ÜMMET
Ana, yol, din, cemaat, familye, nesil, boy, zaman. Istılahta ise, kendi irâdeleriyle veya bir zorunluluk neticesinde aynıyerde, aynı zamanda veya aynı dine tabi olma neticesinde bir arada yaşayan insan topluluğudur. Âlimlerin çoğu, ümmet kelimesini aynı dine tabii olanlar yani Müslümanlar için kullanmışlardır. Arapça bir kelime olup, “emme” fiilinden isimdir. Çoğulu “umem”dir (el-İsfahânî, el-Müfredât, İstanbul 1986, 27, “emme” mad.).
Ümmet kelimesi, çoğulu olan umem ile birlikte Kur’ân’da altmış küsur yerde geçmekte ve birçok hadis-i şerifte de konu edilmektedir.
Yüce Allah; “Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, (onlar da) sizin gibi birer ümmet olmasınlar” (el-En’âm, 6/38) diyerek, hayvan topluluklarının da birer ümmet olduklarını bildirmiştir. Hz. Muhammed (s.a.s) de, köpeklerin bir ümmet olduklarını bildirmiştir (Ebu Davud, Edâhî, 22; Tirmizî, Soyd,16,17; Nesefî, Soyd,10; İbn Mace, Soyd, 2).
Diğer bir hadiste de: “Karınca, ümmetlerden biridir”diye buyurmuştur (Müslim, Selam, 148).
Ümmet, imâm kelimesi ile aynı kökten gelmektedir. Her peygamber, birer imâm, rehber olarak kabul edilir ve ona tabi olanlara da onun ümmeti denir.
Yüce Allah Kur’n’da, insanların önceleri tek bir ümmet olduğu hususunda şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetsin diye o peygamberle beraber, gerçekleri içinde taşıyan kitab indirdi. Oysa kendilerine kitab verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü, o kitab hakkında anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, kendi izniyle inananları, onların üzerinde ihtilaf ettikleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir” (el-Bakara, 2/213).
Âlimler bu âyeti değişik şekilde yorumlamışlardır. Bazı âlilere göre, bütün insanlar önce hak yolda, Allah’ın yoluna tabi idiler. Sonradan aralarına tefrika girdi, tek ümmet olmaktan çıktılar. Diğer bazı âlimlere göre ise, insanlar tevhid inancının dışında, küfür yolunda idiler. Küfür de tek ümmet idi (el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûn, Beyrut, 1992, I, 271).
Buna göre; küfür yolundaki insanlar bir ümmettirler ve Hz. Muhammed (s.a.s)’e iman eden, onun yolunda olan insanlar da, onun ümmetidir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Bu ümmet (İslâm ümmeti), diğer ümmetlere karşı üstün kılındı” (Ahmed b. Hanbel, V, 383).
Diğer bir hadiste Rasûlüllah (s.a.s);
“Her ümmet kendi peygamberine tabi olur” (Buharî, Tefsir sure 17,11) diyerek, her peygamberin, kendisine tabi olan ümmetinin bulunduğunu haber vermiştir.
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde ümmet hakkında açıklamada bulunmuştur. Bu âyetlerden bazılarının meâli şöyledir:
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir ümmet (topluluk) olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Âlu İmran, 3/104).
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah’â inanırsınız” (Âlu İmran, 3/110).
“Hepsi bir değildir. Kitab ehli içinde, gece saatlerinde ayakta durup Allah’ın âyetlerini okuyarak secdeye kapanan bir ümmet (topluluk) da vardır” (Âlu İmrân, 3/113).
“Yarattıklarımızdan (öyle) bir ümmet var ki, hakka iletirler ve hak ile adalet yaparlar” (el A’raf 7/181).
İslâm ümmetinin birçok ırkı barındırması, herhangi bir probleme sebep olmaz. Kur’ân-ı Kerîm ırkların çokluğunu kabul ediyor. Ancak bunları kaynaşma vesilesi olarak haber vermiştir:
Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah’ın yanında en üstün olanınız, (Allah’ın buyruklarının dışına çıkmaktan) en çok korunanızdır. Allah herşeyi bilir ve herşeyden haberdardır” (el-Hucurât, 49/13).
Hz. Muhammed (s.a.s)’in ümmetinin arasında, hiçbir ırkın veya rengin diğerine üstünlüğü düşünülemez. Üstünlüğün tek ölçüsü, takvadır; yani Allah’ın emir ve yasaklarına uygun hareket etmektir. Son peygamber’in Araplar içinde ve onlardan biri olarak gelmesi, Araplara ümmet içinde bir ayrıcalık getirmemiştir. Onlar da diğer ırklar gibidirler. Hz. Muhammed (s.a.s) vedâ hutbesinde Arap kelimesini özellikle kullanmış; Arabın Arap olmayana ve Arap olmayanın da araba karşı üstünlüğü gibi bir felsefeyi reddetmiştir. İslam’a göre, ırkları Allah yaratmıştır. Bu ırklar, kaynaşmaya ve yardımlaşmaya bir yoldur. İnsanların hepsi bir babadandır. O baba da toprak asıllıdır. Üstünlük beşerî ölçülerle değildir. Yukarıda ifade edildiği gibi, üstünlük takva iledir.
İslam, ümmet dahilindeki her milletin kendi dilini, edebiyatını, şiirini, kültürünü yaşayıp devam ettirmesini çok tabii olarak kabul etmiştir. Ancak ümmet olarak Müslümanların ibâdet dili Arapçadır. Ezanı, namazdaki sûre ve duaları Arapça okurlar. Kur’ân ve sünnetin Arapça olması, bu dilin ümmet içinde tabii bir şekilde yükselmesini sağlamıştır.
Ümmetin siyasî yapısında, başta halife bulunur. Ona imâm veya Emiru’l-Mü’minin de denir. Halkı, İslâm esaslarına göre yönetir. Halife, dokunulmazlık gibi olağanüstü vasıflar taşımaz. O da toplumun bir ferdidir. Ümmet içinde yönetenler ve yönetilenler diye bir sınıflaşma yoktur. Ümmet içindeki her fert, Allah’ın bir kuludur. Her kul, İslâm ölçüleri dahilinde kulluğunu yerine getirmekte ve eşit haklara sahip bulunmaktadır.
Nureddin TURGAY