NEBBÂŞ
Kabirleri kazıp kefen soyan kimse; nebş mastarından ism-i fâil. Nebbâşın hırsız sayılıp sayılamayacağı, başka bir deyimle hırsızlık cezasının ona uygulanıp uygulanmayacağı konusunda, İslâm hukukçuları arasında görüş ayrılığı vardır.
İslâm usul hukukunda ayet ve hadislerin lafızları anlamlarının kapalılık durumuna göre hafi, müşkil, mücmel ve müteşâbih çeşitlerine ayrılır. Hafi; sıygası dışında bir ârız sebebiyle mânâsı iyi anlaşılamayan, ne kastedildiği kapalı olan ve ancak araştırma sonucu kavranabilen lafızdır. İşte bu lafza usul bilginlerinin verdiği iki örnekten birisi nebbâş, diğeri tarrâr (yankesici)dir. İslâm hukukçuları tarrârın hırsız (sârık) hükmünde olduğunda görüş birliği hâlindedir.
Kabir hırsızlığının, koruma altındaki bir malı çalmadaki özellikleri taşımadığı görüşünde olan Ebû Hanîfe (ö:150/767) ve İmam Muhammed (ö. 189/805), kabir, kilitli bir evde olsa bile kefen soyucuya el kesme cezasının uygulanmayacağını söylerler. Onlara göre, nebbâşa hırsız (sârık) ismi verilmediği gibi, kabirden çalınan şey, hayatta olan bir kimsenin mülkü de değildir. Ayrıca kefen, koruma (hırz) altında da sayılmaz. Diğer yandan hırsızlık cezasının uygulanması için husûmetin (dava) bulunması da gereklidir. Bu ise mal sahibi bulunursa mümkün olur. Bu duruma göre, kabir hırsızlığı günah ise de hırsızlık sayılmaz.
Ebû Yûsuf (ö. 182/798), Şâfiî (ö. 204/819), Mâlik (ö.179/795) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)’e göre, kefen soyucu veya yankesici her ikisi de hırsız hükmündedir. Bunlara hırsızlık cezası uygulanır. Bunların halk arasında hırsızlıktan başka adlar alması yaptıkları işin daha kötü ve çirkin olması yüzündendir. Diğer yandan kefen kendine göre koruma altındadır. O, ölünün mülkü sayılır. Ölünün mirasçıları onun cezalandırılmasını isteyebilirler. Mezar hırsızı, tıpkı ölünün borcunu ödemeden önce terekesinden bir şey çalmış gibidir. Gerçekte mülkiyet ölü için de sâbittir ve onun adına hak isteyen de vardır. Buradaki kapalılık, lafzın aslında değil, söylenişinden ileri gelmektedir. Bu görüşte olan hukukçular hırsızlık cezasını bildiren ayetle (el-Mâide, 5/38), bazı hadislere (bkz. Ebû Dâvud, Hudûd, 20; ez-Zeylaî, Nasbur-Râye, III, 366) dayanırlar. (bk. es-Serahsî, el-Mebsût, IX,159; el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanayi, VII, 69; İbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, III, 219; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî, VI, 113).
Günümüzde kefen bezi önemli bir eşya sayılmadığı için, mezar hırsızlığı daha çok altın diş ve bedene takılan kalb takviye aracı gibi bazı kıymetli tıbbî malzemeleri çalmak amacıyla da yapılabilir. Mezar hırsızlığının niteliği diğer hırsızlıklardan farklı olduğu dikkate alınarak, bu konuda şüphe bulunduğu, şüphe olan yerde de had cezalarının düşeceği hadisle sâbittir (Ebû Dâvud, Salât, 14; Tirmizî, Hudûd 2). Ancak had cezasının kalkması, günahı kaldırmadığı gibi, devletin koyacağı ta’zîr cezasına da engel teşkil etmez.
Hamdi DÖNDÜREN