TERTİP
Arapça bir kelime olup sıralama, sırasına koyma, dizme, tanzim etme, hazırlama; ayrı ayrı vasıfları olan şeyleri bir yere getirip bir terkip meydana getirme; usul, nizam, tarz, düzen, kuruntu, tasavvur, takım, sınıf, fasıl, bir hekimin bir hastayı tedavi etme çalışmaları sırasında kullandığı ilaçların ve tenbihlerin tamamı, bir ilacın çeşitli ecza maddelerinden belli ölçülerde alınarak hazırlanma ve yapılma usulü; kurşundan dökme harflerle hazırlanan sayfa kalıbı; hile, komplo; askere alınma dönemi gibi anlamlara gelmektedir.
İslâm Hukukunda “sırasına göre yapma” anlamına gelen tertip, birçok konuda ele alınmış ve değişik görüşlerin sunulmasına sebep olmuştur. Kısaca bu konuları şöyle dile getirmek mümkündür:
Abdestte tertip: Abdest organlarının Kur’an-ı Kerîm’deki sırasına göre yıkanması anlamına gelmektedir. Ayet şudur: “Ey imân edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinizle beraber ellerinizi ve başlarınıza meshedip, topuklarla beraber ayaklarınızı yıkayın…” (Mâide, 5/6). Ayetteki bu sırayı takip ederek abdest almanın hükmü konusunda mezhepler arasında görüş farklılığı vardır, ancak biz burada sadece Hanefî mezhebinin görüşüne yer vereceğiz. Malikîler de Hanefîlerle aynı görüştedirler.
Ayetteki sıraya uymak ve el ile ayak yıkamasında sağdan başlamak sünnettir. Çünkü ayetteki sıra tertip ifade etmemektedir. Eğer tertip ifade etseydi bunu ifade eden bir bağlaçla kelimeler birbirine bağlanırdı. Oysa ayette tertip ifade etmeyen bir bağlaç olan “ve” ile kelimelèr birbirine bağlanmıştır. Ayrıca Ali, İbn Abbas ve İbn Mes’ud’dan rivâyet edilen haberler, abdestte tertip olmadığına işaret etmektedir. Hz. Ali (r.a.) şöyle buyuruyor: Hangi uzvumla abdest almaya başladığıma aldırmam”. İbn Abbas da: “Ellerden önce ayakları yıkamağa başlamada mahzur yoktur” buyurmuştur. İbn Mes’ud’dan (r.a) gelen rivayet ise Şöyledir: “Abdestte ellerinden önce ayaklarınla başlamada beis yoktur”. ilk iki rivâyet Darekutnı tarafından rivâyet edilmiş, sonuncu rivâyet için bir kaynak bulunamamıştır (Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhu, I, 231).
Peygamber efendimiz (s.a.s) ve ashabının ayetteki sırayı daima gözettikleri göz önüne alınırsa, abdestteki bu sıraya uymanın gereği kendiliğinden ortaya çıkar. Bu nedenle her müslümanın bu sıraya uyması da tabiidir (ez-Zuhaylî, a.g.e., I, 233).
Gusülde tertip: Boy abdestinde tertibin icab etmediği konusunda fakihlerin ittifakları vardır, yıkanan kişi ister vücudunun üst kısmımdan, isterse alt kısmından yıkamağa başlar (ez-Zuhaylî, a.g.e., I. 373).
Teyemmümde tertip: Teyemmümde iki organ meshedilmekte; eller dirseklere kadar ve yüz. Bu iki organ arasında tertip gerekir mi, gerekmez mi? Gerekiyorsa, hükmü nedir? Hanefî ve Malikî mezhebi âlimlerine göre teyemmümde tertip vacip değil, müstehaptır. İki organ arasındaki “müvalat” yani aralıksiz, peş peşe neshedilmeleri ise, abdestdeki gibi sünnettir. Şâfiîler ve Hanbelîler, tertibin teyemmümde farz olduğuna inanmaktadırlar (ez-Zuhaylî, a.g.e., I, 432).
Ezan ve kamette tertip: Müslim’den gelen rivâyette olduğu gibi, sünnet-i seniyyeye tabi olmak için ezan ve kametin lafızları arasında tertibe uymak gerekir. Bu, ezan ve kametin şartlarındandır. Sıraya uymadan okunan ezan sahih olmadığı gibi, lafızları peşpeşe okunmayan ezan da sahih değildir, kısa bir aralık ve kısa bir konuşma, ya da susma zarar vermemektedir. Bu, daha çok Şafiî ve Hanbelîlere göredir. Hanefî ve Malik mezhebine göre ise, ezan ve kamet lafızları arasındaki sıraya riayet etmek sünnettir, sırayla ve ardarda fasılasız okunmayan ezan ve kamet sahih, ancak mekruhtur. Böyle bir durumda yine de en faziletlisi olan ezan ve kameti tekrar etmektir (ez-Zuhaylî, a.g.e., I, 540, 541)
Namazda tertip: Namazın sahih olmasının şartlarından birisi de namazdaki hareketler arasında tertibe riayet etmektir. Fiillerin ard arda yapılması da şarttır. Hatta bunlardan her biri namazın rükünlerinin birer şartıdır. Tekbir almadan rükua, rükua varmadan secdeye varılamaz (ez-Zuhaylî, a.g.e., 1, 621, 676, 677).
Fatiha’da tertip: Fâtiha’nın ayetleri arasında tertip ve müvalat vaciptir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Beni namaz kılarken gördüğünüz gibi kılın” buyurmuştur (ez-Zeyleî, Nasbu’r-Râye, II, 164-166). Kendileri namaz kılarken ayet sırasına uyumuş ve lafızlar arasına fasıla koymamıştır. Ayetler arasına fasıla konacak olursa bakılır, bu fasıla namaz cinsinden bir şey ile olmuşsa zarar vermez. Ayet okurken tilâvet secdesine varmak ve imamın okuduğu bir ayetten sonra “âmin” demek gibi (daha geniş bilgi için, bk. ez-Zuhaylî, a.g.e., I, 651, 652).
Surelerde tertip: Fakihler, namazın iki rekatında okunan surelerin, Kur’an’ın (yukarıdan aşağıya) sırasına uymanın mendup olduğunda ittifak etmişlerdir. Surelerin tersinden okunması mekruhtur, surelerin ortasından ve sonundan okumada beis yoktur. Nafile namazının bir rekatında bir kaç sure okunabilir, farz namazda ise fatiha ile sadece bir sure okumak müstehaptır. Çünkü efendimizin tatbikatı böyle idi (ez-Zuhaylî, a.g.e., I, 699).
Namazların kazasında tertip: Alimlerin çoğuniuğuna göre geçmiş namazların kazasında tertibe uymak vaciptir. İmam Şafiî (rh.a): “Bu sıraya uyarak kaza etmek sünnettir” demiştir. Bu konuda Hanefî mezhebinin görüşünü özetleyecek olursak; vakit namazının vakti daralmamışsa, beş vakit farz namaz, vitir ve kaza namazları ile vakit namazı arasındaki tertibe uymak lâzımdır. Eğer vakit namazının kazaya kalacak kadar vakti daralmışsa, önce vakit namazı sonra kaza namazı kılınır. Çünkü, İbn Ömer (r.a) şöyle buyurmuştur: “Kim uyanamadığı veya unuttuğu için kazaya bıraktığı bir namazı cemaatle namaz kılarken hatırlarsa, önce kılmakta olduğu namazını bitirsin sonra hatırladığını kaza etsin, sonra da cemaatle kıldığı namazını iade etsin” (ez-Zeyleî, Nasbu’r-Râye, II, 162) . Altı vakitten az kazası olan, kaza ederken sıraya koyması gerekir. Çünkü Resulullah (s.a.s) Hendek gazvesinde dört vakit namaz kılamamış, onları vakit sırasına uyarak kaza etmişler ve şöyle buyurmuşlardır: “Siz de benim gibi kılın!” (ez-Zeyleî, a.g.e., II, 164-165). Vitir hariç altı vakit namazdan fazla kazası olana gelince, artık bu kişi için ne kaza namazları arasında, ne de kaza ile vakit namazları arasındaki sıra uyması gerekmez. Çünkü kazalar çoğalmış, kazaya bıraktığı altıncı namazın vakti de geçmiştir. Altı vakitten fazla kazası olmayan insana “sahib-i tertip” denmesinin sebebi budur. Acaba hayatında altı vakitten fazla kazası olan kazasını bitirdikten sonra sahib-i tertib olurmu? Muhtar görüşe göre olmaz ise de. Hidâye sahibi Merginanî’ye göre bazı âlimler bunu caiz görmüşler ve “ezher olan da budur” demişlerdir (ez-Zuhaylî, a.g.e., II, 139).
Buna göre bir kimse, farz kılarken kazaya bıraktığı bir namazını hatırlarsa, eğer bu kaza vitir ise, kıldığı farz mevkuf (geçici) olarak fasit olur. Sabah namazını kılmadığı halde öğlene duran sonradan sabahı kılmadığını hatırlarsa, öğlen namazı mevkuten fasit olur. Sabah namazını kaza etmeden ikindiyi de kılarsa ikindi namazı da mevkufen fasit olur. Böylece ertesi günün sabah namazı vakti çıkıncaya kadar… Eğer yeni ulaştığı sabah namazını kılmadan kazaya bıraktığı sabah namazını kılarsa, kıldığı bütün namazları fasit olur. Ebû Hanife ve Ebû Yusuf’a göre tamamı nafile’ye dönüşür; tekrar iade etmesi gerekir. Eğer, yeni ulaştığı sabah namazını da kıldıktan sonra kazaya kalan bir gün önceki namazı hatırlarsa mevkufen fasit olan bütün namazları sahihe dönüşür. Mevkuf’un manası budur. Özetlemek gerekirse; bir kazası olan kişi kazası olduğunu hatırladığı halde her kıldığı namaz geçici olarak fasit olur. Kazasını günlük beş vaktini kıldıktan sonra yaparsa o beş vaktin fesadı kesinleşir, geçici olmaktan çıkar ve kıldıkları namazlar nafile’ye dönüşür. Eğer günlük beş vakit namazı kıldıktan sonra ve beşinci namazın vakti geçinceye kadar kaza etmez ise ki, böylece kazaya kalan ile fasit namaz sayısı altıya ulaşmış olur, işte o zaman kıldığı beş vakit namaz sahih olmaya dönüşür. Çünkü kaza, altı vakit olunca tertip düşer (bu konuda geniş malumat için bk. el-Kasânî, Bedaiu’s-Sanâyî’, I, 131…; Haskefî, ed-Dürrü’l-Muhtar, I, 679-685; eş-Şürünbülalî, Meraki’l-Felâh, 83 vd., Kahire).
Namazların kazasında tertibi düşüren üç şey vardır:
1- Kaza namazı sayısının altıya ulaşması (vitir bu altıya dahil değildir).
2- Vakit namazı ile kazaya kalmış namazı sırayla kılamayacak kadar vaktin daralması. Böyle bir durumda vaktin namazı önce kılınır.
3- Namazı kılarken, kazaya kalan namazını hatırlayamaması (ez-Zuhaylî, a.g.e., II, 140).
Cem-i takdim ve cem-i te’hirde tertip: Bilindiği gibi Hac’da, Şafiî’ye göre her yolculukta namazları cem-i takdim etmek (ikindiyi öğlen, yatsıyı akşam vaktinde beraber kılmak) veya cem-i te’hir etmek (öğleyi ikindi, akşamı yatsı vaktine bırakıp beraberce kılmak) caizdir.
Cem-i takdimde tertip gerekir. Önce öğlen namazı, sonra ikindi namazı kılınır, aksi yapılmaz. Cem-i te’hirde, tertip vacip değildir, istediğini önce kılabilir (ez-Zuhaylî, a.g.e., II, 395, 357)
Hac’da tertip: Hac’da sıra ile yapılması gereken çok şeyler vardır. Bunlar fıkıh ve menasik kitaplarında yazılıdır. Biz sadece burada tertibin söz konusu olduğu bir iki yere işaret edeceğiz; Meselâ akabeyi (büyük şeytan) taşlamak, tıraştan önce olmalıdır. Çünkü şeytan taşlanmadıkça haram olan şeyler helâl olmaz; Safa ile Merve arasında sa’y ederken önce Safa’dan başlayıp Merve’de bitirmelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s): “Allah’ın başladığı ile başlayın” (Tirmizî, Hacc, 38; Müslim, Hacc, Hadis No: 147; Ebû Davûd, Menasik, 56). Allah Teâlâ, Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Şüphesiz “Safa” ile “Merve” Allah’ın nişanelerindendir. Kim Kâbe’yi hacceder veya umre yaparsa bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur…” (el-Bakara, 158). Hanefîlere göre şeytan taşlamasında tertibe uymak sünnettir. (ez-Zuhaylî, a.g.e., III, 198, 78, 86, 98, 110, 116, 170).
Ahmet YAŞAR