TÜRBE
Ziyaret olunan mezar, Müslümanlardan, büyük âlim, velî, hükümdar, hükümdar zevcesi ve çocukları, emir, vezir ve komutanların kabirleri üzerine inşa edilmiş, üzerleri özellikle kubbelerle örtülü bina. Müslüman olmayanların kabirleri üzerine yapılmış binalara türbe denilmiş. İslâm büyüklerinin üstü açık olan mezarlarına da onlara hürmeten türbe denir. İran ve Azerbaycan’da türbeye, sonundaki tâyı telaffuz ederek “türbet” derler. Hz. Fatıma (r.a) babasının (s.a.s) mezarını ziyaret ederken şöyle demişti:
Hz. Fatıma bu sözünde Kabr-i Şerif için Türbet’e Ahmed sözünü münasip görmüştü. Hz. Fatıma’nın Kabr-i şerifin başında söylediği nazmın tamanının anlamı şöyledir: “Ahmed Aleyhisselâm’ın Kabrinin toprağını koklayan kimseye ne olur? Ona ömür boyunca miskü-anber gibi güzel koku koklamamak lazım gelir. Benim üzerime öyle musibetler döküldü ki, onlar gündüzlerin üzerine dökülselerdi, belki gece olurlardı” (Kastallanî, Mevâhibü’l-Ledünniye, Mısır 1281, II, 501).
Fakat, Hücre-i Saadete (Hz. Peygamberin Kabr-i şerifine) hürmeten ve tebcilen türbe denilmeyip “Ravza-i Mutahhare, Kubbetü’l-Hadrâ” isimleri verilir.
Peygamberimiz (s.a) bazı hadislerinde kabirler üzerine bina ve mescidler yapılmasını yasaklamıştır (bkz. Buhârî, Cenaiz, 69; Müslim, Cenâiz, 31-32, Mesâcid 63; Ebu Davud, 76; Neseî, Cenaiz, 295, 339, 299). İslam alimlerinin çoğunluğu şöyle demişlerdir: Kabir üzerine, ev, türbe, kümbet, medrese veya mescid ya da duvarlı oturma bahçesi yaptırmak, eğer bunlarla ziynet ve övünmek kastedilmiyorsa mekruh olur; eğer, övünme ve ziynet kastedilirse haram olur. Umuma aid olan mezarlıkta türbe yaptırmak meşru değildir. Eğer, mezar müteveffanın mülküne dahil ise, onun üzerine türbe yaptırmak mekruh olur (bkz. Abdurrahman el-Cezîrî, el-Fıkh Ale’l-Mezahibi’l-Erbea, Kahire (t.y) I, 536). Ancak bir kısım İslâm âlimleri meşayih, ulema, hükümdar ve hükümdar eşleri ve çocuklarının üzerine türbe yapılmasını caiz görmüşlerdir. Türbelerin yapıldığı yerde, bunun gibi bina ve kubbeler çok olup bunlar ölenlerin isimlerinin bilinmesi ve tanınmalarından başka, onlara prestij ve buna benzer bir hürmet ve saygıya sebep olmayacaksa, böyle zamanlarda türbe ve kubbe inşasının caiz olduğuna fetva veren alimler bulunmuştur (Hasen el-Idvî, Meşâriku’l-Envâr, Mısır, 1316/26).
Müteveffanın ismi ve yattığı yer bilinsin diye taş gibi bir alamet dikilmesinin gerekli olduğunda Vahhabiler hariç, ittifak edilmiştir.
Mezarlarda ölünün isminin ve yerinin unutulup kaybolmaması için mezar taşı dışında lüzumsuz, süsleme ve yapılardan kaçınmak lazımdır. Mezarlara yapılacak masraflar, ölüden ziyade dirilere layıktır. Bunların (ağaç dikmek hariç) ölülere hiçbir faydası olmaz.
İslâm âleminde Abbasîler devrinden itibaren, hükümdarlar, halifeler, hükümdar eşleri ve çocukları, emirler, vezirler, âlimler, veliler, sanatkârlar ve komutanların mezarları üzerine türbeler (kubbe ve künbedler) yapılmıştır. Yapılan türbelerin sanat tarihi ve mimari açıdan değerli olanları pek çoktur. Zamanımızda bu sanat eserleri ve tarih hazinelerinin korunmasına dikkat etmek lazımdır. Türbelerin çatıları birer kubbe ile kaplanmış olduğundan bunlara “kubbe” de denilmiş, Türklerde ve İran’da bunlara kümbed veya kümbed denilmiştir. Mağrib’de türbelere “marabût” denilir. Şehidlerin gömülü olduğu ve üzerinde onların hatırasına yapılmış olan büyük yapılara “Meşhed” (Şehidlik) adı verilmiştir.
Türbeler yapılış biçimi bakımından başlıca iki kısma ayrılır:
1- Üstü örtülü ve kenarları kapalı türbeler. Bunlar murabba (kare), müseddes (altığen) ve daha çok kenarlı veya daire şeklinde bir plan üzerine inşa olunur ve duvarlar üzerine bir kubbe bina edilmek suretiyle yapılırlardı. Kubbeler, külah, mahrut (koni), piramit, çadır, küre ve sivri kubbe olarak yapılırdı. Bunların mimarî unsurları ve tezyinatı da zamanlarının üsluplarına göre yapılırdı. İslâm âleminde minareli ve kubbeleri çok yüksek olan muhteşem türbelere de rastlanır. Kayseri’de Ali Cafer Kûnbedi, Emir Cemâleddin hünbedi, Alaca Künbed ve Çifte Medrese yanındaki türbelerin üstleri taştan yapılmış ehram (piramit) şeklindeki sivri kubbelerle örtülmüştür. Kayseri’deki Döner Künbed, mahrut (koni) şekfinde taştan yapılmış kubbe ile örtülüdür. Hasankeyf’teki (eski adı Hısn-ı Keyfa) Zeynel türbesinin üzeri sivri kubbe ile ve Kahire yakınındaki Halife türbelerinin üzerleri sivri küre şeklinde yüksek kubbelerle kaplıdır. Bu kubbeler, duvarların üzerine ya tromplarla, ya da pandantitlerle oturtulmuştur. Umumiyetle taştan yapılmış türbelerin duvarları, kenarları ve kapı ağızları taşların oyulmasıyla husüle getirilmiş çeşitli tezyinat ve arabesklerle ve mukarnaslarla süslenmiştir. Kayseri’deki Döner künbet gibi çok defa mevta türbenin altına inşa edilmiş bir mahzene konuldu. Pekçok türbenin kapıları üzerinde içlerinde medfun olanın kim olduğunu bildiren kitabeler bulunur, bazen de bu kitabeler kuşak halinde türbe dış duvarlarının üst kısımlarına konurdu. Çoğu defa türbe duvarlarının iç ve dış yüzeylerinde ve türbe duvarlarının en çok görünen kısmına ve pencereler üstünde ölümü hatırlatan ayet ve hadisler taş veya mermerler içine oyulmuş kufi veya nesih yazılarla yazılmıştır. Çini kitabeterle türbe duvarlarının süslendiği de olmuştur.
Türbelerin içinde mezarın üzerine kıymetli ve dayanıklı ağaçtan tabut şeklinde bir sanduka yerleştirilirdi. Bu sandukaların üstüne yeşil renkli ve üzeri sırma ile ayet ve hadisler işlenmiş örtüler serilirdi. Çok defa mevtanın yattığı yerin üzerine muhtelif taşlardan kesilmiş lahid şeklinde taşlar konurdu. Lahid taşları süslemeli ve yazılı veya süslemesiz ve yazısız olurdu. Bazı türbelerde yazılı ve tezyinatlı çinilerle kaplanmış lahidler de mevcuttur.
Dıştan görünüş itibariyle Selçuklu türbeleri künbed veya künbed-eyvan bileşimi şeklindedir. Künbed biçiminde olanlar Döner Künbed gibi ya müstakil olur, ya da bir caminin veyahutda bir medresinin bünyesine bitişik olur. Kayseri’deki Hunad (Mahperi Hunad) Hatun türbesi (635/1237) Hunad cami’nin hareminden ayrılmış köşe kısmına bitişiktir. Gevher-i Nesibe Hatun Türbesi, Darüşşifa’nın bitişiğindedir. Yozgat’ın Çandır kazasındaki Sultan Hatun türbesi künbedeyvan bileşimi türbeye güzü bir misaldir. Türbenin kubbesi çok kenarlı muhrut şeklindedir. Doğuya açılan eyvan ise içten sivri beşik tonozlu, dıştan kırma çatılıdır. Kırmızı taştan yapılmış olan bu türbe (1499) Dulkadiroğluları hükümdarı Alâüddevle Beyin gelini Şah Sultan’a aittir.
Konyadaki Mevlana Celâleddin Rumi (ö.1273m) türbesi birçok tamir ve tevsi’ler geçirmiş olmakla beraber eski duvar ve ayaklarını özellikle külahını muhafaza etmiştir. Dört köşeden sekize geçiş pahlı iri bademlerle olmuştur. Bunun üzerine 16 kavaldan mürekkeb silindir şeklindeki dilimli gövdenin üzeri yine dilimli bir külah ile örtülmüştür. Gövde ve külah baştanbaşa firuze çini ile kaplı olup Âyete’l-kürsî yazılı bir kuşak, gövde kornişini dolaşır. Selçuklularda eyvan tipli türbelere de rastlanır. Bunlar penceresiz uzunlamasına yapılardır.
2- Türbelerin bir kısmının yanları açıktır. Kubbe, taş veya mermer sütunlar üzerine oturtulmuştur. Beylikler devrinde Van’da yapılmış etrafı açık, üstü konik çadır şeklinde bir kubbe ile örtülü türbeler ve Ahlat’taki Bayındır Türbesi gibi. Akşehir’deki Nasreddin Hoca türbesinin de kubbesi bu şekilde yapılmıştır. Bunun dış kısmı Osmanlılar zamanında yapılmıştır.
Osmanlılar zamanında bazı türbeler de içlerinde yatan mevtaların Allah’ın rahmetinden nasibini alması için üstü açık yapılmıştır. Bunlar dört, altı veya sekiz mermer sütun üzerine demir çubuklardan yapılmış bir kafes kubbe ile mücehhezdir. Bu üstü veya yanları açık türbelerin sütunları arasındaki duvarlarda kitabeler ve tezyinat hakkedilmiş olanları olduğu gibi olmayanları da vardır. Bunlardan bazılarının kapısı üzerinde kitabe de bulunur.
Çeşitli devirlerde ve yerlerde yapılmış meşhur türbeler:
Bilinen ve zamanımıza kadar gelen en eski türbe Abbasiler devrinde Halife Muntansır için Dicle nehrinin bir kenarında yapılmış olan Kubbetü’s-Suleybiye’dir.
Buhara’da bugün hâlâ ayakta kalan en eski türbe 296/907 tarihinde yapılmış olan İsmail Türbesidir.
Cürcan’daki 397/1006′ da pişmiş tuğladan yapılmış olan “Künbed-i Kâbûs” ün kubbesi çadır (mahrut) şeklindedir ve yerden yüksekliği 51 m dir.
Bağdad’daki Kâzımeyn (Altın Kubbe) ve Kerbelâ’daki Hz. Hüseyin’in kubbesi altınla kaplı olan türbesi meşhurdur.
Fatımîler devrinde de dört köşeli, duvarlar üzerine birer kubbe yerleştirilmiş türbeler yapılmıştır. Bunların en eskisi Mukattam civanndaki Bedrü’lCemâlî (el-Cürûşi)’nin (478/1085) meşhedidir. Bina dikdörtgeni şeklinde olup sekiz köşeli kasnak üzerine oturan bir kubbe ve 5 çapraz tonoz ile örtülüdür.
Merv’deki Büyük Selçuklu hükümdarları Sultan Sencer’in (ö. 552/1117) türbesi en sanatlı ve muazzam yapılı türbelerden biridir. Kubbesinin çapı 17 m ve yerden yüksekliği 30 m. dir. Kubbe bu gün yıkılmış 8 kenarı olan külahlı ve 8 kenarlı bir kasnak üzerinde idi ve kubbenin dışı firuze renkli çinilerle kaplı idi. Bu türbe Ruslar zamanında harabeye dönmüştür.
Mısır’da Eyyûbiler devrinden kalma, Sultan Salih, Necmeddin Eyyub (ö. 648/1250) ve bunun karısı Şecerü’d-Dürr’ün adlarını taşıyan beyzî (yumurtamsı) kubbelerle örtülü türbeleri vardır.
Memlüklülerden kalma Sultan Kalavun’un (ö. 689/1290) medresesinin yanındaki türbesi, Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra biçimini hatırlatır. Bugün bunun kubbesi çöktüğü için yerine tahta bir kubbe yaptırılmıştır.
İran’da İlhanlılar devletini kuran Moğollar, hükümdarları Gazan Mahmud’un 695/1296’da İslâmî kabul etmesiyle müslüman olmaya başlamışlardı. İlhanlılar da müslüman olduktan sonra hükümdarlarına türbeler yaptırmışlardır. Gazan Mahmud Han’ın (ö. 703/1303) türbesinden başka Sultan Muhammed Olcaytu Hüdabende’nin (ö. 716/1313) kurmuş olduğu Sultaniye şehrindeki türbesi sanat ve inşa tekniği bakımından dünya mimarileri içinde pek büyük bir kıymeti haiz olan bir şaheserdir. Bu türbe 8 köşeli gövde profili bir kubbe ile örtülmüştür. Sekiz köşede yükselen ince minareler aynı zamanda birer ağırlık kulesi vazifesi görür. Kubbe yerden 51 m. yüksekliktedir. Bu türbe 1320 de yapılmıştır. Minareleri yıkılmıştır.
Meriniler (Beni Merin) hükümdarı Ebu’l-Hasan’ın Tlemsem’deki türbesi ve el-Ubbâd kasabasındaki Ebû Medyen (ö.1198 m) türbesi gibi Fas ve Cezayir’de mühim zatlara aid çeşitli biçimlerde kubbeli türbelere rastlanır.
Semerkant’ta Şah Zinde türbeleri, kubbeleri değişik yükseklikte ve çapta olan türbelerdir. Timur’un ailesi için inşa edilmiştir. Bu türbelerin arasında en heybetlisi 808/1405’te yapılmış olan Gur-ı Emir ismi verilen Timurleng’in türbesidir. Bu türbenin dört köşesinde dört eyvan vardır. Yüksek kubbesi silindir bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Bu kasnağın “üzerine şişkin soğan şeklinde bir kubbe daha oturtulmuştur. Kubbenin üstü tepede birleşen birçok şakûli dilimlere ayrılmış ve üstleri yarım silindir şeklinde firûze mavisi renginde çinilerle kaplanmıştır.
Babür imparatoru Şah Ekber’in (1556-1605) babası Şah Humayûn için Delhi’de yaptırdığı türbe ve kendisi için Agra’da Sigantra’da yapılan türbe Türk-Hind mimarisinin en güzel eserlerinden olan çok muhteşem yapılardır.
Şah Cihan’ın (1628-1659) çok sevdiği zevcesi Mümtaz Mahal için Agra’da 17. asrın ortasında yaptırdığı Tac Mahal ismi verilen türbe, sanat ve güzellik bakımından dünyanın en nadide ve muhteşem eserlerinden biridir. Tac Mahal, kenarları 100’er metre ve yüksekliği 5 m. olan bir sed (kâide) üzerine yapılmıştır. Bu kaidenin her köşesine birer minare inşa olunmuştur. Kubbesinin yüksekliği yerden itibaren 80 m’dir. İslam aleminde yapılan en yüksek kubbe budur.
Türbeler, Osmanlı imparatorluğu devrine kadar ancak hükümdarlara haneden ailelerinden mühim zatlara, büyük şeyhlere, emir ve vezir gibi büyük devlet ricaline mahsustu. Bunlardan başkaları için türbe yaptırmak yasaklanmıştı. Bu yasaklık Osmanlı Devleti zamanında kaldırılmıştır. Osmanlılar’da umumiyetle salatin camileri gibi büyük camileri yaptıranların türbeleri bu camilerin avlusunda yaptırılmıştır. İstanbul’da cami yaptırmayan bir kısım Osmanlı padişahlarının türbeleri Ayasofya’nın avlusunda yapılmıştır.
Osmanlılarda türbe mimarisi diğer mimari eserlerden sonra gelir. Daha ziyade Osmanlı türbelerinde kare ve sekiz kenarlı taş veya mermerden duvarlar üzerine bir kubbe oturtulurdu. Kubbe kasnakları iki kattır. Kubbe kasnağına çok sayıda pencereler açılırdı.
Bursa’da yapılan en önemli türbeler Osman, Orhan türbesiyle Murad Hüdavendiğar, Yıldırım, Muradiye ve Cem Sultan türbeleridir. 4 ve daha çok kenarlı Muradiye türbelerinin sayısı onbir tane kadardır. Yeşil Cami’nin yanında yapılmış olan Çelebi Sultan Mehmed’in (ö. 823/142) türbesi 8 köşeli olup, üzerine sivriye yakın bir kubbe oturtulmuştur. İç duvarlarının 3 m. yüksekliğe kadar olan kısmı yeşil renkli çinilerle kaplıdır.
Osmanlı İmparatorluğunun yükselme devrinde inşa edilen türbelerin en önemlisi Süleymaniye Camii’nin dış avlusunda Mimar Sinan tarafından yapılan Kanuni Sultan Süleyman Türbesidir. Sekizgen bir planda olan bu türbenin dış tarafında 29 sütunlu bir revak binayı kuşatır, mukarnaslıdır. Türbe kapısının sağ ve solundaki duvarlar fevkalade güzel nakışlı çinilerle kaplıdır. Diğer duvarları da çinilerle kaplıdır. Türbenin içinde 8 sütün üstündeki 8 sivri kemer üzerine bir Kubbe oturtulmuştur. Bu türbenin yanında Hürrem Sultan’ın türbesi vardır.
İstanbul’da Divan yolu üzerinde Sultan Mahmud Türbesi ve bunun yanında ufak birkaç türbe daha vardır. Bu semt bu türbelerden dolayı Türbe olarak da isimlendirilmiştir.
Muhiddin BAĞÇECİ