SEFİH-SEFÂHAT
“Beyinsiz-beyinsizlik” anlamında Kur’anî bir kavram.
Sefih, “se-fi-he” fiilinden türemiş ism-i faildir. Bu fiilin mastarı “sefh, sefeh”tir. Lügatte sefeh”, hareket ve tutumunda hafiflik olup, akıl noksanlığından kaynaklanır. Yani ucu budalalığa varan hafiflik, fikirsizlik, temkinsizliktir. Bunun zıttı, ağır başlılık, tam akıllılıktır. Şer’an da akıl ve dinin emir ve prensiplerinin aksine hareket etmektir. Türkçede sefahet bu manada kullanılır. Kısaca sefeh ve sefahet, görüş ve düşüncede heva ve hevese uymak, akıl ile değil zevk ile hareket etmektir: Bu da aklın hükümsüz kalmasından dolayı budalalıktan kaynaklanır (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kurân Dili, I, 234). Kısacası bu fiilin ism-i faili olan “sefih” aklı veya dini eksik olan akıl veya dinin aksine davranan ahmak veya fasık demektir ki; birinde Allah’a isyan manası var, diğerinde yoktur (Elmalılı, a.g.e., II, 1992).
Kur’an-ı Kerîm’de hem kâfir, hem münafık, hem de müslümanlar için kullanılan sefih kavramı, aynı kökten gelen türevleriyle birlikte tam on âyette kullanılmaktadır. Bu üç sınıf için aynı manada kullanılmasına rağmen, farklı mahiyet arzetmektedir. Şöyle ki: Kâfirler ve münâfıklar için İslâm’ı kabul etmemelerinden dolayı sefih denilirken; müslümanlar için aklı zayıf bunak, aklı bazı şeylere ermeyen çocuklar ve ihtiyarlar hakkında kullanılır.
Bakara süresinde anlatıldığına göre, münâfıklar kendilerini üstün zekâlı, üstün akıllı görüp, mü’minleri süfeha, (sefihler, beyinsizler) olarak addederken, Allah Teâlâ (c.c), asıl süfeha’nın münâfıklar olduğunu, çünkü İslâm apaçık bir gerçek olarak ortada dururken onu kabul etmemenin sefihlikten başka bir şey olmadığını bildirmektedir.
“Onlara, “İnsanların iman ettikleri gibi siz de iman edin” dense, “Yani süfeha (beyinsizler)in iman ettiği gibi mi iman edelim” derler. İyi bilin ki, asıl süfeha (beyinsizler) onlardır; fakat bunlar bunu bilmiyorlar” (el-Bakara, 2/13).
Allah Teâlâ bu âyeti kerimede “insanlardan bazıları” diyerek münâfıkları insanlar olarak belirtirken; akabinde, onları, insanların iman ettiği gibi iman etmemeleri itibarıyla kendi ikrarlarıyla insandan saymıyor.
Münâfıklar gibi kâfirleri de Kur’an-ı Kerîm sefihler olarak nitelemekte, İbrahim Milletinden ancak nefisleri hafif, ciddiyetten ve ciddî düşünceden yoksun, aklı ermez kimselerin yüz çevireceğini açıklamaktadır:” Nefsini sefih yapan (beyinsiz)dan başka kim İbrahim Milleti (dini)nden yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu (İbrahimi) dünyada beğenip seçmiştik. Ahirette de o salihlerdendir” (el-Bakara, 2/130).
Yine Kur’an-ı Kerime göre, rızkın vericisinin Allah olduğunu akıllarına getirmeden, rızk ve diğer câhili endişelerle çocuklarını öldürenler de akıl, zekâ ve imandan yoksun, doğru düşünmeyen sefihlerdir:” Bilgisizlik yüzünden beyinsiz (sefih)ce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allaha iftira ederek haram kılanlar şüphesiz hüsrana uğramışlardır. Muhakkak ki onlar dalalete düşmüşler ve hidayete erici de değillerdir” (el-En’am; 6/140).
Allah’ın kendilerine vermiş olduğu kitabı tahrif edip, Rasûlün geleceği hakkında bilginin kendilerinde olduğu halde inanmamak için bahane arayan, kıblenin değişmesini bir koz olarak kullanıp Allah’ın işine karışan yahudiler de Kur’an-ı Kerime göre beyinsizdirler.
Însanlardan bazı sefihler “Onları üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah’ındır. O dilediğini doğruya iletir” (el-Bakara, 2/ 142).
Allah Teâlâ kâfirleri, münâfıkları sefih olarak bildirirken kâfirlerin ve münâfıkların kendilerine gönderilen rasûllere “sefih” dediklerini bize haber verir: ” (Hud) kavminden kâfir olan mele’ (ileri gelenler) dediler ki: Biz seni bir sefahat (beyinsizlik) içinde görüyoruz ve biz seni yalancılardan sanıyoruz (sayıyoruz) “.
Ey kavmim, bende sefahat (beyinsizlik) yok. Ben alemlerin Rabbı tarafından gönderîlmiş bir Rasulüm” dedi” (el-A’raf, 7/66-67). Diğer taraftan cinler son gelen elçi vasıtasıyla gerçeği öğrenip ona iman edince, kendilerini aldatan şeytanları beyinsiz olarak nitelemişlerdir:
Meğer bizim sefihler (beyinsiz, iblis veya cinlerin kâfirleri) Allah hakkında saçma sapan şeyler söylüyorlarmış” (el-Cinn, 73/4).
Gerek mallarını, gerekse canlarını, yaşantılarını gerektiği yerde kullanmayanlar, eğriyi doğrudan ayıramayan aklı ermez çocuk ve ihtiyarlar da sefih olup, Kur’an onlara mal devredilmesini, velisi olmadan borç verilmesini yasaklar; velisi olmadığı halde borç verilirse ödemediği takdirde hak iddia edilemez:
“Allah’ın sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere (süfehaya) vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin” (en-Nisa, 4/5);
“… Eğer borçlu olan kimse aklı ermez (sefih), yahut zayıf ya da kendisi yazdıramayacak durumda ise, velisi ona adaletle yazdırsın… ” (el-Bakara, 2/282).
Geçmiş ümmetler, aralarındaki kâfir, müşrik*, münâfık*, müstekbir*, mütref* beyinsizler (sefihler) nedeniyle Allah (c.c) tarafından bazı azap ve cezalara çarptırılmışlardır. Bu ceza bir çok musibetler şeklinde halâ devam etmektedir. Mü’minlere düşen, sefihlerle mücadele etmek ve Mûsâ (a.s)’ın şu duası ile Allah’a dua etmektir: “… (Mûsa) dedi ki: Rabbim! Dileseydin, bunları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizden bazı beyinsizler (süfeha)’ın yaptıklarından ötürü bizi helâk mı edeceksin? Bu senin imtihanından başka birşey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğine yol gösterirsin (hidayet edersin). Sen bizim velimizsin, bizi bağışla, bize acı, sen bağışlayanların en iyisisin” (el-A’raf, 7/155).
Muammer ERTAN