ÜMMÜ KÜLSÜM (r.a)
Hz. Peygamber’in kızlarından.
Annesi, Hz. Hatice’dir. Hz. Fatıma’nın büyüğü ve küçüğü olduğu tarzında farklı rivâyetler vardır. İkinci görüşe göre Rasûlüllah’ın kulları arasında en küçüğünün Ümmü Külsüm olması gerekirse de, Hz. Fâtıma’nın, Medine’de Bedir savaşından sonra Hz. Ali ile evlendiği düşünülürse, Ümmü Külsüm’ün yaşça daha büyük olması gerekir. Zira Hz. Peygamber’e henüz peygamberlik gelmeden önce Ümmü Külsüm, Ebû Leheb’in oğlu Uteybe ile nişanlanmıştı.
İlk Müslümanlardan olan Ümmü Külsüm, annesi Hatice ve kız kardeşleriyle birlikte Rasûl-i Ekrem’e biat vermişti.
Ebû Leheb, hakkında Tebbet Suresi nâzil olunca, oğluna, Hz. Peygamber’in kızını terketmesini söylemiş, o da bunun üzerine Ümmü Külsüm’ü izdivaç olmaksızın terketmişti.
Hicretten sonra Hz. Peygamber ev halkını Medine’ye getirdiğinde Ümmü Külsüm de bunlar arasında intikal etmişti.
Hz. Osman’la evli bulunan ablası Rukiyye, Bedir savaşından dönüldüğü sırada vefat etmişti. Hz. Osman buna çok üzülmüştü.
Bir süre geçince Hz. Ömer, Hz. Osman’ı teselli için, şayet isterse kızı Hafsa’yı kendisine nikâhlayabileceğini hatırlatmışsa da, o böyle bir durumda bunun uygun olmayacağım ifade etmişti. Aslında, Ümmü Külsüm’le evlenmeyi ümit ederek böyle söylediği belirtilir.
Aynı günlerde Hz. Peygamber’e giden Ömer, Osman’a Hafsa’yı nikâhlamaktan bahsettiğini, onun ise bundan kaçındığını belirtince Rasûl-i Ekrem “Sana Osman’dan daha hayırlı bir damat, Osman’a da senden daha hayırlı bir kayınbaba bulayım mı?” diyerek şöyle devam etmiş: “Sen, kızın Hafsa’yı bana nikâhlarsın, ben de kızım Ümmü Külsüm’ü Osman’a nikâhlayayım! “
Yaklaşık o günlerde Hz. Peygamber, Hz. Osman’ın kendisiyle kayınbabalık-damatlık münasebetinin kesilmiş olacağı endişesi ile teessüre kapıldığım müşâhede edince, ona bu tür hısımlığın ölümle değil, ancak boşanma ile kesileceğini belirtmiş ve Ümmü Külsüm’ü kendisine nikahlayacağı müjdesini vermişti.
Böylece Ümmü Külsüm 3(624) Rebiülevvelinde nişanlanmış, aynı yılın Cemaziyelâhirinde nikâhlanıp evlenmişti.
Hz. Osman’dan çocuğu dünyaya gelmeyen Ümmü Külsüm (r.a) 9(630) yılı Şaban ayında vefat etmiş, cenazesi Peygamber (s.a.v)’in halası Safiyye, Esma bint Umeys ve Ümmü Atiyye tarafından yıkanıp kefenlenmiş ve cenaze namazı Hz. Peygamber tarafından kıldırılmış, sonra mezarlığa götürülerek Hz. Ali Fadl b. Abbas ve Üsame b. Zeyd’in de iştiraki ile Hz. Ebu Talha’nın kazdığı kabre indirilmiş ve toprak örtülerek defn işlemi tamamlanmıştır.
Ümmü Atıyye (r.a)’dan rivayete göre Hz. Peygamber vefat etmiş olan kızı Ümmü Külsüm’ün gaslinden evvel yıkayıcılara su ve sidr ile üç, beş, hatta daha fazla yıkanmasını, en son yıkanışta ise kâfur veya bu çeşitten bir koku kullanılmasını tenbih etmiş, bu iş tamamlanıp kendisine haber verildiğinde Rasûl-i Ekrem (s.a.v) kendi izarlarından birini vererek kefen için kızına iç gömleği yapılmasını belirtmişti (Tecrid, IV, 318).
Bu son anlatılan gasl işleminin Hz. Peygamber’in kızlarından Zeyneb’le ilgili olduğuna dair bir rivâyet de vardır. Bununla beraber Siyer-i Nebî araştırmalarıyla tanınan ilim adamlarından bazıları ile Ebû Davud, bunun, Ümmü Külsüm ile ilgili olduğunu belirtmişlerdir (Ayrıntılı bilgi için bk. İbn Sa’d, Tabakat, VIII, 37 vd.; İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe Fî Temyîzi’s-Sahabe, IV, 489 vd).
Hüseyin ALGÜL