “Ve biz onun dinlemeğe mahsus olan oturma yerlerinde oturur (gayb haberlerini dinlemeğe çalışır)dık…” (Cinn, 72/9).
Genel manada yol üzerinde oturmak, gelip geçene engel olunması, fena fiillerin görülmesi ve kötü sözlerin işitilmesi gibi sebeplerden dolayı doğru görülmemiştir. Ancak yol üzerinde oturmak mecburiyetinde olan kimseler için bazı şartlar ileri sürülmüştür: “Ebû Şaid el-Hudrî’den rivâyete göre Rasûlüllah (s.a:v): “Yollar üzerinde oturmaktan hazer ediniz” buyurmuştur. Ashab; Ya Rasûlüllah bizim için bundan istiğna (yol üzerinde oturmamak) mümkün değildir.Yol üzerleri bizim meclislerimizdir, oralarda bir (meselelerimizi) görüşürüz, diye müsaade istediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v): “Madem ki sizin için her halde oturmak zarureti vardır, şu halde yola hakkını veriniz” buyurdu. Ashab; “Ya Rasûlüllah, yolun hakkı nedir?” diye sordular da Hz. Peygamber (s.a.v): “Haramdan göz yummak, halka eza vermekten ictinab etmek, selam verenin selamını iade etmek, maruf ile emredip münkerden nehyetmek (iyiliği emredip kötülükten yasaklamak), sorana yol göstermek, mazluma yardım etmektir” buyurdu.
“Muaviye b. Kurra anlatıyor: Ma’kıl el-Müzenî ile beraberdim. Yolda yürürken eziyet verici bir şey görse kaldırıp atıyordu. Artık ben de bir şey gördüm mü, onu atmak için Ma’kıl’dan evvel davranmaya başladım. Bana; “Aferin sana yeğenim. Çünkü ben, Rasûlüllah’ın: “Kim Müslümanların yolundan eziyet veren bir Şeyi kaldırırsa, kendisine bir sevap yazılır. İyiliği makbul olan kimse Cennet’e girer” buyurduğunu işittim, dedi” (Buharî, K. Edeb). “Ebu Hureyre anlatıyor; “Rasulüllah (s.a.v): “Lanet ve nefrete sebep olacak iki şeyden sakınınız” buyurdu. Ashabı Kiram; “Bunlar, nelerdir?” diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.v): “Halkın geçecekleri yol üzerinde veya gölgelenip istifade edecekleri yerlere (su kenarlarına, mesken ve civarına) abdest bozma” buyurdu” (Riyazu’s-Salihîn, III, 282); “İman altmış yahut yetmiş küsur şu’bedir. Bunun en üstünü “Lâ ilahe illallah”sözüdür, en aşağı derecede olanı ise yoldan eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Utanma da imandan bir şu’bedir” (et-Tac, I, 27).
Hadislerden çıkarılan neticeye göre, yol üzerinde oturmak haram olmamakla birlikte doğru değildir. Oturmak mecburiyetinde kalındığı zaman ise şu şartlara riayet edilmesi gerekmektedir.
a- Gözü, bakılması haram olan şeylerden sakınmak (Nûr Sûresi, 30/31);
b- Gelip geçene engel olmaktan, onlara eziyet vermekten kaçınmak;
c- Selam verenin selamına karşılık vermek;
d- Etrafındaki insanlar imkan buldukça iyiliği emredip, kötülüklerden sakındırmak;
e- Soranlara yol göstermek;
f- Zulme uğrayanlara yardım etmek;
g- Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmak;
h- Yol üzerlerine veya gölgelenerek istifade edilen yerlere abdest bozmaktan ve benzeri pislikler atmaktan sakınmak;
ı- Mecbur olmadıkça umuma ait bu tür yerleri uzun zaman meşgul etmemek. (Ayrıca bk. “Hakku’l-mürür” mad.).
Şamil İA