VAKFE
Vakfe, şüphe, yaya sarılan sinir. Haccın bir rüknü. Bir fıkıh terimi olarak; Arafat’ta arefe günü, güneşin zevalinden, kurban bayramı sabahı şafak sökünceye kadar, kısa bir süre de olsa durmak demektir. Bu duruşa “vukûf” denir.
Hz. Peygamber, ” Hac Arafat’tır” (Tirmizî, Tefsîru Sûre 2/22; Ebû Dâvud, Menâsik, 68; İbn Mâce, Menâsik, 57) buyurmuştur. Bu yüzden vakfe yapamayan kimse haccı kaçırmış olur ve ertesi yıl yeniden hac yapar. Bugün belirli sınırlarla çevrelenen Arafat’ın her yeri vakfe yeridir. Hadiste, “Arafat’ın tamamı vakfe yeridir” (Müslim, Hacc,149; Ebû Dâvud, Savm, 5, Menâsik, 56, 64) buyurulur. Ancak Urene vadisi, Şeytan vadisi olarak nitelendirilerek, vakfe yeri dışında tutulmuştur (İbn Mâce, Menâsik, 55, 73).
Arafat’ın Cebelü’r-Rahme (Rahmet Dağı) denilen yerine vakfe yapmak daha faziletlidir. Hanefî, Malikî ve Hanbelîlere göre, Arafat’ta gece ile gündüzün arasını birleştirmek için güneş batıncaya kadar kalmak vaciptir. Çünkü Hz. Peygamber böyle yapmış ve “Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alınız” (Ahmed b. Hanbel, III, 318, 366) buyurmuştur. Bu yüzden, güneşin gurubundan önce Arafat’tan ayrılana kurban cezası gerekir. Ancak Şafiiler gurûba kadar kalışı sünnet kabul ederler.
Arefe günü Arafat’ta süresi içinde bir an bulunan kimse haccın bir rüknünü eda etmiş olur.
Geride ikinci rükun olan ziyaret tavafı kalmış olur. Vakfe için abdestli bulunmak, avret yerlerini örtmek, kıbleye dönmek veya niyet etmek şart değildir. Bu duruma göre, abdestsiz, cünüp, hayızlı veya nifaslı kimsenin yapacağı vakfe de geçerlidir. Çünkü Hz. Âişe Rasûlüllah (s.a.s)’in emriyle hayızlı iken vakfe yapmıştır (bk. el-Kâsânî, el-Bedâyi’, II, 125, 127; el-Meydânî, el-Lübâb fi Şerhi’l-Kitâb, İstanbul, t.y., I,191,192; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, Mısır, t.y., II, 237; İbn Rüşd, Bidâyetü’- Müctehid, Mısır t.y., I, 335 vd; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, İstanbul 1991 582, 583).
Arafat’ta vakfe sırasında uykuda olmak, baygın bulunmak veya vakfe yapmakta olduğu bilmemek vakfeye engel değildir. Çünkü belli yerde “durma” gerçekleşmiş olur. Bilmeme niyetle ilgili bir husustur. Halbuki vakfede niyet şart değildir.
Diğer yandan vakfeden önce boy abdesti almak ve dua yapmağa çalışmak müstehaptır, çünkü Arafat, arafe günü Cuma ve iki bayram gibi toplanma günüdür.
Arafe günü güneş batınca, hac kafilesi başkanı ile hacılar Müzdelife’ye geçerler, Müzdelife’de ateş yakılan Meş’ar-i Haram denilen Kuzah dağının yakınına konaklamak müstehaptır. İmam akşam namazı ile yatsıyı namazını birleştirerek kıldırır, sabah namazını da biraz karanlıkta kıldırır.
Sonra imam ve onunla birlikte insanlar Müzdelife vakfesi yaparlar. Bu vakfe de vaciptir. Bunun vakti şafağın sökmesinden güneşin doğuşuna kadardır. Süre isterse bir an olsun.
Ayette şöyle buyurulur: “Ârafat’tan sel gibi akıp inerken Meş’arı Haram da Allah’ın adını anın” (el Bakara, 2/198). Hadiste şöyle buyurulur: “Kim bizim şu sabah namazında hazır bulunur, biz ayrılıncaya kadar bizimle bizimle birlikte vakfe yapar ve daha önce gece veya gündüz Arafat vakfesini de yapmış olursa, onun haccı tamam olur” (Nesaî, Menâsik, 211; Tirmizî, Hacc, 57).
Müzdelife vakfesi bir özür sebebiyle terkedilirse birşey gerekmez. Çünkü Hz. Peygamber bu vakfeyi yapmayan zayıf kimselere keffareti emretmemiştir. Özürsüz terk ise kurban cezasını gerektirir (el-Kâsânî, a.g.e., II, 135, vd.; İbnü’l-Hümâm, Fethul-Kadîr, II, 169; el-Meydânî, I, 186 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, II, 417 vd.).
Hamdi DÖNDÜREN