YAZILI İKRAR
Hukukî muamelelerde vesika yerine geçmek üzere, kişinin ikrarını bizzat kendi eliyle yazması veya bir yazıcıya yazdırıp imza etmesi.
Şüphesiz insanlığın hayatında yazının çok önemli bir yeri vardır. Birçok menfaat yazı ile elde edilebildiği gibi bir takım haklar da yazı ile muhafaza edilmektedir. Bu sebeple İslâm hukuku yazışmayı konuşma gibi kabul etmiş ve Mecelle de bu prensibi “mükâtebe muhataba gibidir” (md., 69) şeklinde kanunlaştırmıştır.
Özellikle zamanımızda hukukî muamelelerde yazılı vesîkalar önemli bir yer tutmaktadır. Birçok hakkın isbatı sened ve mukavelelere bağlanmıştır. Buna binaen her yazı ile amel etmek ve davayı ispatlamak caiz olmadığı gibi, hiç bir yazı ile amel etmemek de hakkın iptaline sebep olacağından caiz değildir. Bu sebeple şu iki esasın göz önünde bulundurulması gerekmektedir:
a- Sahte ve uydurma olduğunda kuşku bulunan yazıya itimad edilemeyeceği gibi, dava esnasında bu gibi yazı, hükme esas alınamaz. Buna göre sahtelik ve uydurma şüphesinden berî olmayan yazı ve sened ile (Mecelle, md., 1610) sadece yazı ve mühürle (Mecelle, md.1736), mücerred vakfiyye (Mecelle, md., 1739) ile amel olunamaz.
b- Sahte ve uydurma olmayan yazı ile amel edilir. Zira insanların birçok muameleleri şahitsiz olduğundan, bununla amel edilmez ise insanların mallarının zayi olması kaçınılmazdır. Malı korumak ise zarûreti diniyyedendir. Buna göre, kendisine itimad edilen mahkeme sicilinde kayıtlı bulunan vakfiye ile (Mecelle, md.,1739), hile ve fesattan salim olacak surette tutulan mahkeme sicilleri ile (Mecelle, md., 1738), padişahlık fermanı (berat-ı sultânî), hükümdarlık defterindeki kayıtlar (kuyûd-ı defter-i hâkânî) sahte ve uydurmacılıktan emin olduğundan, kendileriyle amel edilir (Mecelle, md., 1737). Ayrıca ticaret erbabının itimada şayan olan defterlerindeki kayıtlar, yazıyla ikrar kabilindendir (Mecelle, md.,1608).
Yazı ile ikrar, lisan ile ikrar gibidir (Mecelle, md., 1606). Yazı ile ikrar edenin konuşabilen veya dilsiz olması ile yazının alacaklının talebiyle yahut o taleb etmeden olması arasında fark yoktur. Meselâ bir şahıs 10 altın alacaklı olduğunu iddia eder ve alacaklı (davacı)’nın kendisini ibra ettiğine dair yazılı bir senedi ibraz eder ve davacı da bunu ikrar ederse borç düşer ve dava sona erer. Nitekim Mecelle bunu şu şekilde ifade etmektedir: Bir kimse kendisi yazıp yahut bir kâtibe yazdırıp da imza edilmiş veya mühürlenmiş olarak diğer kimseye vermiş olduğu borç senedi eğer şekil ve usûle uygun olarak yazılmış ise bu yazılı ikrardır ve dil ile ikrar gibi muteberdir (Mecelle, md., 1609).
Bir kimsenin kendi ikrarını yazmak üzere diğer bir kimseye emretmesi hükmen ikrardır (Mecelle, md.,1607). Buna göre bir kimse “falan şahsa şu kadar borcum olduğuna dair bir sened yaz” diye kâtibe emretmesi halinde, kâtib yazsın veya yazmasın, ikrar tamamdır. Başkasına emrederek yazdırıp imza etmiş veya mühürlemiş olduğu sened kendi el yazısıyla yazdığı sened gibi yazılı ikrar kabilindendir. Kâtibin yazmaması halinde, daha sonra ikrarın inkârı durumunda, dava esnasında ikrar ettiği isbat edilirse mukırr (ikrar eden) bununla ilzam olunur.
Sarraf, komisyoncu, manav, konfeksiyoncu gibi tüccarın itimada şayan olan defterlerindeki aleyhlerine olan (borç) kayıtları yazdı ikrar kabilindendir. Zira âdeten, tacir kendi defterine ancak alacağını ve vereceğini unutmamak için yazar. Meselâ bir tacir, başka bir şahsa olan borcunu kendi yanında mahfûz bulunan defterine kendi el yazısıyla kaydetmiş olsa, o kimseye yazdığı miktar kadar borç ikrar etmiş olur ve bu kayıt sözle ikrar gibi geçerli olup, hem hayatında hem de vefatından sonra aleyhine hüccet olur.
Tüccarın itimada şayan olan defterindeki borçları kâtibin yahut yabancı birinin yazısıyla yazılmış olup da, tâcirin yazmakla emretmediğini iddia etmesi halinde, bu, yazıyla ikrar kabilinden değildir.
Tacirlerin defterinde kendi lehinde olan kayıtlar (alacaklar) muteber değildir. Çünkü bu mücerred dava ile başkasının aleyhine hak isbatı demektir.
Bu durumda hakkın isbatı gerekmektedir. Meselâ bir kimse bir sened ibrazı ile bir sarraftan şu kadar altın alacaklı olduğunu iddia etse ve sarraf da senedi ikrar ile o meblağı iddiacı (davacı)’ya ödediğini ve senedini geri alamadığım (istirdad), fakat defterinde kayıtlı olan meblağı ödediğine dair kayıt bulunduğunu iddia eder ve bu defteri ibraz ederek def’ini isbat edemez.
Kişinin kendi yazdığı yahut bir kâtibe yazdırıp imzaladığı veya kendi mührüyle mühürleyip diğer bir kimseye verdiği borç senedi şekil ve usûle uygun olarak yazıldıysa ve imzanın veya mühür sahibi senedin yazıldığı lisana vakıf ise bu, yazı ile ikrardır ve sözlü ikrar gibi geçerlidir. Eğer bu lisana vâkıf değilse ve manasını anlamadığı halde imza ettiğini iddia ederse bu senedden mes’ûl tutulması için, senedde yazılı olanların kendisine okunarak açıklandığının ve senedde yazılı olanlara tamamıyla vâkıf olduktan sonra imzaladığı veya mühürlediğinin isbat edilmesi gerekir.
Şu üç özelliği taşıyan sened sahtelik ve uydurma şaibesi bulunmadığından onunla amel olunur:
a- Borç senedinin hem yazısı hem de imzası borçlunun olması;
b- Borç senedinin yazısı başkasının fakat imzasının borçluya ait olması;
c-Senedin yazısının borçlunun olup imza yerine, borçlunun kendi mührüyle mühürleyerek düzenlenen sened.
Borç senedinin yazısı başkasının olup imza yerine yalnız borçlunun mührüyle mühürlenmiş olan senedle de amel olunur. Ancak bu sened uydurma ve sahtelik şaibesinden hali değildir. Çünkü bu mührün aynısını kazımak mümkün olduğu gibi, sahibi mührü devamlı yanında bulundurmayarak evinde meydana terkededilebileceği gibi, eminine yahut hizmetçisine de verebilir. Ayrıca o mührü kazıyan hakkâk, bu mühürle birkaç senedi mühürledikten sonra teslim etmiş olabilir. Bu gibi sahtelik şaibesi mevcut iken müddeâ aleyh (davalı) yalnız seneddeki mührün kendi mührü olduğunu ikrar edip, fakat kendi bastığını ve borcun aslını inkar ettiği takdirde onunla ilzam edilmez. Çünkü amel edilecek sened uydurma ve sahtelik şaibesinden uzak olmalıdır.
Kişi, seneddeki yazıyı, mührü ve imzayı ikrar ve itiraf edip, senedin üzerinde yazılı borcun inkarı durumunda inkara itibar edilmeyip borç ile yükümlü tutulur; ve mühür tanınmıyorsa, yazı yazdırılarak bilirkişiye gösterilir. Bilirkişi yazının ona ait olduğuna hükmederse senedle ilzam olunur. Eğer yazmaktan kaçınırsa önceki yazılarıyla mukayese yoluna gidilir; bu da mümkün değilse yazı yazmaya zorlanır. Usûlüne uygun olarak düzenleyerek borç senedi veren kişinin ölümü halinde varisler senedi itiraf edip, borcu inkar etseler, inkara itibar edilmeyip, o borcu terikeden ödemeleri gerekir. Çünkü vârisler mûristerin (miras bırakan) makamına kaimdirler. Eğer ölen bir şey bırakmamış ise kendi matlarından ödemeleri gerekmez. Varislerden bazıları da ikrar ederse, ikrar edenler kendi hisselerine düşen miktarı vermeleri gerekir. Böyle bir senedin inkarı halinde, yazı ve mührün ölene ait olduğu şöhret bulup tevatür ile sabit olursa, inkara itibar edilmeyip o sened ile amel olunur.
Vefat eden bir kimsenin terikesinden para dolu bir kese çıksa ve üzerinde “Bu kese falan kimsenin malıdır, benim etimde emanettir” diye ölenin yazısıyla yazılmış bir ibare bulunsa, başka bir ispata gerek kalmadan o kimse keseyi alır. Zira âdeten bir kimse kendi parası üzerine bu ibareyi yazmaz (Mecelle, md.,1606-1612; Ali’ Haydar Efendi (Küçük), Dürerü’l-Hükkâm, İstanbul,1330, IV,179-188; Naci Reşîd Paça, Rûhu’l-Mecelle, İstanbul 1302, 610-614; Selim Rüstem Bâz, Şerhu’l-Mecelle, Beyrut 1406/1986, 900-906; Ö. Nasuhi Bilmen, Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, 1985, VIII, 75-77).
Saffet KÖSE