ŞEYH
Yaşlı, ihtiyar, pir, bey, önder, kabile reisi. Tasavvufta, kendisine bağlanan insanları (mürid) tarikat kuralları içinde eğiten mutasavvıf. Ata, mürşid, mukaddem gibi adlarla da anılan şeyh, bir tarikatın kurucusu (pir) olabileceği gibi, ölümünden sonra onun yerine geçen halifelerinden biri de olabilir. Tasavvuf anlayışına göre şeyhin hem vuslata ulaşmış bir veli, hem de eğiticilik, yol göstericilik niteliklerine sahip bir mürşid olması gerekir. Her veli, özellikle meczub veliler şeyhlik görevini üstlenemezler.
Mutasavvıflara göre üç türlü şeyh vardır: Bunlara şeyh-i ta’lim, şeyh-i sohbet ve şeyh-i tarikat denir. Şeyh-i ta’lim, ilim sahibi bir öğretici, tasavvufi konularda bilgi verip, insanları aydınlatmakla yetinen mutasavvıftır. Şeyh-i sohbet, her isteyenin sohbetine katıldığı, sözlerini dinlediği, hâl ve hareketlerini örnek aldığı mutasavvıfa denir. Şeyh-i terbiye, şeyh-i irşad, şeyh-i taslik de denilen şeyh-i tarikat ise mürid ve müntesiblerini tasavvuf yolunda eğitip yetiştirerek Allah’a ulaştıran önderdir.
Tarikat kurallarına göre şeyhler müridlerinin mal, beden ve ruhları üzerinde kesin biçimde tasarruf sahibidirler. Bir mürid ne diliyle, ne de kalbiyle şeyhine itiraz edemez. Şeyhine itiraz eden mürid kesinlikle iflah olmaz. Şeyhe karşı işlenen günahın tevbesi yoktur. Şeyhe bağlanan mürid, bu nedenle, bir ölü teslimiyeti içinde olmalıdır. Zaten mürid, iradesini şeyhine teslim etmiş kişidir. Şeyhte fani olmak, Allah’ta fani olmanın (fenafillah) ilk adımıdır. Allah’a giden yol şeyhten geçer. Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır. Şeyh keşif ve keramet sahibidir.
Mutasavvıflara göre şeyhlik makamı tarikat yolunun en yüce makamı ve insanları Allah’a çağırma konusunda peygamber vekilliğinin en üstün derecesidir. Şeyh, Allah’ı hiç şüphe içermeyen kesin bilgiyle (hakke’l-yakin) tanıyan bir ariftir. Allah ile arasındaki tüm engel ve perdeleri aşmış, Allah tarafından sevilme derecesine yükselmiştir. Bakışı deva, sözü şifadır. Etkileyici konuşması ve bakışları ile insanları eğitir. Konuşması Allah ile, susması Allah iledir. Hayatının bir anında bile Allah’tan gaflete düşmez. Verdiğinde de, vermediğinde de Allah’tan razıdır. Yanında lütuf ile kahır arasında bir fark yoktur. Lehinde ya da aleyhinde olan her şeyi Allah’ın iradesi olarak değerlendirir. Davranışlarını kendi isteklerine göre değil, Allah’ın isteklerine göre ayarlar.
Şeyhin uyması gereken kimi kurallar da vardır. Her şeyden önce diğer şeyhler arasında sivrilmek, öne çıkmak için çalışmamalı, müridlerinin çoğalması için gösteriş yapmamalıdır. Nefsini bütünüyle altettiği, nefsinin tehlikelerini tamamen yok ettiği düşüncesine kapılmamalı; halkın arasına karıştığında tüm varlıklarla ilişkisini kesebileceği özel bir halvet yeri ve zamanı olmalıdır. Kendisine bağlanan müridlere iyi davranmalı, diğer şeyhlere saygı göstermelidir. Müridlerini sevmeli, onları sağlık ve hastalıklarında yalnız bırakmamalı, haklarını yerine getirmelidir. Nefislerine karşı verdikleri savaşta zaaf gösteren müridlere hoşgörülü davranmalı; müridlerinden gelecek herhangi bir fayda ve hizmete tenezzül etmemelidir. Müridlerin kusurlarını yüzlerine vurmamalı, onları dolaylı biçimde uyarmalıdır. Müridlerinde gördüğü değişiklikleri başkalarına açıklamamalıdır.
Tasavvuf kaynaklarında tasavvufî hayata girmek, bir mürşide bağlanmak isteyenler için gerçek bir şeyhte aranması gereken niteliklerin dökümü yapılır. Bunların başlıcaları şöyle özetlenebilir: Şeyh ilim, irfan ve eserleriyle temayüz etmiş olmalıdır. Veli olması yeterli değildir, aynı zamanda mürşid olmalıdır. Günlük hayatı müstakim olmalıdır. Belli bir tarikatın kuralları doğrultusunda tasavvufi eğitimini (seyr ü süluk) tamamlamış olmalıdır. Müridlerini yetiştirmekteki yeteneği kabul edilmiş olmalıdır. Dini görevleri yerine getirmede ciddiyet sahibi olmalıdır. Tekelci olmamalı; kendi dışındaki şeyhleri kötülememeli, küçük görmemelidir. İnsanları eğitmek bir yetenek işidir. Öğretmek ve eğitmek herkesin yapabileceği bir iş değildir. Bu nedenle şeyh, Allah vergisi bir kabiliyete sahip olmalıdır.
Ahmet ÖZALP