MUHADDİS
Hadis rivayet eden kimse; Hadis ilmiyle uğraşan ilim adamı; Hz. Peygamber (s.a.s)’den rivayet edilen her şeyin senetlerini; Peygamberimizden sonra bu bilginin kendisine nasıl ulaştığını, senedindeki ravilerin güvenilir olup olmadıklarını bilen kimse. Tahdis (rivayet etmek)ten ism-i fail olan muhaddis, ravi ile eşanlamlıdır. Ancak usul-u hadiste Muhaddis “ravi” kelimesine oranla daha özel bir anlam taşır. Buna göre her muhaddis ravidir fakat her ravi muhaddis değildir.
Muhaddisi raviden ayıran fark, onun, rivayet ve dirayet yönünden mahir, sahih olan hadisi sakiminden ayırdedebilecek bir melekeye sahip, hadise müteallik bütün ilimleri ve hadisçilerin ıstılahlarına vakıf hadis ravilerinden mü’telif ve muhtelif, müttefik ve müfterik olanları ve hadislerdeki garib lafızları iyi bilen bir kimse olmasıdır. Bu bilgilere sahip olan bir hadisci muhaddis ismine lâyık olur.
Muhaddis lâfzının, hadis ilminde hangi dereceye ulaşmış olana alem olacağı konusunda değişik görüşler vardır. Çünkü hadisle uğraşanlara, durumlarına göre çeşitli isimler verilmiştir. Cemalüddin el-Kasımi bu konuda şunları nakleder:
“Kitablarda hadisle meşgul olan kimselere, “müsnid”, “muhaddis” ve “hâfız” lâkablarının verildiği görülür. Hadisçilerin ıstılahlarına vâkıp olmayan kimseler, onların birbirine müradif olduklarını, mutlak olarak bunları herkese söylemenin caiz olacağını zannederler. Halbuki gerçek böyle değildir. Çünkü “müsnid”, ister hadise ait bilgileri bilsin veya bilmesin, ister bilgisi sadece hadis rivayet etmekten ibaret olsun, isnâdı ile hadisi rivayet eden kimseye denir. “Muhaddis” ise müsnidden daha yüksek derecededir. Muhaddisin senedleri, illetleri, nicâlin isimlerini bilmesi, çok metin ezberlemesi, Kütüb-ü Sitteyi, Müsnedleri, Mu’cemleri ve hadise ait cüzleri dinlemesi şarttır. Selefe göre “hafız”, “muhaddis”le (eşanlamlı)dır.
Ayrıca muhaddis, ri’vayet ve dirâyet yönlerinden hadisle uğraşan, hadisin ravilerini ve bunlar arasındaki farkı bilen, kendi asrındaki ravilerin ve rivayet edilen şeylerin çoğundan haberden olan, bu konularda payının bulunduğu bilinen, hadisi iyi bilmesiyle meşhur olarak temayüz eden kimsedir. Eğer bu konuda, her tabakadan bildikleri bilmediklerinden daha fazla olacak şekilde, tabaka tabaka şeyhlerini bilecek kadar geniş bilgiye sahip olursa buna “hafız” denir. Mütekaddi’mun’dan bazıları: “Biz, yirmi bin hadisi imlâ suretiyle yazmamış olan kimseyi hadisçi saymazdık” şeklinde aktarılan sözleri kendi dönemlerindeki muhaddis tarifini yansıtmaktadır.
İmam Ebû Şâme de şöyle der: “Hadis ilimleri üç kısımdır: Birincisi ve en şereflisi; hadis metinlerini ezberlemek, garib lâfızlarını, fıkıha ait hükümlerini bilmektir.
İkincisi; senedlerini ezberlemek, ricâlini tanımak, sahihini sakiminden ayırt etmektir.
Üçüncüsü; hadisleri toplamak, yazmak, rivayet yollarını ve senedlerini bir araya getirmek ve bu konularda derinleşmeye çalışmaktır.”
Hâfız İbni Hacer ise şöyle der: “Bu üç esası kendisinde toplayan kimse fakih ve kâmil bir muhaddistir. Bunlardan sadece ikisini bilen kimsenin derecesi daha aşağıdır.” Tedribü’r-Ravi isimli eserde de bu şekilde ifade edilmiştir (Cemalüd-Din el-Kosımî, Kovaidü’t-Tahdis, s. 76-77-1961 (1380).
Ulemanın “muhaddis” tarifinde değişiklikler olmasına rağmen hepsinde de muhaddise verilen derece yüksektir. Bunlara göre muhaddis, senedleri ezberlemekle beraber, senedlerdeki ricâlin ne dereceye kadar adaletli veya mecrûh (kusurlu) olduklarını da bilen kimsedir. Muhaddisler arasında yüksek rütbeye sahip olana “hâfız”, en yüksek dereceye sahip olana “huccet”, en üstün mertebeye ulaşana da “Hâkim” denir.
Meşhur görüşe göre, kendisine “Şeyh” ve “imam” da denilen muhaddis, hadis ilminde üstad-ı kâmil mertebesini bulan zattır. Muhaddis, yüz bin hadisi metinleriyle senedleriyle ezberlemiş olur ve senedlerdeki ricâli tercemeleriyle, cerh ve tadil noktasından halleriyle tanırsa “Hâfız” adını alır. “Hüccet” üçyüz bin hadisi böylece bilen muhaddisin ünvanıdır. “Hâkim” ise bütün sünneti kuşatmış olan İmama denir.
İmam Cezerî’nin tarîfine bakılırsa “Muhaddis” ünvanı genel olup şartları içerisinde rivayet etmek üzere erbabından, yine şartları içerisinde hadis alıp (ahz), taşıyan (tahammül) her zata verilebilir.
Zeynü’d-Din Irakî de; hadisleri kendi eliyle yazmış, erbabından dinlemiş, taliblere dinletmiş, hadis toplamak için diyar diyar dolaşmış, bine yakın Müsned, İlel ve Tarih kitablarının asıllarını elde etmiş, asıldan istinsah (kopya) edilmiş (feri) kitaplar üzerine talik (not)lar yazmış kimseye “muhaddis” denilebileceğini, söyler (Tecrid-i Sarih Tercümesi, I, 8-9).
İsmail KAYA