SAFA
Mekke’de, Beytullah’ın yanında bulunan küçük bir tepe. Hemen karşısında Merve * tepesi bulunmakta olup, bunlar arasında sa’yetmek haccın menâsikindendir. Kelime anlamı, “sert kaya” veya “kayalar”dır. Hz. Hacer, İbrahim (a.s) tarafından oğlu İsmail ile birlikte Beytullah’ın bulunduğu yere bırakıldığı zaman yanlarındaki azık ve su bittiğinde Safa tepesine çıkmış ve birilerini görebilmek için etrafa bakınmıştı. Kimseyi göremeyen Hz. Hacer, buradan inerek karşı taraftaki Merve tepesine çıkmış ve aynı şekilde etrafa bakınmıştı. Bir şey göremeyince tekrar Safa tepesine geri dönen Hz. Hacer, bu gidiş gelişi yedi defa tekrarlamıştı. Daha sonra, İbrahim (a.s), Allah Teâlâ’nın bildirmesiyle haccın menâsikini tesbit ederken, bu iki tepe arasında sa’yetmeyi de bunlar arasına katmıştır. Ancak, bir zaman sonra, İbrahim (a.s)’ın dini unutulmuş ve insanlar, kendilerine putlar edinerek onlara tapınmaya başlamışlardı. Safa tepesinin üzerine İsaf, Merve tepesinin üzerine de Nâile adlarında iki put dikilmişti. İslamdan sonra haccın ne şekilde yapılacağını amelî olarak insanlara öğreten Rasûlüllah (s.a.s) bu iki tepe arasında sa’yetmiş ve yanındakilere de sa’yetmelerini bildirmiştir. Müslümanlardan bazıları önce sa’yetmekten çekindiler. Çünkü onlar, câhiliye döneminde sa’yeder ve burada bulunan putlara tapınırlardı. Onlar, câhilî ibadet şekillerinin İslâm’la yasaklanmış olduğu için bu konuda şüpheye düştüler.
Ancak, gerçekte İbrahim (a.s)’ın zamanından kalma bir ibadet olan sa’yın kıyamete kadar sürecek olan ve putperestlikten arındırılmış şekli Allah Teâlâ tarafından; “Şüphesiz ki Safa ile Merve Allah’ın şeairindendir. Kim hacceder veya umre yaparsa bunlar arasında sa’yetmesinde bir beis yoktur” (el-Bakara, 2/158) âyetiyle bildirilince bu şüphe ortadan kalkmıştır. Sa’yedecek kimse, tavaftan sonra, Safa tepesine çıkarak sa’ya başlar (bk. Sa’y mad.).
Ömer TELLİOĞLU